top of page
1/2

ÇIĞIRINDAN ÇIKAN İNSAN


Niyazi UYAR*

 

Kurbanın tarihi ilk çağlara dayanır, bunun için şu zaman başlamıştır demek çok iddialı, temelsiz bir görüş olur. Eski Yunan’da tanrılara kurban sunma, Roma’da, yücelere kurban sunma törenleri olur, adaklar adanırmış.


Önceleri insanlar kurban edilerek başlayan kurban töresi, zamanla insanın kendi yerine ağzı var dili yok hayvanları, salt kendini kurtarmak veya kendine iyi bir istikbal sağlayabilmek için kullanmıştır. Bu kurban töresi hafifleyerek, Müslümanlar ve Musevilerce, erkeklerin erkeklik organın sünneti ile devam edegelmektedir. Hatta Eski Mısır’da kadınların bile sünnet edildiğini yazmaktadır ki kaynaklar, bu başlı başına bir çalışmanın ürünü olmalıdır. Bu konuda bir şey diyecebilecek durumda değilim. İnanışa göre en kapsamlı ve sistematik kurban ibadeti(!)Hazreti İbrahim’in, oğlu İsmail’i Tanrıya kurban etme teşebbüsü ile yeni bir boyut kazanmıştır. Hazreti İbrahim’in İsmail’i kurban ederken bıçağının kesmemesi, taşa vurulan bıçağın taşı ikiye bölmesi ve gökten üç ayağı bağlı bir koçun inmesi. İşte hayvanların kurban edilme efsanesinin genel kabul görmesi ve asırlardır devam etmesidir kurban geleneği...


Ben dinsel alanda ne yetki ne de etraflı bir bilgi sahibiyim. Bu yazıyı yazma gerekçem Kurban Bayramında gördüğüm birkaç gözlemdir.


Durumu iyi olanların kurban kesmesi sevaptır derler ya. İnsanlar inançları gereği kestikleri kurbanın bir bölümünü ihtiyaç sahiplerine dağıtırlar veya dağıtmazlar, ben işin o tarafında değilim. Hatta yoksul halkın yılda bir Kurban Bayramı vesilesiyle et yiyebilmesinde de değilim. Kurban Bayramlarına sebep artan derin dondurucu satışlarında hiç değilim. Kurban Bayramı’nda kurbanların ilkel usullerle kesilmesinde ve sokakların kan revan içinde kalmasında da değilim, hatta ve hatta kemiklerin, bağırsaklarının oraya buraya çöp konteynırlarının yanına yönüne saçılmasında da değilim...


Benim için trajedi olan bir insanın bir yıl boyu bir hayvanı kurban etmek için bakıp etmesi ve sonra o hayvanı kesmesi. Bu nasıl bir şey hiç anlamam, insan o hayvanla arkadaş, sırdaş, dert yoldaşı olur. Peki bu hayvan kesilirken hiç mi vicdan yapmaz? Bakın insan olmak başka bir şeydir, ben yine onda değilim. Kaçan bir kurbanlığın peşinden mahallelinin sürek avına çıkarcasına koşmasında da değilim; hatta yakalanan kurbanlık boğanın sahibi tarafından bıçaklanmasında da değilim…


Kurban demek tatil demek, tatil demek bayram demek, stok etmek demek, görmemiş gibi çok çok almak, fırın önlerinde metrelerce kuyruk oluşturup onar, on beşer yirmişer ekmek almak demek, bankamatiklerde para çekme kuyrukları oluşturmak demektir. Para talebine istinaden kelli felli bankaların para yetiştirmedeki acziyetleri…


Ve sokaklarda, caddelerde yüksek perdeden müzik yayını yapanlar, arabalarıyla, motorlarıyla gürültü kirliliği yapanlar, doymak bilmez bir iştahla her şeye saldırmak…


Ben ne demekteyim biliyor musunuz, ben insan denilen bu varlığın, dünyanın başka başka yerlerinde böyle çığırından çıkmış mıdır, işte ben onun derdindeyim. Bu insanoğlu kendi ibadeti için, cennete gitmek için, Tanrıya yakın olmak onun için, onun ihsanına nail olmak için; illa kan mı akıtması lazımdır? İşte ben bundayım mesela...


Bayram paylaşmaktır, yardımlaşmaktır, garip gurabayı gözetmektir. Ben onun derdindeyim, ama nerde?


Bayramın ardından kaleme aldığım “Çığırından Çıkan İnsan,” adlı denememde, derdinde değilim dediklerim, yüreğimi parça parça eden şeylerdir. “Çığırından çıkan insan,” davranışlarının yalnızca birkaç örneğidir bunlar…

                                                                                   

Etiketler:

38 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/681
bottom of page