top of page
Yazarın fotoğrafıNurten B. AKSOY

YÜZDEKİ ÇİZGİLER

Nurten B. AKSOY

*


“Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?


Neden böyle düşman görünürsünüz,

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? "


Cahit Sıtkı'nın 'Otuz Beş Yaş' şiirinde dediği gibi yüzdeki çizgiler otuzlu yaşlarda belirmeye başlıyor galiba ve yaş ilerledikçe derinleşiyor derinleşiyor... Aslında yaşamın izleridir bu çizgiler. Her yaşanan ayrı bir iz bırakır; bazen hüzün, bazen de mutluluk izleri. Bir başka deyişle yürektekilerin yüze yansımasıdır bu çizgiler.


Çocukluk hep mutlulukmuş galiba. İnsan çocukken acıları çok da algılamaz, bir anlamda oyundur her şey onun için. Ayrılıklar; bir başka eve, bir başka diyara göçtür. Ölüm ise bir saklambaç oyunu. Yitirdiği sevdiklerinin hep bir yerlerden kendisine baktığına ya da kendisini gözlediğine inanır çocuk. Ama bir türlü saklandığı yerden çıkıp sobelemez onu sevdiği. Çocukken hep bir gün yitirdiklerimize kavuşacağımızı sanır, hayaller kurar ve hep hep özlerdik. İşte o özlemdir yüzdeki ilk belirsiz çizgiler.


Yaş ilerleyip hayatın yükleri arttıkça her bir yük yeni bir çentik atar yüzümüze. Sonra yirmili yaşlarda AŞK çıkagelir, çalar kapımızı. Yürek hoplamaları, kalp çarpıntıları, belki de mutluluk gözyaşları... Tıpkı ilkbaharda akarsuların toprakta yol açması gibi derin izler nakşeder yüzümüze bu yaşlar. Sonra mutluluk çiçekleri açar yüzümüzdeki o çok da derin olmayan vadilerde. Bazen hayal kırıklıkları bir sel olur o vadilere yerleşir, yaşımızla birlikte akar gider.


Bir yuva kurup, çoluk çocuğa karışırız, mutlulukla birlikte yükü de artar omuzlarımızın; geçim derdi, gelgitler, zorluklar ya da ayrılıklar keser yolumuzu. Onlarla baş etmeye çalışırken yüreğimizdeki çizgiler derinleşir, tabii yüzümüzdekiler de...


Bir gün aynaya baktığımızda tanıyamayız kendimizi, irkilir "Bu kadar çizgi ne zaman oluştu?" diye sorarız kendimize. Aslında o çizgiler bir oya gibi, bir nakış gibi yıllar içinde işlenmiştir; ama ne yazık ki artık o nakışın işlendiği kumaş eskimiştir. Ya aynalara küsme zamanı gelmiştir ya da değerli bir antikaya sahip olduğumuzu düşünüp teselli olma vakti.

Sonra bir gün yükler hafifler, gaileler biter, ortalık süt liman olur. Bir başımıza kalırız, aynalara daha sık bakmaya başlarız..


Bazen o çizgilerin arsından bir yüz belirip tebessüm eder, göz kırpar bize. Eskilere gideriz yeniden, yaşadıklarımızı, yitip gidenleri düşünürüz. Eski fotoğraflara dalıp gideriz "neydim, ne oldum?" deriz. Bazen de eski dostlar "cami yıkılmış ama mihrap yerinde" diye şaka yaparlar. Bilmezler ki o mihrabın içinde ne anılar, ne âhlar, belki de ne hoş sadâlar birikmiştir...


25 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

תגובות


1/706
bottom of page