
HASAN GÜLERYÜZ
*
Kentler, uygarlıklar alanındaki okuma, inceleme, kaynak tarama ve yazma yolculuğumu sürdürüyorum. Uygarlığın önyüzü, üretim, doğa ile savaş, eski üretim, tüketim, paylaşım ve düşünüş biçimini aşmadır.
Uygarlığın arka yüzü olan sömürü, artı değerin belli ellerde toplanması, üretimin başat enerjisi köle emeği, kölelerin yediği kırbaç sesleri, gözyaşları, feryatları düşündürüyor, dudak ısırtıyor. Oysa biz uygarlığın o emekçilerini hiç tanımadık. İnşaatlarda yük taşıtılan eşeklerden, kağnıların önüne koşulan öküzlerden farklı görmedik. Taçları, tahtları, altınları, silahları ve sarayların ihtişamlarının tarihini okuduk. Son gezdiğim Petersburg’a yakın Puşkin Kentindeki Katerina Sarayı’nın sütunları çok canımı sıktı. Mısır piramitlerinin taşları nasıl ve kimler tarafından, nereden getirilmiş? Bu azametin farikaları dikilirken kaç kişi öldü, kaç kişi sakat kaldı bilmiyoruz. Elbette bu yaklaşımı hiç görmüyor ve bu bakışı çok da önemsemiyoruz!
“Yeni bir uygarlık” sözü düşüyor içime ve düşündürüyor beni. Gerçekten uygarlık değiştirmek, yeni bir uygarlık kurmak o kadar kolay mı? Bu olay bir kişinin, bir gurubun işi elbette değil. Yeni bir üretim, yeni bir yaratım, yeni bir toplumsal tasarım işi. Son iki ay içinde okuyarak altlarını çizdiğim kitaplar: Frederic Starr’ın Kayıp Aydınlanma (1), Cemil Meriç’in Işık Doğudan Gelir (2), Joseph Needham’ın Doğu Batı Arasında Bilim (3), Rollo May’ın Kafese Konan İnsan (4), Aydın Sayılı’nın Ortaçağ İslam Dünyasında Yüksek Öğretim (5) ve İlhan Arsel’in Aydın ve “Aydın” (6), Mina Urgan’ın Bir Dinozorun Anıları (7) kitaplarıdır.
Uygarlık üzerine çalışmalarımda uygarlıkların diyalektik olarak toplumlar arası ekonomik, düşünsel, siyasal, sanatsal ve hukuksal bir geçişkenliğin olduğunu öğrendim. Bir coğrafyada gelişen uygarlık başka alanlardaki çalışmalardan etkilenmekte, başka coğrafyalardaki toplumları etkilemektedir. Ve uygarlık insanlığını kesintisiz olarak devam eden erensel bir yürüyüşüdür. Bu mirastan her halk gücünce, yaratıcı yeteneğine, coğrafya varlığına göre yararlanır, uyum sağlayanlarından olur. Yararlanırsa, çağının yıldızlarından biri olarak kendi sorunlarını çözer, insanlığa da katkıda bulunur. Yukarıda sayılan kitaplardan Joseph Needham’ın Doğu ve Batı Arasında Bilim çalışması ele alınacaktır.
1. Tarih alanında olduğu gibi uygarlık alanında da tekelci, yanlı ve eksik değerlendirmeler yapılmaktadır. Modern bilim ve teknoloji Galileo, Vesalius, Harvey ve Newton gibi insanların çalışmaları ile Rönesans, Reformasyon ve kapitalizmin doğuşu, yükselişi diye bilinen o büyük toplumsal dönüşümün bir parçası olarak Batı Avrupa’dan, Kuzey Amerika sıçradı ve orada da gelişti.
2. Batının bu başarısında Akdeniz Halklarının ve özellikle de Greklerin başarıları ve onların Akdeniz havzası ve Bereketli Hilal’in daha önceki Mısır, Sümer (HGY), Babil, Hitit, Fenikelilere olan borçları üzerine yoğunlaştığımızda “Bilimsel Düşüncenin Tarihi” yeniden yazılacaktır. Buna doğu Asya’nın barut, matbaa, pusulanın bulunuşu, kan basıncı gibi bilimsel ve teknolojik katkıları henüz eklenmemiştir. Asya bilimi Bactria (Belh, Tacik ve Turani halkların yaşadığı bölge) üzerinden Basra Körfezine inmiştir. Arap uygarlığının bilimi ve bilimsel düşüncesi bir anlamda Avrupa bilimi ile birlik oluşturur.
3. Akdeniz, Grek sentezinin çalışmaları 7-11. Yüz yılları arasında Grekçeden Arapçaya, sonradan Arapçadan batı dillerine çevrilmiştir. Doğu Asya bilimleri bu sisteme dahil değildir. Arap Uygarlığı ile doğu Asya uygarlıkları arasında ileri derecede ilişki vardı. Bu etkiyi sağlayan Doğu Bilimi kitapları Ali al- Tabari’nin eseri Firdaus Al Hikme (Bilgeliğin Cenneti), 11. Yüz yılda Gazneli Mahmut Döneminde Tarikh al- Hind’i yazan El Birun’in Hindistan coğrafyasını, matematik, bilim ve teknoloji çalışmalarını kapsamaktaydı.
4. Hindistan’ın coğrafyasını bütün bilimlerini kapsayan bin yıl sonra bile Arapçadan Frenkçe ve Latinceye (tanınmadıkları için) çevrilmemiştir. Asya’nın kuramsal bilgileri bu geçişte etkili olamamış, ancak teknolojik icatlar doğudan batıya doğru yavaş yavaş akmıştır. Burada bir istisna olarak Çin’in diğer alanlarla etkileşimi şimdilik bilinmemektedir. Çinlilerin geliştirdiği steno yazıyla, bir kitap kısa zamanda Çin kültürüne aktarılmaktaydı. Çin Batı bağlantısının kesikliğine karşın Hint Çin ilişkileri çok güçlüydü.
5. Asya halklarının bilim ve teknoloji alanlarındaki yaratımları Rönesans dönemine kadar önemlidir. Haçlılar ile Müslümanların savaşları sırasında büyük uçuruma ilişkin Batı’da edindiğimiz çocukça düşüncelere rağmen, kendimize daha yakın bulduğumuz Arap uygarlığını, “Şark (doğu) Uygarlığı olarak adlandırmayı doğru bulmayız. Doğu Uygarlığının oluşumunu da Asya Mevera, Horasan, Afganistan, Hint ve Çin bileşenleri olarak ele alıp değerlendirmek gerekir. (Needham,1997:7-36).
6. Doğu Uygarlığının kurucu halkları olarak Tacikler, Uygurlar, Türkler, Soğdlar, Çinliler, Farisileri saymak gerekir. Türkler, Asya uygarlığıyla 8. yy’dan sonra ilişkiye girdiler. Göçer, çoban ve savaşçı olan Turani (Türk) halklar, uygarlık merkezlerinin çevresine gelip dayandılar. Önce yerleşik halkların koruyucuları olarak görev alırken, giderek uygarlık sürecine katılarak etkili olmaya çalıştılar. Göktürk (Arami, Fenike, Etrüsk, Runik, Grek kökenli, Türk Diline uyarlanmış 38 harfli Göktürk, Uygur (Arami, Mani; Moğol ve Soğd kökenli 17 sessiz harfli) yazısıyla matematiği geliştirdiler. Arapların Ortadoğu ve Asya’daki yayılmasıyla bilim dili olan Arapçayı ve yazı olarak Arap Alfabesi tekelini oluşturdular. Bu tekele karşı biz de varız diyen Kaşgarlı Mahmut Türkçenin Büyük Sözlüğü Divanı Lugat-it Türk, Yususf Has Hacib’in yöneticilere, vatandaşlara öğütler olarak Kudadgu Bilig kitaplarını yazmışladır.
7. Arap yazar El Cahiz 820’lerde, “Grekler kurama (teoriye) dalmış, uygulamaya (pratiğe) yer vermemişleridir. Çinliler uygulamaya (pratiğe) çok yer vermiş kurama çok ilgi göstermemişlerdir” saptamasında bulunuyor.
8. Türkler, İranlılar, Farisiler, Çinliler, Araplar ve Yahudiler Doğu uygarlıklarının temsilcileridir. Bu büyük birikime rağmen, Türkler, Araplar, Yahudiler ve İranlılar Ortaçağın zihinsel prangalarını kırarak özgür, yaratıcı aklın kapılarını açamadı! O nedenle de son bin yılda düşünsel alanda, bilimde, teknolojide, tarımda yaratımlarda bulunamadılar. Akıl ve bilim çağını hedefleyen Cumhuriyet de toplumu dönüştürmede yeterli olamadı. Dönüştürülemeyen yapı büyüyerek, toplumsal karakteri olarak “akıl, bilim, sanat” alanında atılan bütün adımları tek tek geri alma sürecindedir!
Sonuç: Son beş yüz yıldır, uygarlık öncülüğünü Batı yapmaktadır. Bu güç de yeni keşiflerle büyük bir hammadde, altın elde etmesi, dünyayı tanıması, güçlenen ticaret burjuvazisiyle feodal yapıyı tasfiye ediyor ve akıl, bilim çağına geçerek insanın önünü açıyor. Türkiye iki yüz yıldır bu sürece uyum sağma çabası göstermektedir. Türkiye Cumhuriyeti ekonomi, bilim, üretim, hukuk, özgürlükler açısından bu sürece katılırken, üretemeyerek, toplumsal değişimi gerçekleştiremeyerek trendine girdi. İran da bu değişime başlamıştı. Ancak Şah diktatörlüğüne karşı yükselen muhalefet dinsel bir yönetim yapısına dönüştü. Arap toplumları büyük bir sermaye bolluğuna rağmen, düşünce, üretim, bilim ve teknoloji alanında varlık gösteremediler. Kapitalizmin gösterim alanları olarak camdan gök delenler, pahalı futbolculardan oluşan futbol takımları kurmaktadırlar. Çin, ucuz emek ve hammaddeyle batı patentli malların üretimini yaparak önemli bir teknolojik düzeye ulaştı. Otomobilden telefona, bilgisayar ve nükleer enerji alanında katma değer üretiyor. İsrail, batı teknoloji ve siyasal ittifaklarıyla Ortadoğu’daki bu geri Baas yapılarını, Türkiye de dahil olmak üzere BOP projesiyle tasfiye ederek büyük bir egemenlik kurma çalışmalarını yürütmektedir. Türkiye akademiası, enteliajansyası ve politik önderleri çok acıdır ki bu süreci okuyacak, anlayacak ve değişimi önceleyecek güçte değil!
Gelecek yazıyı, Mina Urgan’ın anılarından hareketle, Cumhuriyet enteliajansyasını, örtük bir tarih alanını, sitemin eleştirisi, bir Cumhuriyet kadını olarak Mina Urganı ele almayı planladım. Okumalara devam ediyorum.
Kaynaklar
*Frederic Starr’ın Kayıp Aydınlanma (1),
*Cemil Meriç’in Işık Doğudan Gelir (2),
*Joseph Needham’ın Doğu Batı Arasında Bilim (3),
*Rollo May’ın Kafese Konan İnsan (4),
*Aydın Sayılı’nın Ortaçağ İslam Dünyasında Yüksek Öğretim (5)
*İlhan Arsel’in Aydın ve “Aydın” (6),
*Mina Urgan’ın Bir Dinozorun Anıları (7).
Comments