top of page

Trabzon'dan Haber Var...

Güncelleme tarihi: 8 Tem 2022


*


Trabzon doğup, büyüdüğüm yer; iklimim, coğrafyamdır.


Bugünse zaman zaman burnumun direği sızlasa da çok da aklıma gelmez.

Futbolla da hiç işim olmayınca...


Nerden mi aklıma geldi ? Trabzon'dan çok hoş bir haber aldım da ondan.

Bu kurak günlerde bizi gülümsetecek çok şey olmayınca...


Emin olmamakla birlikte Trabzon Müzesinde açılan bir elektronik liste varmış . "Trabzon'un Sesleri ve Renkleri" ana başlığı altında düzenlenen bu listede sanırım Trabzon'un değerleri anılıyor.

Bana da " Trabzon Kültür Sanatına Katkıda Bulunanlar" başlığı altında yer verilmiş.

Bir arkadaşım kendi adına denk gelmiş, benim adımı da görünce paylaştı benimle.


Kim ne derse desin insan kendisiyle yarışır ve yazarsa ilk anlattıkları da yerele ait; yani kendi hikayesidir. Bunu geliştirir, başkalarının hikayelerini anlatır hale gelirse evrenselleşir, gerçek yazar olur.

Ya da ben öyle düşünürüm.


Yirmi beş yıl önce ilk kitabım çıktığında, öykü her ne kadar Türkiye'nin son yüzyılı ise de fon en iyi bildiğim yer, tümüyle Trabzon'du. Hatta işi o dereceye vardırmıştım ki tanıdığım insanları karakter ya da tip yapmıştım, iyileri iyi, kötüleri kötü. Kendi basımım olan kitabı, ilk işim de ülke genelinde sayıları çok olmayan bildiğim yazan çizenlere olduğu gibi Trabzon'a o zamanki Kıyı dergisi yayın yönetmeni Ahmet Özer'e göndermek oldu.


Ne var ki uzun zaman bir ses alamadım. Bu duyguyu yaşayan bilir.


Ne zamanki kitabım bir yayın evinden ikinci baskısını yaptı, yanında bir başka kitabım da yayınlandı, kitap eklerinde övücü yazılar çıktı, Trabzon ancak çözüldü. Sanırım ilk Zekeriya Saka bir şeyler yazmıştı kitap üzerine... Sonra okuyanlardan gelen mektuplar oldu.

Kimi dergiler kitabıma yer vermekle kalmıyor, "ilk kitaptır, siftahı bizden olsun..." diye para da yolluyordu mektubun içine koyup. Oysa ki Trabzon...


Bir zaman beklemiştim, bana uzun gelen bir zaman... Zekeriya Saka, Dilber Saka, Neriman Calap, ... gibi yetkin kalemler de tanımıştım o sırada, sonradan maviADA da yazan. Ne var ki o zamanın kültür sanat dukalarını ve Ahmet Özer'i aşamadım. Sonradan tanıştığım benim gibi öğretmen olan Özer'i, belki o ön yargıyla, her ne kadar nezaket göstersem, hiç belli etmesem de bir türlü içim sevmedi.


Zıtlıklar üreticidir. Belki de hiç gün yüzüne çıkmayacak, seslendirilmeyecek bu konuyu anımsattı. Artık bir yararı olmayacak, sonucu değiştirmeyecek bir noktaya düştü aidiyetim olan kent. Belki daha özgür ve objektif bakabilirim.


Peki ne kadar haklıydım?

Düşünüyorum da o zamanlar gururuma dokunur bir yanıt alırım diye seslendirmekten kaçındığım bu konuda çok haklıymışım tepkimde. Ahmet Özer'in elbette bana bir kötülüğü olmamıştı, kitabıma yer verme zorunluluğu yoktu, ama bir şey vardı ki onu yapmadığından sorumlu tutuyordu.

Buna da galiba etik deniliyor, yani koşula ortama göre değişmeyen evrensel ahlak...


Ben de bir dergi yönetiyorum, yani en azından raconu biliyorum. maviADA'ya dünyanın kargo parasını vererek birileri niçin kitabını gönderir? Tabi ki tanıtımına bir faydası olsun diyedir. Velev ki en tutmadığım, sevmediğim biri olsun yazarı ya da o kitap türünün en kötüsü olsun, maviADA'yı bir umut olarak görmüş, beni emeğin değerinden anlar biri saymış, yani adam saymış hiç kimseyi geri çevirmedim. Belki hepsini okuyup da bir eleştiri yapamadım ama kesinlikle sayfalarımda duyurdum.


O zamanlar Özer'i tanımıyordum, daha gençtim belki ondan, şahsi olarak bir tanışıklığım yoktu, dünya görüşü olarak da benzer düşünceler taşıdığımızı sanıyorum. Tanışmamız daha sonraları... Hem maviADA'nın bir etkinliğine eşiyle katıldı, hem dergimde de yazdı.

Rekabet duygusu diyeceğim ama iyi bir şair olan Özer, güzel düzyazıları varsa da, benim alanımda yani öykü ve romanla yaratıcı yazında da yer almadı.


Kitabı unutmuş olamaz mı aklınıza gelecek, ortak arkadaşlardan okuduğunu, hatta beğendiğini duymasam buna inanacak dende safımdır. Ayrıca bizzat kendisi Kıyı dergisinin bir kaç sayısını, herhalde abone olmam ya da yazmam için posta ile göndermemiş olsaydı hiç eline geçmediğini düşünmek de mümkün olurdu. Ne var ki çok kargo parası gitmesin diye dergiden başkaları adına gönderdiğim kitapları da onun adına göndermiştim. Onlardan teşekkür yorumlar içeren mektuplar alıyordum.


Sonradan karşılaştığımız zamanlarda aklıma gelmişse de sormamın onu zor durumda bırakacağını ve büyük bir nezaketsizlik olacağını da bilecek dende de ince düşünceliyimdir. Aksini bende görmüşseniz, ki çok da görmüşsünüzdür, demek damla yer kalmamış kadar haksızlığa uğradığımı düşünüyorumdur. Yoksa ben beni tanımayanı, dünya kadar alacaklı bile olsam, hiç tanımam.

Bu yönlü epey Trabzonluyumdur.


O da hiç değinmedi.


Ne var ki bu beni incitmişti.

Sonraki kitaplarımın hiç birinde Trabzon'u fon almadım.


Suyun doğası o, diyecektim sonradan; kimse kendi memleketinde peygamber olamamış ki...


Çok zamandır ilgimi yitirdiğim bir kentti Trabzon, bir iki "yeniden deneyelim" hali olmuşsa da benim artık yabancılaştığım, onlarınsa iyice kavileştirdikleri çok nobran bulduğum geleneksel tavırları nedeniyle bu kez tümden geri çekildim. Uzun zamandır hiç um'rumda değildi, ama bu haber....


Büyük bir değerbilirlik olarak gördüğüm bu haberden bu denli, Nobel almış gibi mutlu olacağımı ummazdım.


Demek çocukluğumun Trabzon'u kendi gönlümce nezaket aradığım, ama nobranlık dışında başka bir şey göremediğim, bu nedenle de reddettiğim, oysa hala özlediğim, benim hep kanayan yaram, ilk aşkımmış.


Teşekkür ederim Trabzon.

65 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/683
bottom of page