top of page
Yazarın fotoğrafıYusuf AKSOY

YENİ YIL

Güncelleme tarihi: 11 Oca 2022

Toplumlar gelişim süreçlerinde gün, ay, mevsim ve yıl bilgilerini belirlemek için zaman ölçüsü olan farklı takvimler geliştirmiş ve kullanmıştır. Takvim farklılıkları Güneş ve Ay’ın hareketlerinin temel alınmasından kaynaklanmaktadır. Güneş yılını esas alan takvimler: Dünyanın güneş etrafındaki bir tam dönüş süresini 365 gün, 6 saat yani bir yıl olarak kabul eden takvimlerdir. Güneş yılını esas alan Takvim ilk kez Mısır'da kullanılmıştır. 1926 yılından bu yana Türkiye’de de kullanılan miladi takvimin temeli bu takvimdir.


Ay yılını esas alan takvimler ise Ayın Dünya etrafında 12 kez dönmesini esas almışlardır. Ay takvimi ilk kez Mezopotamya'da Sümerler tarafından kullanılmıştır. Günümüzde kullanılan Hicri takvimin temelini de bu takvim türü oluşturur. Takvim farklılıkları esasta takvim başlangıçlarını belirleyen önemli olaylarla ilgilidir.

Toplumlar kendileri özelinde çok önemli buldukları efsane, milli, siyasi, sosyal veya ekonomik olayları takvim başlangıcı olarak kabul etmişlerdir. Burada Romalıların Roma'nın kuruluşunu, Müslümanların Hicreti ve Hıristiyanlar Hz. İsa’nın doğumunu takvim başlangıcı yaptıkları gibi durumları hatırlayabiliriz.


İnsanlık tarihi şüphesiz ki sayısını bilemeyeceğimiz çoklukta takvimlere başlangıç yapılacak olaylar yaşamıştır. İnsanlık tarihi her şeyden önce sınıfların tarihidir. Tarih boyunca süren kaos ve kavganın hep iki tarafı olmuştur: Ezenle ezilenlerin uzlaşmaz kavgası! Orta da olanlar yok mudur? Soruna yanıt: Hayır olmamıştır! Ortada olmak, seyirci olmaktır. Seyirci olmak ezenden, kötülükten yana olmaktır. Sekiz milyar insan nüfusunun küçük azınlıklar tarafından tepelenmesinin ardında biraz da bu gerçeklik yatar.


Daha bir yıl önce bugün durağan toplumun ‘bireyleri’ olarak kırıntıları bırakılmış tüm beklentilerimizi, düşlerimizi, tozpembe hayallerimizi oturduğumuz yerden klavye ile sanal dünyaya havale etmiştik. Havalelerin çok büyük kısmı da boşlukta, konformizme uygun genişlikte yer bulamadığından çarpışarak, dağılıp birer birer yok oldular. Hayat bulan ve bulaşan kıymetli mesajların sahipleri de penceresiz bir metre kare yerlerde duymazlığa tıkıldılar; ya da bilmem kaç km uzaktaki diyarlara yollandılar. Akıbetleri bilinmeyenler hala bilinmiyor. Bilinmeyenleri bilip bulunmayanların peşine takılarak yeniden heyecanlanabiliriz.

Heyecanlanmada ciddiysek yol, iz sürerek kendimizi buluruz ve kendi olanlarla yeniden hayaller üretip yaşama sarılırız. İnsan olduğumuzu, onurlu bir canlı olduğumuzu hatırlarız bilgiye, bilime ulaşma becerisi gösterebildiğimizde. Bu diyalektik düşünce sistemi bizi bilinçli ve üreten cesaretle buluşturur. Ve sorgulama süreci başlar: Afetler doğal değildir! Savaş cinayettir! İşsizlik, yoksulluk kader değildir! Salgınlar doğanın talanı ve canlı türlerine uygulanan işkence ve soykırımla ilgilidir! Çocuk işçiliği sermayenin tercihidir! Zorunlu göçler ve sürgünler kapitalist emperyalizmin vahşeti ile ilgilidir! Kadın cinayetleri politiktir! Tarımda zehirli kimyasal hepimizi öldürür! HES’ler su kaynaklarını bitiriyor! Nükleer Santraller Savaş teknolojisi için kurulur! Siyanür altın dağıtmaz; toprağımızı, suyumuzu zehirler, öldürür!


Yeniden bir yeni yıla girerken yeni yıldan ne istiyorsak onun da bizden istedikleri olacağını unutmayalım. İsteklerimizin peşinden koşacağız! Nazım ustanın dediği gibi “ Yaşamı ciddiye alacağız!” Alın terine uzanan kirli ellerle dost olmayacağız. Sadece kendi kanayan yaralarımızı değil, başkalarının da kanayan yaralarını göreceğiz ve kanayan neredeyse gidip el basacağız yarasına. Şarkıları susturulanlarla karanlığın orta yerinde sokaklara çıkıp şarkılar söyleyeceğiz. Aşka, barışa, emeğe, adalete, hürriyete ve umuda. Mutlu yıllar…

68 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page