top of page
Yazarın fotoğrafıSemihat KARADAĞLI

Ulu Çınarın Gölgesi

Semihat KARADAĞLI

*


-Bütün babaların yüreğinde

baba sevgisi taşıyanların babalar günü kutlu olsun.

Sonsuzluğa giden başta babam ve kayınpederim olmak üzere

tüm babaların anılarına saygıyla...-



Geçen gün televizyonda daha önce izlediğim “dedemin insanları” filmini izlemeye başlayınca babamın hikayesini yazmak istedim.


1928 yılında Ocak ayında Alaçatı’da dünyaya gelmiş. Doğumunda üç ay sonra babası vefat etmiş. Kendisinden beş yaş büyük ablası ve annesi ile daha doğar doğmaz yaşam mücadelesine başlamış.


Annemle askere gitmeden evlenmişler. Babam yakışıklı adam biraz da çapkın bir sürü kızın hayalini süslüyor. Annem ise güzeller güzeli bir kız .Daha 17 yaşında. Babam görünce vurulmuş kendisine. Evlendikleri günden itibaren hayatın bütün zorluklarına birlikte karşı koymuşlar. Babam hayat mücadelesine daha doğar doğmaz başladığı için hep kalabalık ailesi olsun istemiş. İlkokul mezunu olmasına rağmen kendi yaşıtlarından hatta kendisinden daha genç olanlardan hep daha ileri görüşe sahip birisiydi.


Sert birisiydi. Bizi dövdüğünü hatırlamıyorum. Ama bize bakması yeterliydi. Kaşını kaldırdığı anda sesimizi kısar yaramazlığa son verirdik. On çocuklu bir ailenin altıncı çocuğuyum. Kalabalık bir aile olmamıza rağmen evde sevgimiz hiç eksik olmadı. Her zaman disiplinli ama sevgi içinde büyüdük.


Babam çiftçilikle uğraşan alınteri ile bizi okutan birisiydi. Bize hep dürüst ve sağlam olmayı öğretti. Ne olursa olsun güçlü olmayı ve dik durmayı hiçbir şey karşısında pes etmemeyi. Ortaokuldan sonra daha iyi eğitim alalım diye İzmir’de ev tuttu .En iyi okullarda bizi okutmak için elinden geleni yaptı.


Babaannemin vefatından sonra o kadar katı olan adam daha bir yumuşamıştı. O zaman anladım ki insan kaç yaşında olursa olsun sevdiği birisini kaybedince kolu kanadı kırılıyordu. Bu olay onun duruşunu değiştirmedi. Annemle bazen oturup kendi aralarında dertlerini konuşurlar ama bundan bizim haberimiz olmazdı. Sadece fısıltı bir sesle kendi aralarında konuştuklarını duyardık. Şimdi bakıyorum da iki tane çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak için nasıl mücadele veriyoruz. İki tane çocuğa sevgi verebilmek yetmek için çalışıyoruz. Oysa o kocaman yürekli adamla ,o kocaman yürekli kadın ekonomik sorunlarla mücadele edip on çocuğun hem eğitim hem öğretim ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken sevgilerini de esirgememişlerdi bizden .


Annemin rahatsızlığında çok üzülmüştük. Babam ilk defa çaresiz kalmıştı. O kadar güçlü olan o dev adam şimdi suskundu. Annemin erken vefatı onu üzmüştü. Hayat arkadaşını sırdaşını kaybetmişti. Ama o gözlerindeki yüreğinde ki hüzne rağmen güçlü duruşunu kaybetmemişti.

Annemin vefatından sonra tek başına yaşaması zordu. Kardeşlerim ile aynı evde yaşamaya başlamıştı. Her sabah erkenden kalkar kimsenin gidip ekmek almasına izin vermez, en iyi ekmek yapan fırına gider ekmekleri alırdı. Kahvaltı da çocuklarına mutlaka taze ekmek hazır ederdi. Yılların alışkanlığını bırakmamıştı.


Annemin vefatına kadar doğum günü hiç birimiz bilmiyorduk elime geçen nüfus kayıtlarından babamın doğum gününü öğrenince tüm çocuklar ve torunlarla ona güzel bir doğum günü süprizi yapalım dedik. Kardeşlerim yemeği hazırlamıştı. Ben de pastayı aldım. Babam görmeden pasta dolaba konuldu. Yemekten sonra kendi aramızda ayarladık. İçeride can Yücel’in “ben hayatta en çok babamı sevdim” şiiri hazırlanmıştı. Mumlar yakıldı ben içeri girdim ışıkları söndürdüm .Aaa ne oldu elektrikler mi gitti dedi. Bir taraftan Can Yücel’in sesinden şiir başladı diğer taraftan ise pasta içeri geldi. Şaşırmıştı koca adam ,kimin doğum günü bu gün diye. Hep bir ağızdan iyi ki doğdun baba diye bağırmaya başlayınca koca adamın gözleri doldu. Yıllarca hiçbir şey beklemeden bize sevgisini sunan babam bu sevgi karşısında hem mutlu olmuş hem de duygulanmıştı .O tarihten sonra doğum gününü hiç unutmadık.


Bizim okumamız için gösterdiği çabayı başkaları içinde gösterirdi. Çocuklarını hele kız çocuklarını okula göndermeyenlere kızar. Onları ikna etmek için tartışmaktan çekinmezdi. Milli bayramlarda bayrağını eline alır ,bayrama hazırlanan genç bir delikanlı gibi en önde giderdi.

Yıllar ondan sanki hiçbir şey almamış ,aksine yaşadığı o kadar zorlu yıllar onu daha dirençli yapmıştı.Nasıl bu kadar güçlü olduğuna hep şaşırmıştır çevresindekiler .Annemin vefatından sonra emlakçılık yapmaya başlamış,ilerleyen yaşına rağmen dağ bayır hiç dinlenmeden koşturmaya devam etmiştir. En büyük gururu çocuklarının ve torunlarının başarısı olmuştur.


Televizyonda “Elveda Rumeli” yayınlandığı dönemde her şeyi bir tarafa bırakır televizyonun karşısına geçer mutlaka onu izlerdi. Diziyi izlerken kimse sesini çıkarmaz. Herkes onunla birlikte aynı heyecanla izlerdi. Diziden sonra annesinin ve babasının göçleri ,yaşadıkları sıkıntılar ve katliamlar üzerinde uzun uzun konuşmalar yapılırdı. Babasını hiç görmemiş olmasına rağmen annesinden ve çevresinden yaptığı araştırma da eski süvarilerden olduğunu İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa’yı savaşta ölümden kurtardığını ve bundan dolayı kendisine berat ve madalyalar verildiğini, ancak annesinin evlendiği üvey babanın bunu kabul edemeyip madalya ve beratları sattığını anlatırdı.


Üç yıl önce oğlum kaza geçirdiği zaman hemen her gün hastaneye gelmiş, altı ay boyunca hastanede kaldığımız dönem de her gün bize moral ve destek vermek için hastaneye gelmişti. Hafta sonlarında ise eve evci çıktığımızda yine bıkmadan yüzünde tebessümü ile bize gelmiş ve bizim yanımızda olduğunu her daim hissettirmiştir. Bizi neşelendirmek için şaka bile yapmıştır.


Hayatının hiçbir döneminde onu güçsüz görmek mümkün olmamıştır. Geçen sene hastalandığında Ameliyat olmuş ,zor ameliyat sonrasında bir gün yanına ziyarete gittiğimde “baba hadi artık iyileştin bak gel akşamları evin bahçesinde oturalım hep beraber sohbet edelim dediğimde .”dur kızım doktora gidelim doktor izin verirse gelirim” demişti. Kız kardeşim doktora “ doktor bey ablam babamı çağırıyor siz izin verirseniz kendisi gidicekmiş” diye sorunca doktor “Mehmet amca sen iyisin nereye istiyorsan gidebilirsin demiş.Akşam beni arayıp ertesi gün geleceklerini söyledirler. Evimizin arasında yürümek için biraz mesafe var.Kardeşlerim araba ile gidelim dediğinde o koca yürekli adam “hayır ben yürüyerek giderim, araba ile giderseniz ben gitmem demiş. Yeni ameliyattan çıkan birisi için yürünen mesafe hiç te az değildi. Eve geldiğinde terlemiş ve yorulmuştu. Ama hiç belli etmiyordu. Hemen üstünü değiştirdi. Yemek olarak çok az şey yiyor kendisini yormak istemiyordu. O günden sonra bütün çocukları onu en iyi şekilde gezdirilecek yerle götürüp en iyi şekilde zamanını geçirtmeye çalıştı.Bazı şeylerin sona yaklaştığının hepimiz farkındaydık.Ancak hiç birimiz bunu ona konduramıyor ve birbirimize bile söylemeye dilimiz varmıyordu. Hepimiz her zamankinden daha çok zaman ayırmaya çalışıyorduk kendisine. Hala o güçlü görünümü hala koca bir çınar gibi çocuklarının üzerine serdiği dalları gibi bizi korumaya ve moralimizi iyi tutmaya çalışıyordu.Her bir çocuğunu ayrı sever her biri ile gurur duyardı.


Ocak sonu artık o gücü tükenmeye başladı. Koca çınar yavaş yavaş sona yaklaşıyordu. Hepimizin içinde istenmeyen sonu kabul edememe vardı. Seksen beş yaşındaydı ve hayat sonsuz değildi. Eski gücünü kaybetmesine rağmen hep o güçlü duruşunu kaybetmedi. Ameliyattan çıktığı gün torunlar çocuklar yanına ziyarete gittiğimizde size ayıp olur diye yattığı yerden kalkmaya çalışmıştı.


Bu güzel ve kocaman yürekli insanın son günlerinde bazen bir şey yapamasak bile bütün torunlar ve çocuklar hastane koridorunda toplanıyor ve bizim orda olmasını bilmenin ona güç vereceğini biliyorduk. 14.şubat tarihinde gece ablamla kalmıştık. Diğerleri gibi koridorda sandalyede sabahlamıştık. Eve gidip üstümüzü değiştirdik. Telefon geldi. İçimden bir şeylerin koptuğunu hissediyordum. Bizi terk ediyordu. Hastaneye nasıl gittik hatırlamıyorum. Gittiğimizde kalbi durmuştu. Seksenbeş yıllık yaşam mücadelesi sona ermiş ve çok sevdiği hayat arkadaşına sevgililer gününde kavuşmuştu. Aynı mezara defnenildi. Şimdi 14.Şubat sevgililer günün de buluştuğu hayat arkadaşı ile Alaçatı’da sonsuz ikametgahında uyuyor. Kendisini sonsuzluğa sevgi içinde uğurladık. Hala üzerimizdeki o güçlü desteğini hissedebiliyoruz. Ne zaman canımız yansa ,ne zaman bir desteğe ihtiyacımız olsa o o güçlü bakışları, gülümseyen yüzü bize hem yol göstermiş hem de destek olmuştur.


İyi ki senin kızınım güzel babam. Güçlü olmayı, hayat mücadelesini, zorluklar karşısında gülmeyi ,sevmeyi sevilmeyi, yani hayatı senden öğrendim. İyi ki babamsın Sonsuzlukta bizim için bir “YILDIZ” olarak parlamaya devam ediyorsun. Hala o ulu çınara gövdemizi yaslıyor ve senden güç alıyoruz. Sizlerin çocukları olmaktan gurur duyuyoruz. Hayat arkadaşınla sonsuzlukta Işıklar içinde uyu.


Hala dayandığınız bir "Ulu Çınar" varsa arayıp gönlünü alın. Unutmayın bazı şeyler için yarın çok geç olabilir.


Annemle babamın radyo eşliğinde çay sefaları ünlüydü. Ruhları şad 'olsun... 09.11.2013

/

Semihat KARADAĞLI

112 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page