top of page

ULUSAL KİMLİK; EDEBİYAT




Dünya Tarihinde; kurtuluş, din, her ne ad altında olursa olsun türlü savaşlar olmuş, halada devam etmektedir. Savaşlar üzerine yazılmış yüzlerce, öykü, roman, sinema filmleri, birer kahramanlık destanı gibi anlatılarak, toplumda daha da bir popülerlik kazandırılmıştır. Milli gelirin, her alanda savunma sanayine ayrılan yüzdelik paylarının toplamı bunu açık açık ortaya koymaktadır ki; etnik köken, din, ırk ve nice başka sebeplerle; insanlığın en ilkel, en eski alışkanlığı; savaşlar, insanlık var olduğu sürece; kendinden olmayanın öldürülmesinin; savaşta her şeyin mubah ; olduğu bilinci ile sürecektir…

Öyle bir 20.Yüzyıl ki, ikisi büyük ve genel olmak üzere, yüzlerce bölgesel savaş yaşanmıştır. Savaşa “hayır” diyen; hain damgası yiyerek, sürgünlüğü, hapisliği göğüslemiş aydınlarda vardı elbet. Seslerin en yükseği, romanlardan geldi…Hemingway, Thomas Mann, Herman Hesse, J.P. Sartre, Dos Passos, E.M. Remarque… herkesçe bilinenler.


Bizde ise; kurtuluş ve haklı müdafaa olarak dünyada kabul gören, savaştan, yüz akıyla çıkmış Cumhuriyet insanı, dünyada yeniden patlayan savaşa doğrudan katılmasa da , bu paylaşımda, savaşın çirkin izlerini belleğine kazımış ve istese de sanat ve edebiyat alanında çok fazla barışçıl eserler verememiştir.


Ülkemiz insanı; 1980 Yılından beri gündemi sürekli işgal eden doğu’ daki savaş… Bağımlı , açmazları arasına sıkışmış, ekonomik sıkıntılarından kurtulmak için çırpınıp durmaktadır. Yanı başımızda yaşanan insanlığın en acı dramı ,medya kanallarında apaçık sergilenirken, yazının suskun ve seyirci kalması beklenemez doğal olarak.


Bir göz bağı gibi, gözlerimizi sımsıkı sarmalamakta olan; şiddeti, savaşları boyuna körükleyen; egemen güç sistemi; insanı insan olmaktan çıkarıp, dinmek bilmeyen öldürme arzusu ve sözde milli çıkarlar uğruna hayali savaşlar icat ederek, sürdürülmektedir. Bu durumu, bir tek, ama bir tek; edebiyat ve sanat tersine döndürüp, insancıl düşünceyi çiğnemeden büyütebilir…


Ulusal kimlik; edebiyat bunun neresindedir? Yazar, aydın ve sanatçılarımızın barışçıl ürünleri karşısına; yine romanlar, aksiyon filmleri ve televizyon programlarıyla dikilen kültür endüstrisi; savaşı her çeşit macera hikayesiyle yumuşatıp, akışkanlığını arttırarak, süsleyip, savaş kültürü ile geleneksel kültür arasındaki benzerlikten yararlanarak önümüze sürmektedir.

Yazın sanatına, bu bağlamda, çok iş düşmektedir. Gereğinden fazla ,baskı altında bunalmış ve çıkış yolu bulmakta zorlanmaktadır.


Yazarın kendinden çok, ne yazdığı, ne anlattığı önem taşımalı. Yazarı ,magazin dünyasında boy gösteren, cicili bicili basımı ile kaç bin tane kitabının sattığı ilgilendirmemeli. Ne kadar çok okura; ama gerçek okura, ulaşırsa anlatmak istedikleri, o denli etkili ve gerçekçi olur. Bu kaygıyı taşıyan kaç yazar var dersiniz? Umalım da çok olsun. Umalım diyorum, çünkü edebiyat tarihimizin yüz akları Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Sait Faik ve adını sayamadığım diğerleri gibi edebi yazarlar yok, denilemez; ama azaldığı bir gerçektir. Yayın dünyasının ağababalarının, en çok satan kitabı, ve yazarını, içeriğine ve edebi yanına bakılmaksızın ön plana çıkarıp popüler ettiği günümüzde; Nazım Hikmet, Orhan Kemal gibi evrensel değerlere ulaşmış, sosyal gerçekçi yazarları ve eserlerini çoğaltmak olanaklı mı?.. Olanaklı. Olmalı…Evrensel düşünen, insani değerleri önemseyen, adı parlamamış amatörce, yazın dünyasının kıyısından köşesinden sızmayı bekleyen yüzlerce yazan, aydınlarımız var. Bunu, okumayı sevip ilgilenen ve takip eden okurlar daha iyi bilirler.

*Ece YILDIRIM 2005

Ulusal kimlik; Edebiyat



maviAda Arşivden


28 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


1/683
bottom of page