top of page
1/2

Yağmur Yüklü Gözler

Yüzünde patlayan bir tokat gibiydi sözleri, gözü karardı, sendeledi olduğu yerde… Sonra kaynayan bulutların arasından süzülüverdi o küçük kız çocuğu…

Sarışına yakın, ortadan ayrılmış iki belik saçları, cılız omuzlarından göğsüne uzanan kurdeleleri fiyonktu. Yakasına kıvançla bir Atatürk rozeti takmıştı. İri yarı, takım elbisesinin önü kilolarından kapanmadığı belli, öğretmeninin karşısında parmak kadar görünüyordu.

İlkokulu yeni bitirmiş, ortaokulun birinci sınıfındaydı. Bütün derslerinde başarılı olmanın kıvancıyla, her dersin farklı öğretmenleriyle tanışıyor, ilkokuldaki başarıyı sürdürmek için şevkle çalışıyordu. Henüz yılsonu olmamıştı, yarıyıl karnelerini aldığı gün bir de ne görsün, Sosyal Bilgiler dersinden kırık not aldığı için Takdir belgesi beklerken, sadece Teşekkür belgesi karneye iliştirilmişti.

Bütün soruları eksiksiz ve doğru cevapladığı halde neden kırık not almıştı, bütün bu soruların cevabı sosyal bilgiler dersi öğretmenindeydi. Aynı zamanda müdür yardımcısı olan öğretmenine sormalı, öğrenmeliydi. Zaman kaybetmeden soluğu öğretmeninin karşısında aldı.

- Öğretmenim, benim yazılı kağıdımı bir kez daha kontrol eder misiniz, ben bütün soruları eksiksiz ve doğru cevaplamıştım, neden kırık görünüyor karnemde? Takdir belgesi alacakken, Teşekkür aldım.

Öğretmen, bacak boyundaki öğrencinin önce yakasındaki Atatürk rozetini süzdü, sonra kaşının tekini yukarı kaldırarak, küçümsemenin ötesinde bir öfke barındıran bakışlar fırlatarak, masanın üzerindeki bir tomar yazılı kağıt içinden, adının yazılı olduğu kağıdı bir çırpıda çıkarıvermişti.

Şaşırdı çocuk, kesin büyük bir kabahat işlemişti, soruların yanlış cevabının karşılığı bu bakışlar olamazdı. Ne yapmış, neyi yanlış yapmıştı da böyle bir davranışla karşılaşmıştı? Nedenler bulmaya çalışıyordu kendince kafasının içinde.

Öğretmenin sallayarak uzattığı yazılı kağıdını eline aldı. Eksik ve yanlış cevap bulamadı sınav kağıdında. Neden o zaman bu tavır ve kızgınlık ifadesi yüzündeki diye düşündü. Yalnız üçüncü mü yoksa dördüncü soru muydu ne, birinin üzerinde kocaman kırmızı kalemle çarpı işareti olan cevaba ilişti gözü. Daha dikkatle baktı. Ailenin tanımıyla ilgili basit bir soruydu aslında. Hatta cevaplarken de böyle basit bir soru olamayacağını düşünerek içinden dalga bile geçmişti.

“Bir kadın ve bir erkeğin evlenmeleriyle aile birliği kurulur” demek yerine, kendince afili bir sözcük yerleştirdiğini düşünerek; bir kadın ve bir erkeğin “çiftleşmesi” ile aile birliği kurulur diye yazmıştı sorunun cevabına.

Vay efendim, ne edepsizce bir sözcük seçmişti “Çiftleşme” diyerek!..

İnsanlar evlenir, hayvanlar çiftleşirdi!..

Ne büyük kabahat işlemişti aman Allahım!

Ne terbiyesizliği kaldı, ne ahlaksızlığı… Keşke okkalı bir tokat yese yeğdi. Sanki Dünyanın en kötü şeyini yapmıştı. Keşke yer yarılsa dedi. Küçüldükçe küçüldü…

Bal rengi gözlerinde damlalar köpürdükçe köpürdü ve burnundan sızlayarak, çenesinden aşağıya akmaya başladı. Bir iki eliyle silmeye kalktı olmadı, cebindeki minik mendiline akıttı yaşlarını. Mendilinin ıslaklığı taşımıyordu yaşlarını. Burnu ağzı birbirine geçmişti. Eliyle sildiği burnunu cebinin içine biriktiriyordu. Öğretmenin sözleri uğultu ile kulaklarında patlamayı sürdürüyordu. Biran önce bu işkenceden kurtulmak, yok olmak istiyordu. Neden sonra kendini tuvalete dar attı. Ağlamaktan kan çanağına dönmüştü gözleri.

Eve gittiğinde hali kimsenin gözünden kaçacak gibi değildi. Önce neden takdir değil de teşekkür aldı diye ağladığını düşünseler de, babasının gözünden kaçmamıştı. Babası da bir eğitmendi ve üstüne üstlük aynı okulun ilk kademesinde görevliydi. Bir şey gizlemediği babasına olanı biteni anlattıktan sonra babası:

-Bak evladım, suçlayıp, üzme kendini. Öğretmenini tanıyorum. Belki başka bir şeye kızgınlığı vardır, sen de üstüne denk gelmişsindir.

Dese de, etkisinden kurtulamamıştı. Daha yapıcı, daha öğretici davranabilirdi, bu kadar sert tepki vermek hiç yakışıyor muydu bir öğretmene?

Bunları düşüne dursun,

Babası:

- Bak şu densiz, yobaza!.. Görüş ayrılığının, tartışmalarımızın yengisini, benden çıkaramayınca, bir damlacık çocuktan hınç almaya kalkıyor! Olacak şey mi, böyleleri bir de eğitimci olacak, yazık çok yazık!

diye annesiyle dertleştiklerini duymuştu.

Şimdi o küçük kız çocuğu değildi… Yetişkin koskoca kadın olmuştu ancak, insan hırsları, öfkeleri, ihtirasları karşısında hala gardını alacak yetkinliğe ulaşamamış olmalı ki, haksızlık karşısında hala savunmasız, mendili ceplerinde küçük bir kız çocuğu!..







12 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

YAŞLI

Comentários


1/682
bottom of page