top of page
Nurdan ALADAĞ

YAZMANIN BÜYÜSÜ


Nurdan ALADAĞ

*


Yazmak, insanı insana anlatmanı en iyi yoludur. Başka bir dünyanın kapıları kolayca aralanır, yazarken inandığı şeye dönüşerek kendi derinliğine de ulaşır insan. Kendisiyle yüzleşecek cesareti bulmak hiç kolay değildir aslında. Yazarak anlatmaya çalışmak sustuklarımızı boşa kürek çekmektir çoğu zaman… Yaşamı alabora olmuş birinin duygusal devinimleri için sığınacak bir liman olur bazen. Sessiz çığlıklar sağır ederken, görmek istemeyen gözleri aydınlatmak ve bunu yapacak gücü kendinde bulmak… Yazarken güle oynaya yazdım diyene de rastlamadım doğrusu. Yazılan ister şiir olsun ister öykü, roman hatta günlük amaç hep aynıdır. Acıyı ayaklandıran hatta çoğaltan bir eylemi başlatmak cesaretine yazarak ulaşılır. Her yazarın yazma nedeni ve biçiminde farklılıklar bulunur. Çünkü her yazarın karakteri, dünya görüşü ve bilgisi birbirinden farklıdır.


Tezer Özlü ’nün “İnsanın başkalarına söyledikleri, kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir.” sözü “Niçin yazarız?” sorusuna iyi bir yanıttır. Bu soruya karşılık turunç meyvesinden reçel yapmaya benzetiyorum yazma eylemini. Kendine özgü acılığı olan bir meyvenin iştahla yenmesini bekleyemezsiniz kimseden. Acısını bıraksın diye her gün ince dilimlenmiş meyvelerin bulunduğu su değiştirilir. Her dokunuşta meyve bir bakıma aklanır adeta yeniden tatlanır. Şekeri tam yerinde konursa unutulmayacak bir kıvama ulaşır. Reçel olduktan sonra yenen her kaşıkta bu süreci anımsatan buruk tat ise yeniden anımsanır. Yazılanın görücüye çıkması için yaşanan süreçte duyulan heyecan sözcüklerle kolayca anlatılmaz. Okundukça can yakan cümlelerin yazarın zihninden çıkmasındaki sancı gibidir. İşte bu duygularla yazdım durdum ben de. “Ekmek” adlı ilk deneme yazım MaviAda Dergisi’nde yayımlandı. Kalemimden çıkan küçük bir kıvılcımla yüreğim ısındı. Ateşimi söndürmemek için besledim durdum yazma isteğimi. Okudum okudukça doldurdum mürekkebimi. Kimi zaman durdum seyrettim hayatın içinde olan biteni. Düşe kalka ayakta durmaya çalışan insanın yaşadıklarını gözledim. Ayna tuttum içime. Kendimle yüzleşirken kanamaya başladım. İlk öykü kitabımda yazdığım her öykü yüreğime saplanmış okları çıkarmak gibiydi. Doğmamış çocuğa don biçer görünüp baştan aşağı giydirmekti kitap yazmak… Yayımladıktan sonra yazdıklarının arkasında durmak ve okuruna ulaşmasını sağlamak… Başarılı olmayı kendine ispatlamanın hazzı başkaydı.Umberto Eco: “Hayatta kalmak için hikâyeler anlatmak gerek.” Demiş. Bu düşünceyle öykülerime öncülük eden “Yol Günlüklerimi” yazmaya başladım sırasıyla. Yazdıkça yolculuklara çıkma isteğim çoğaldı. Yaşadığımı yazmak, yazdıklarımı da yaşamak istedim bir yandan. Taşı yontarken” taşın içinden heykeli ortaya çıkardım” diyen sanatçının gücünü taşıdım kalemimin ucuna.


Şimdilerde farklı bir pencereden bakıyorum dünyaya. Ayrıntıları büyüteçle görüyor cımbızla ayıklıyorum. Canlı cansız ne varsa onların tarafına geçerek izliyorum olan biteni. Yaşanılanların, yaşadıklarımın tanığı oluyorum bir bakıma. Herkesi ilgilendiren sonuçlara ulaşırken olayların tam ortasında buluyorum kendimi. Gördüklerimi yeni bir üslupla aktarmanın yollarını arıyorum. Sorular sorup, yanıtların peşine düşüyorum. Düşlerime yeni yol haritası çiziyorum yazdıklarımdan güç alarak… Beni geçmişe ve geleceğe sürükleyen duygularla şimdiye getirmesine izin veriyorum her bir sözcüğün… Her nerede duruyorsak yaşamın da tam orada olduğunu düşünüyorum. İnsan diyorum her defasında… Ne kadar karmaşık… Ne kadar basit… Okundukça yazıldıkça parçalarına ayrılan… Aradığını buldukça, yakalamak istediğine kavuştukça uzaklaşan, bilinmezlere gebe kalan… Yazma sevdasıyla yanarak okundukça anlaşılmayı umarak hayatına anlam katmaya çalışan…


Kalemin mürekkebini kendi eliyle dolduran “İNSAN” var oldukça yazana da okuyana da şifadır. Yazmak, hayatı sahiplenmek insanın dertleriyle dertlenmek, sevinçleriyle sevinmektir. Yazmak, yeni bir yaşam oluşturarak mutluluğa ulaşmaktadır. Çünkü yazmak hayatı paylaşmaktır.

83 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page