top of page
Yazarın fotoğrafıŞenol YAZICI

O Güzel Dünya

Güncelleme tarihi: 4 gün önce




EDEBİYAT; İNSAN YARATMA ATOLYELERİ


Şenol YAZICI

*

 
Şimdi, emekli maaşı bilmem ne, toplumun geniş kesimleri açlık sınırında, onca sorunumuz arasında tek derdimiz bu muydu, diyeceksiniz biliyorum.

Demeyin...

Önce bir dinleyin.


Gerçekte en önemli derdimiz bu olmalıydı. Gördük. Küresel iklim için yapılan bilimsel uyarılara kulak vermediğimizde başımıza gelenleri yaşadık. En önemlisi milyonlarca insanımızın bir gribin elinde telef olduğunu gördük.

Daha neyi deneyimlemek istiyorsunuz , ikna olmak için; bilim tek çıkış ...
Onu üretecek de insan beyni...
O GÜZEL DÜNYA'yı hayal ederse ...
ve bunun da ANAHTARI düşüncede, düşüncede edebiyatın koynunda yatıyor.

O zaman Edebiyat bir toplumun insan yaratma atölyeleridir demek yerinde bir tanımlama olacaktır..


Arılar yok olduğunda insanlığın sonu gelecek savı ne kadar doğru? Doğada her şey birbirine bağlı, bir kuşun kanadından tek bir teleği yerinden alırsanız öteki tarafta kıyamet kopabilir iddiası da...

Yoksa siz hala "kompostonun bilimsel değeri" üzerinde tezler mi yazıyorsunuz?


Resim: KAYIHAN KESKİNOK(1923-2015)









İnsan denen yeme içme, üreme değil, sadece et ve kemik değil, ihtiyaçları asgari ücretle biten değil, en önemlisi bir ruha sahip. O ruh da düşüncenin beden verdiği, kas verdiği, onur ve güç verdiği soyut ve karmaşık hal... Hep deriz ya; karakter sahibi...


Hepimiz biliriz, bütün sorunlar aşılır, bilen, inanan ve sağlam insan varsa çözülmeyecek sorun yok. Peki o insan hiç emeksiz, eğitimsiz, öndersiz, pusulasız nasıl çıkacak ortaya? O insanı yaratacak, donatacak bir atölye var mı, oluşturmak kolay mı?

Hiç düşündünüz mü üzerinde; sahici edebiyat, insan yaratan o atölyelerin ilki ve en önemlisi.










Edebiyat, sadece bir sanat değil, o toplumun nabzı, belleği, hayal umut ve düşünce atölyeleri, bütün kültür kayıtları, gelecek önericileri, kâhinleri ve yalnız insanın yanında olan en eski kahraman, iktidar beklemeyen siyasetçidir. İsterseniz tarihe bir bakın, Fransız devrimini yaratanlara ya da Zola’nın Dreyfus Savunması’na… Ya da uçağı rüyasında görse inanmayacak bir çağda, 19.yüzyılın başında doğan V. HUGO'nun hayal eden kitaplarına...


O kadar ötelere gitmeyin, toplumsal tepkilerin, yönelişlerin ilk kıvılcımlarını türkülerde, yerel mizahta, söylencelerde, hatta dedikodularda bulmamız boşuna değildir.
















Edebiyat bir eğitmen, bir okul değil, yasa dayatması olan bir öğreti değil, ama bilinçaltına nefes gibi, korona gibi... çektiğiniz ve hemen de benim dediğiniz düşünce ve hayaller ocağı... Üstün zekalı, bilmem ne üniversitesi akademisyeni olmanız gerekmiyor; mutlaka size göre bir edebiyat var. Ona zaman ayırırsanız iyi de, ayırmazsanız da o gelip sizi buluyor. Kitap okurken, televizyon izlerken, arkadaşınızla konuşurken, hayata bakarken... kendi eşsiz dünyanızı kurmaya yarayacak bir tuğla, bir çivi, bir yapı taşı bulup hanenize taşıyorsunuz.


Bir şarkının, bir şiirin bir ya da birkaç dizesini diline pelesenk etmeyen var mı?







Görülür ki, sahici edebiyat yoksa asıl, büyük derdiniz var demektir.


Bilinç oluşturmakta kültürel değerler ve ana lokomotif olan edebiyat önemli bir yere sahiptir. Bir edebiyatçı sadece kültür oluşturmaya, gelecek kuşaklara aktarmaya hizmet eden bir sanatçı değil, dilini, kültürel birikimini ödünç aldığı topluma karşı birinci derecede sorumlu bir düşünce adamı, insanlık adına gelecek önerici, hatta bilici, hatta kâhindir de… Bu yönüyle baktığınızda tek tarafı insan olan yazarın şairin tarihin hiçbir döneminde, insanına uygulanan siyasete karşı kayıtsız kalamadığı, istemese de mağdurdan yana taraf olduğu görülür.

Montaigne’den Dante’ye, Servantes’den Hugo’ya, Russo’dan Görki’ye, Kaşgarlı Mahmut’tan Dede Korkut’a, Zola’dan Nazım Hikmet’e, Yaşar Kemal’e... büyük yazarların hepsi kendi ulusunun tarihini bir estetikle yeniden yazarken bütün insanlığın geleceğini de biçimlendirecek önermeler getirirler. Değişen dünyayı betimlerken, karşı koyacak, olması gereken insan modelini de çizerler.


Ütopyalar önerir, çıkış kapıları gösterirler.


Edebiyatın doğası budur.

İlk amaç değilse bile ürettiğiyle sonuç olarak ait olduğu insanlığa bilinç oluşturmak için hizmet eder. Bu nedenle de çoğu kez yönetimle, baskıcı egemenlerle arası iyi olmamıştır. Bu yüzden bir edebiyat yapıtının öncelikle ulusuyla, giderek tüm insanlıkla ortak paydalarda, geçmişte ve gelecekte birleşmesi, yarını kuracak insan modelleri önermesi en doğal olandır, istenendir.


Başlangıçtan bu yana bizim edebiyatımız da, yazarımız da, şairimiz de bunu hakkıyla yaptı. Oysa seksen sonrasında ne olduysa oldu, edebiyatımız gerek yerel siyasetin, gerekse çok uluslu güçlerin yoğun etkisiyle başka bir boyuta taşındı… Küreselleşme denen tektipleşmenin kulu olduk. Salt dilimiz, yaşama biçimimiz, ahlaki yapımız değil değişen, edebiyat da batı kopyası yapıtlar üretmeye başladı. Artık nesnelerle, insanıyla, toplumuyla ilişki kuran edebiyat yok, öyle yazar da yok. Çok satan kitapların hemen hepsine bakın, ne ülkemiz gerçeğiyle, ne insanımızla ilişkili. Bize uyacak idealler göremiyoruz, umut ve ütopya da… Hiçbir şey anlatmayan küreselleşmenin öncü askeri post modernist anlatı egemen oldu bize. Yazarlarımız da bu ithal anlatıyı sevdi. Kitaplarımızda ne Anadolu var, ne Anadolu insanı ne de büyük şehirlere göçüp kaybolmuş ya da kabuk değiştirmiş, her şeyi reddetmiş ama yerine hiçbir şey koyamamış insanımızın yaşam trajedisi… Ne bütün değerleri sarsılmış, inanacağı hiçbir kahramanı kalmamış, içi boşaltılmış ithal değerler peşinde koşan umarsız insanımız var, ne egemenliği tümüyle başka dillere kaptırmış zavallı dilimiz. Ne hızla artan üniversite bitirmiş işsizlerimiz edebiyatın konusu, ne sarsılan, büyük şehirlerde kaybolmuş aileler, ne içinde boğulduğumuz ekonomik, sosyal açmazlar, ne bitmeyen terör, ne kabus gibi çöken ama buhar gibi yok olan domuz gribi, kuş gribi, korona örneği belli ki temelinde küresel sermayenin, ilaç şirketlerinin dolapları da olan salgınlar…


Anlatmaya değecek aşklar bile konumuz değil.


Batı neyi buyuruyorsa, tıpkı Tanzimat edebiyatı gibi onu yazıyoruz, uyarlamalarını ya da taklitlerini üretiyoruz. Artık çok az kitap bizim öykümüzü anlatıyor. Bir kültür kopukluğu yaşıyor edebiyat, edebiyatçı, tabi toplum da… Şimdi bizden izler taşıyan, bizi konu alan, sığınacağımız, dersler çıkaracağımız, ruhumuzu yükseltecek, bizi olduracak kitaplarımız da yok.


Peki, bu karmaşada yenidünyayı ve o büyük ütopyayı kim kuracak?


Şimdi, soğan bilmem ne, patates bilmem ne, emekli maaşı şu.. , toplumun geniş kesimleri açlık sınırında yaşarken, onca sorunumuz arasında tek derdimiz bu muydu, diyeceksiniz biliyorum.

Demeyin...

Bu toplumun bilicileri, kâhinleri olan, geçmişin değerlerini yeni kuşak insana aktaran yazarımız, şairimiz suskun ya da ezbere talim ediyor. Oysa geleceği kuracak insan modelinin ruh anahtarları tarih içinde hep onların elinde oldu.


Geçmişi ve günü aktaran, geleceği ve karşı koyma yolları gösteren, küreselleşme karşısında ezilmeden kendi olarak kalacak insan tipini önerecek, yaratacak edebiyatımız bu mu olacak?


Hangi Kültür, Hangi Edebiyat bize ruh atölyesi olacak, yol gösterecek?

*

20.12.2023

82 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page