ÇAKIL İLE ÇAKMAK
- Ferda İNANOĞLU
- 11 saat önce
- 3 dakikada okunur

Ferda İNANOĞLU
*
Yıllar önce, kasabanın yamaçlarında yemyeşil bir orman bulunuyordu. Hayvanların neşeyle koşuşturduğu bu orman, yemyeşil ağaçları ve çeşit çeşit meyveleriyle adeta bir cennet bahçesiydi. Ormanın derinliklerine doğru ilerlediğinizde, toprağın altına inen küçük bir yuva göze çarpıyordu. Bu minik yuvada Çakıl adında bir karınca yaşıyordu. Çakıl, diğer karıncalardan farklı olarak son derece meraklıydı. Her şeyi sorgular, araştırır ve anlamadan durmazdı. Yaprak kımıldasa, hemen neden kımıldadığını sorardı.
Büyük karıncalar:
“Bu kadar meraklı olma, başına bir şey gelecek,” deseler de o kimseyi dinlemezdi.
Çakıl, bir gün ağaçların arasında dolaşırken, böğürtlen dikenlerinin altında parlayan küçük bir ışık fark etti.
“Aman Âllahım!” dedi Çakıl, “Bu da neyin nesi?” “Ne garip ne büyüleyici bir ışık!” Işığa doğru yaklaştıkça, parıltısı giderek arttı. Sanki ışık, ona bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
Çakıl, arka ayaklarının üzerine kalkarak yüksek sesle “Kim o?” diye haykırdı. Ancak cevap gelmedi ve tuhaf bir şekilde parlak ışık aniden söndü. Geride yalnızca ormanı saran rüzgârın uğultusu kaldı. Rüzgâr, “ vuuu vuuu” diye esiyordu. Çakıl, hiç korkmadan ormanın karanlık kollarında garip bir ışığın peşinden koşacak kadar cesur hissediyordu. Devam etmeli ve o ışığı bulmalıydı.
Çakıl, aniden önünde beliren gölgeden irkildi. Gözlerini ovuştururken, korkuyla karşısındaki yaratığa baktı. Derin bir nefes aldı; karşısında sadece bir karga duruyordu. Ancak bu, sıradan bir karga değildi. Gözleri, ateş gibi parlıyordu.

"Sen kimsin?" diye sordu Çakıl. Karga, sadece bakmakla yetinip cevap vermedi. Çakıl'ın etrafında yürüyerek iki tur attı. Çakıl yüksek sesle bağırdı: "Dönüp durma, başım dönüyor!" Karga, alaycı bir tavırla karıncaya baktı. Gülümseyerek, Çakıl'ın kafasının üzerinden uçarak karşısına kondu. "Ne kadar cesur bir karıncasın," dedi. "Seni burada hemen yiyebilirim ama sen hiç korkmadan bana kafa tutuyorsun." Çakıl biraz utanmıştı. Karga, Çakıl'ın kızaran yüzünü görünce gagasını ona doğru uzatıp, "Benim adım Çakmak, sen de söyle bakalım, gecenin bu saatinde buralarda ne işin var?" dedi. Çakıl oldukça şaşırmıştı. Şaşkın bir şekilde cevap verdi: "Benim adım da Çakıl. Burası orman ve ben her yerinde gezinebilirim. Bir mahsuru mu var?"
Çakmak, parıldayan gözlerini çevirip gülümsedi. "Ormanın derinliklerinde bir gizli güç var; onu yalnızca senin gibi meraklı ve cesur biri keşfedebilir. Sen cesur bir karıncasın, bunu başarabilirsin," diye fısıldadı. Çakıl, merakla yaklaştı ve sordu: "Bu gizli şey nedir?" Çakmak, "Eğer benimle gelirsen, sana gösterebilirim," diye yanıtladı.
Çakıl tereddüt etti ve konuşmaya başladı: "Peki, başıma bir şey gelirse sana nasıl güvenebilirim? Ya yolda beni yersen?" "Aman Tanrım, seni yemek mi? Ben uzun zamandır ceviz ve otlardan başka bir şey yemiyorum. Hem oraya gittiğimizde sen de anlayacaksın." "Hadi, korkma da bin sırtıma. Senin yürüyerek oraya ulaşman zor olur."
Çakıl biraz tereddüt etse de, sonunda onun sırtına tırmandı. Sık ormanın derinliklerine daldıklarında karanlık ve ışık arasında süzüldüler. Ormandaki tüm hayvanlar sessizce onları izliyordu. Her şey çok güzel görünüyordu.
Uzun bir yolculuğun ardından ormanın kenarındaki bir yere ulaştılar. Çakıl, büyük ve yaşlı bir ağacın üzerinde parlayan bir ışık fark etti. "İşte burası," dedi, Çakmak. "Sır bu ağacın gövdesinde." Ardından ağacın yanına kondu. Çakıl derin bir nefes aldı ve "Şimdi benim görevim ne?" diye sordu. "Senin görevin, ağacın içinde bulduğun kitabın bilgilerini tüm ormana ulaştırmak," dedi çakmak.
Çakıl, cesurca ağacın etrafında dolaşırken aniden karşısına dev bir örümcek çıktı. Örümceğin ağları her yeri sarmalamıştı. Çakıl, "Buradan nasıl geçebilirim?" diye düşünürken, örümcek ona doğru yaklaştı. "Ne istiyorsun? Burası benim korumam altında," dedi. Çakıl, tereddüt etmeden, "Buradan geçmeme yardım eder misin?" diye sordu. Örümcek, kalın kaşlarını kaldırarak, "Eğer buradan geçmek istiyorsan, dost olduğunu bilmem gerek," diye kükredi.
Çakıl derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. "Ağacın içindeki kitaba ulaşmam gerekiyor. Bu, hepimiz için çok önemli. Ormandaki dostlarım benim için büyük bir değer taşıyor." Örümcek, bu sözlerin ardından ağlarını çekti ve Çakıl'ın geçmesine izin verdi.
Çakıl, ağacın içine girmeyi başardı. İçeride minik bir kitap buldu ve onu çekerek dışarı çıkardı. Üzerindeki tozları silkeleyince kitap gürültüyle açıldı ve ormanın gücü ortaya çıkmaya başladı. Çakıl, kitabı okumaya başladı. Büyük harflerle şunlar yazıyordu: "Orman, insanların ve hayvanların birlikte mutlu yaşadığı bir yer olmalı; kimse kimseye zarar vermeden yaşamalıdır." Çakıl, bu sırrı çözebildiği için oldukça mutluydu.
Çakmak gülümsedi ve "Başardın, Çakıl!" dedi. "Orman seni bu görev için seçti çünkü sen cesur, meraklı ve gerçek bir dostsun." Çakıl, "Şimdi ne yapacağız?" diye sordu.
"Hmm," dedi Çakmak, "şimdi kitabı alıp ormanın meydanına gitmelisin. Kitapta yazılanları tüm ormana okumalıyız."
Çakmak ve Çakıl, kitabı alarak ormanın meydanına indiler. Çakıl, bir kayanın üzerine çıkarak ormana seslendi: "Bundan sonra ormanda kimse kimseye zarar vermeyecek. Mutluluk ve dostluk içinde yaşayacağız. Aksi takdirde bu kitap eski yerine dönecek ve çürüyecek."
Konuşmasını bitirdiğinde, ormandaki canlılar büyük bir alkışla Çakıl'ı ödüllendirdi.
Çakıl, evine dönerken mutlu ve huzurluydu. Yeni bir arkadaş edinmiş ve ormanın derinliklerindeki bir sırrı çözmüştü. Yolda ilerlerken karga dostunu düşündü ve gökyüzüne baktı. Çakmak, çoktan ormanın yükseklerinde süzülüp kaybolmuştu bile. O günden sonra orman, daha parlak, daha sıcak ve huzur dolu bir hale geldi.
Comments