top of page
Falih Rıfkı Atay

ZEYTİNDAĞI / Kukla


Bütün bir devlet iktidarını teslim alıp da, hükumeti eski devir adamlarına bırakan başka bir devrin partisi tarihte görülmüş müdür, bilmiyorum. İttihat ve Terakki, Büyük Harbin ortalarına kadar, bir türlü sadrazamlığı kendine layık görmemişti.


Kamil ve Sait Paşalar yüzde yüz eski adamlardı. İttihat ve Terakki iki yeni adam buldu: Mahmut Şevket Paşa, Sait Halim Paşa. Bunlar dahi Osmanlı-İslam vezirleri idi. Biri Bağdat'lı, biri Mısır'lı idi.


Mahmut Şevket Paşa öldürüldükten sonra Talat Beyin hususi kalemine girmiştim. Bir gün, Öğle üstü müdürden bir tebliğ aldım: ''-Nazır Beyle hemen Edirne'ye hareket edeceksiniz!''


Vak'a şuydu: Mahmut Şevket Paşa'yı öldüren Kavaklı Mustafa, memleketten kaçmaya muvaffak olmuştu. Eceli mi ayağına dolaştı, ne idi, bu katil bir Rus vapuruna binmiş, Romanya'ya gitmek üzere İstanbul'dan geçiyordu. Osmanlı Devletinin Rus sancağını taşıyan vapurdan hiç kimseyi almaya hakkı yoktu. İttihatçılar, Polis Müdürü Azmi Bey'in cür'etine başvurdular. Azmi Bey, bir kolayını bularak Kavaklı Mustafa'yı vapurdan kaçırdı ve hapsetti. Rus Büyükelçisinin Babıali'ye gelerek, Kavaklı Mustafa'yı geri isteyeceğine şüphe yoktu. İşte bu kaygı ile Talat Bey ve Sadrazam Sait Halim Paşa, birlikte Edirne'ye gitmeye karar vermişlerdi. Büyükelçi Babıali'de kimseyi bulamayacak ve Kavaklı Mustafa hapishanede o gece boğulacaktı.


Seyahat için de bahane bulunmuştu: Devlet adamları sınırda Bulgar Hariciye Nazırı ile görüşeceklerdi.


Edirne'de Sadrazamı hükumet konağına misafir ettiler. Kendisini ilk defa yakından akşam sofrasında gördüm. Pek protokolcü olduğu için, yemek sessiz geçiyordu. İttihatçıların halk nazırı,Prens'in yanında bir lalayı hatırlatıyordu.


-Evet efendimiz...

-Ne buyuruldu efendimiz...


İçini görmeye imkan var mı idi. Fakat bu hal, onu ilk defa giyilen katı gömlek gibi sıkıyordu. Bir aralık dayanamadı; hani şöyle, yakaladığını fırlatır, göğsünü açar gibi:


-Getirin bakalım köfteleri!..dedi.


Edirne'nin tadını unutmadığı köftelerinden ısmarlamıştı. Bir kayık tabak dolusu getirdiler. Bir çatalda ikisini birden avlıyordu. Mısır Prensi, alt dudağını bıyığının içine geçirmiş, gözleri fırlak, sanki Nil kıyılarında bir timsaha bakıyordu:


-Ooh...Paşam, bir tadını bilseniz...Emsalsizdir,vesselam!

Ve iki tanesini:

-Buyurunuz, tecrübe buyurunuz...

Diyerek Sadrazamın tabağına sıyırıp bıraktı.


Neden sonra geç vakit, bize hazırlanan eve dönmek üzere merdivenden inerken, üst sahanlıkta Sadrazamın, beli kuşaklı bir entari ve kısa alacalı bir hırka ile, - hemen hemen Cem'in bir karikatüründe görüldüğü gibi- hazım dolaşması yaptığını gördüm.


Talat Bey'e Kavaklı Mustafa'nın boğulduğu haberi gelmişti. Ertesi gün Ruslar, Azmi Bey'i Polis Müdürlüğünden azlettirecekler, hükümet onu Adana valisi yapacak, Ruslar bunu da kabul etmeyerek, Azmi Bey'in bir daha devlet hizmetinde kullanılmamasını emredecekler ve istedikleri olacaktı.


Osmanlı Matbuat Müdürü Hikmet Bey, Dahiliye'de tanıdığımdı. Hikayeyi ondan işittim. Muharrirlerden biri şair Abdülhak Hamit'i tenkit eder. Hamit, Sait Halim Paşa'ya sızlanır. O da Hikmet Bey'i çağırıp:


-Bir gazetecinin ayan azay-ı kiramından bir zata dil uzatmak ne haddi? (Bir gazetecinin, soylu bir kişiye dil uzatması ne haddine?) Hemen dersini ver! buyurur.


Herkes için, elçi olsa da, milletvekili veya ayan olsa da, şairden başka bir şey olmayan Hamit, Mısır kuklası için sadece ayan azay-ı kiram idi.



Falih Rıfkı ATAY / ZEYTİNDAĞI

Ekleyen : Zeliha AYDOĞMUŞ

89 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page