top of page
Yazarın fotoğrafıNiyazi UYAR

TENEŞİR SUYU

Niyazi UYAR

*


“Barec bi pahlasa, Salli Malli su altında galır!”

Öyle derdi Gök Münevver, Demirköprü Barajı’nın dolgusunun o kadar suyu taşıyamayacağını mı düşünür, ya da o kadar çok suyu bir arada görmediğinden midir, öyle demektedir, bilinmez! O Salihli’ye her gidiş gelişinde,


“Barec bip pahlasa, emme olur ha, Salli Malli gamaz!"


Bu korkuyu, bu paniği her Salihli’ye gidiş gelişte yaşardım ben de. Barajın dolgusu bir patlasa, “Salihli Malihli kalmaz, yok olur. Şu yaşıma geldim, o korkuyu tam olarak atamadım üstümden. Gediz Nehri üzerine kurulan Demirköprü Barajı, kaya dolgu tipi olduğundan sağlamdır. Çocukluğumun korkusu işte, Salihli’den Köprübaşı, Demirci’ye gidip gelirken dolgunun üstüne geldiğimde yaman bir korku, elimi ayağımı esir alır, vücudumun her bir noktası çımkışır. Tenimden başlayan çımkışma vücudumun her bir noktasına ıhıl ıhıl sirayet ederken, yüreğim beynin yerine geçecek, aha şimdi patlayacak, korkusuyla yolculuk yaptığım otobüs içinde veya kendi kullandığım arabanın koltuğunda kaybolup giderdim.


Salihli dönüşü dolguyu geçip stabilize kaplama yola çıkınca bir rahatlama bedenimin her bir noktasından, yüreğimden beynime doğru dört nala giden at gibi çabucak her yanıma yayılırdı...


Uzun zamandır yağmur yağmıyor, toprak suya hasret çatlamış, ağaçlar, ağaçların yaprakları kurumuş gazel olmuş. Yollar beller kurumuş ot, kurumuş yaprak gazelleriyle örtülmüş ve gazele dönen yapraklar küçük bir esintiyle oradan oraya savrulup giderken, Osman’ın at oynattığı diyarların Mavilisi'nin kor ateşe dönen metafizik aşkı da susuzluktan gazel olmuş yaprak gibi savrulup gitmiştir Uludağ’ın yamacına doğru.


Birkaç aydır yağmayan yağmura, ağaçlar, toprak, tekmil canlılar hasrettir. Her bir varlık gökten yağacak halkın rahmet dediği can suyunu, oğlunun cepheden sağ salim dönüşünü bekleyen ana gibi beklemekte. Meteoroloji bazı iller için turuncu kodu ile uyarmakta. Turuncu, sarı… renk kodlaması Amerikan’ın hava durumu için geliştirdiği uyarı renkleridir, ne olacak bize ait olacak değil ya. Bu turuncu iller arasında Manisa’da vardır.


Güneş batı istikametinden İzmir’e doğru süzülüp gitmiş, İzmir ufkunu kızıl bir atmosfere çevirerek batıp gitmiştir. Güneşin batmasından yarım saat ya geçmiş ya geçmemiş, dört yanı kara, kapkara bulutlar kaplayıp ortalığı zifiri bir karanlığa çevirir, şehri aydınlatan sokak lambaları çevre yanını anca aydınlatırken, şehrin üstünü kapatan yaman bir karanlık, trafiği durdurmuş, bir santim ilerlemez. Yaprak kıpırdasa, sinek uçsa duyulacak korkunç bir sessizlik şehrin üstüne abanmış, insanlar tarifsiz bir korkuyla nefes bile almaktan korkar olmuş. İki yüz bin nüfuslu şehir ölüm sessizliğine bürünmüş, hareketsiz beklemektedir adeta az sonra kopacak heyulayı!  


Birden Bozdağ’ın yamacından bomba patlarcasına şimşekler arkası arkasına çakmaya başlar. Şimşekler, dölledikleri bulutları yağmura çevirir. Şimşekler arkası arkasına patlarken, döle kesen bulutlar, yağmur bombasıyla döllenmiş gibi nakliyesini yaptıkları yağmuru bardaktan boşanırcasına değil, adeta kova kova boşaltır. Ağaca, yaprağa, toprağa can suyu mudur, teneşir suyu mudur? Kimse yanıt olabilecek durumda değildir.


Yağmur ara vermeden kovadan boşanırcasına ırmak olmuş yağmakta. Susuzluktan betona dönen toprak için can suyu olan yağmur, teneşir suyuna dönmüş, yukarıdan aşağıya akıp gitmekte, akıp giderken ona hasret tabiat için, ona hasret nebat için, ona hasret toprak için, ona hasret her canlı için teneşir suyudur! Bozdağ’ın yamaçlarından aşağı doğru akıp giden toprağın, beklediği can suyu, teneşir suyu olmuş, önüne ne çıktıysa yerinden söküp atmakta, silip süpürmekte, silip süpürürken, dereler ırmak olmuş, sel olmuş Alaşehir Çayı’nı yatağından ayırmış, Gümüş Çayı’na taşımış, Alaşehir Çayı’nın boz bulanık, sebze, meyve, ağaç yığınlarıyla yüklü sel suyu, Gümüş Çayı’nı büyüttükçe büyütmüş, Gediz’in elli, belki yüz katı büyütmüş, büyüttükçe yatağını değiştirmiş, yönünü şehre çevirmiş. Sel suları artık ne Alaşehir Çayı ne Gümüş Çayı’dır, şimdi yeni bir nehir, coğrafyaya adını yazdıracak yeni bir nehir. Bu nehir de değil, bu bir su yolu, su yolu da değil, bir ummandır!


Suyun üstünde envai çeşit, sebze, meyve, ağaçlar, çeşit çeşit, marka marka arabalar, masalar, sandalyeler, kapılar, pencereler, pazarcı tezgâhları, atık eşya kumbaraları…


Gece olmuş, şehrin elektrikleri çoktan gitmiş, şehir tarih öncesinin karanlık çağını yaşamaktadır adeta. Şehir karanlığa gömülürken yükselen sular, eski yapıları, eski binaları bir bir yıkarken, yıkılan evlerin, apartmanların ahalisi, teneşir suyunun üstünde batıp çıkarken, imdat imdat çığlıkları göğü eritip yerle yeksan ederken, yeni binaların ahalileri de apartmanların çatılarında, kör karanlıkta, yukarılarda, çok yukarılarda yanıp sönen, ışıldayan yıldızlara yakın uzak gezegenlere seslerini duyurabilecekmiş gibi imdat, imdat bağırıp ederken, dünde, bugünde sevdiklerinin kalplerini kıranı, kırmayanı, seveni, sevmeyeni, son pişmanlıklarını, imdat çağrılarına yüklerken, Gediz’in İlke Çayı ve öteki kolları onu besleyen her bir deresi de ırmaktır, Gediz’i de nehir olmaktan çıkarmış, bir okyanusa çevirmiş. Bu kadar suya, sele bent mi dayanır, Demirköprü’nün kaya tipi dolgusunu yıkıp gitmiş, aşağılarda okyanus ola ola akıp gitmiş. Aşağı doğru büyüyüp çoğalan sular, Adala Dombaylı, Bezirganlı, Taytan… ev ocak ne varsa silip süpürmüştür.


Derelerin ırmak, ırmakların nehir, nehirlerin deniz olduğu sular, önce irili ufaklı eski yapıları, sonra müteahhitlerin az çalarak yaptığı yeni yapıları, yavaş yavaş yıkıp geçerken, sağlam yapılar sel sularının içinde yalnızca çatıları görünür vaziyette kalırken, iki yüz binlik Salihli şehri ve Gediz ovası tarih olmuştur...


Doğa katillerinin kulağına küpe olması dileğiyle…                                     

                                                                                                                                                                                                                                                    

113 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page