top of page
Yazarın fotoğrafıYusuf AKSOY

ÖZGÜR YAŞAMI SAVUNMAK

Güncelleme tarihi: 17 Oca 2022

19 yaşında Tıp Fakültesi öğrencisi Enes KARA’ nın yaşamına son vermesi tüm vicdan sahibi insanları derinden üzmüştür. Daha 19 yaşında, çocukluk döneminden yeni sıyrılmaya çalışan Enes’in ölümüne sebep olan nedenler ise yaşamak zorunda kaldığı Cemaat-Tarikat yurdunda ve babası tarafından uygulanan mobing adı verilen psikolojik şiddet, yaşadığı çağın düşünceleriyle taban tabana çelişen ve baskı altında zorla verilen doğma öğreti seansları ve tüm yaşadıkları karşısında yalnızlık duygusudur.


"Yaşama sevincimi kaybettim", diyor Enes. Vasiyeti ise yürekleri dağlıyor "Anneme söz vermiştim işe girince ona fırın alacaktım babam almıyor benden küçük iki kız kardeşim var, İmam Hatip Lisesine gidiyorlar. Ama orada okumak istemiyorlar. Ailemden isteğim, bana göstermediğiniz toleransı onlara gösterin; okumak istedikleri okullarda okusunlar, sizden tek istediğim bu. Özelikle Zeynep çok zorlanıyor lütfen bunu yapmayın!” Maalesef ki Enes ile tekrar gündeme gelen bu çok acı ve yıkıcı son hepimizin de bildiği gibi ülkemizde ne ilk ne de son olay olacak gibi. Çünkü ölümlere, cinayetlere, katliamlara sebep olan kör inanç ve denetlenmeyen faaliyetler üzerinden güç devşirme süreci hız alarak sürüyor. Uğur Mumcu’nun “Tarikat-Siyaset-Ticaret” diye ifade ettiği ve aynı adlı kitabında da anlattığı yapıların elini kollunu sallayarak işlerine devam etmesi inanç sömürüsü ve baskısını devam ettiriyor. Yaşanılan acı olayın bir yönü böyle. Diğer yönü ise eğitim sisteminin uygulamaları ile yaşananalardır. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası EĞİTİM SEN’ in son yaşanan bu acı olayın ardından yaptığı açıklama çok dikkate değerdir:

"Okullarda din derslerini zorunlu olarak sürdürmek, seçmeli dersleri adeta ‘zorunlu’ dersler gibi seçtirmek, imam hatip liselerine öğrencileri ve ailelerini yönlendirme yoluyla özendirmek, zorlamak, dini vakıf ve derneklerin il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri ile yapılan protokollerle bu yapıların “örtük müfredatını” eğitimin görece kamusal olan içeriğine ‘sızdırmalarını’ sağlamak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı devasa bütçesi ile yetişkinler kadar çocukların eğitimine de müdahale edecek biçimde güçlendirmek ve Kur’an Kurslarını okul öncesi eğitime denk diploma verecek biçimde meşrulaştırmaya çalışmak, öğrencilerin yurt gereksinmelerini kamusal olarak karşılamayarak özellikle yoksul ve muhafazakâr velileri çocuklarını tarikat yurtlarına kimi zaman zorla kimi zaman da ikna ile yollamalarını sağlamak… Enes Kara ve öncesinde vahim sonuçları olan benzer olayların kökeninde işte bu yaklaşımlar vardır. Çocuklarımızın ve gençlerimizin hayatta kalması ve demokratik bir eğitim alması, bu dinci döngünün kırılmasına ve kamusal, bilimsel ve laik eğitimin yaşama geçirilmesine bağlıdır."

Ataerkil alışkanlıklardan kurtulmak istemeyen azımsanmayacak sayıda anne baba çocukların tüm yaşantısını ve geleceğini kendi arzu ve istekleri doğrultusunda ipotek altına almak istemektedir. Özellikle muhafazakâr aile babaları çocuklarının biat altında ezilerek, büzülerek kendi muhafazakâr değer yargılarını kutsatarak denetimleri altında yaşamaya zorlamaktadır. Bu çağda özgürlük yaşadığımız coğrafyada ne yazık ki uzak bir özlem gibi durmaktadır. Bu bağlamda toplumsal değer yargıları bir bütün olarak amasız fakatsız sorgulanmalıdır. Sorgulanmayan her değer ve düşünce, cezalandırılmayan her fiziki ya da psikolojik şiddet, taciz, tecavüz ve cinayetler yakın tarihimizde yaşadığımız tahammül edilmez kötülüklerle bizi yeniden karşı karşıya getirir. Toplumsal hafızamız istendik şekilde tembelleştirilip silinse de hatırladıklarımıza bir göz atalım ve karanlığa karşı ses ve güç olalım:

“Aladağ'da kaldıkları tarikat yurdunda yanan kızların aileleri şikâyetçi olmamıştı.

Ensar Vakfı yurdunda tecavüze uğrayan çocuklardan birinin tarikat müridi babası: "Çocuk benim çocuğum; tecavüze uğrayan çocuk benim; davacı da olmuyorum; size ne oluyor?" demişti.

Antalya'da tarikat yurdunda boğazı kesilerek katledilen evladının cenazesinde: “Allah verdi, Allah aldı" diye konuşmuştu gencin babası.

Enes'in babası ise: "Ben bu cemaatin 25 yıldır içindeyim, bir zararını görmedim. Kaldığı yerde hiç bir sorun yoktu. Biz kimseden şikâyetçi değiliz." dedi.”


Kapiltalist emperyalist sistemin hem beslediği hem de beslendiği bu karanlığa karşı olmak, karanlığın arkasındaki sisteme de karşı olmaktan geçmektedir.

Geleceğimiz olan çocuklarımızın daha çok yok olmadan, ‘sevinçlerini tümden yitirmeden’ laik, özgür, demokratik ve adaletli bir toplumsal düzen için saklanılan cesaret ile yüzleşmekten ve gereğini yapmaktan daha fazla kaçmamalıyız. Aksi halde yeni Aladağlar, Ensar vb. vakıflar gibi cemaat-tarikat yurtlarında yaşanan ağır trajediler; yeni Maraşlar, Çorumlar, Otel odalarına sıkıştırılan insanların yakıldığı yeni Madımaklar ortaya çıkar.

Özgür yaşamı savunabildiğimiz ve özgür yaşayabildiğimiz oranda insanlaşma ve toplumsallaşma sürecimizi ileriye taşıyabileceğiz. Özgürlük emek ister. Öyleyse haydin göreve …



50 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page