top of page
Akay AKTAŞ

SUYUN ÖZELLİKLERİ

VE

SU’LU OLMAYAN BİR YAZI

/

Su en azından dünyamızda yaşamın temeli ve olmazsa olmazıdır. Susuz bir yaşam düşünülemez. Suyun tanımı da pek yalındır. Renksiz, kokusuz, saydam bir sıvıdır.

Su katı, sıvı ve gaz halinde bulunan tek maddedir.

Artı dört derecede deniz seviyesinde yüz derecede kaynar, sıfır derecede donar. Su yüz derecede kaynayınca buharlaşır. Kimyasal olarak iki molekül hidrojen, bir molekül oksijenden meydana gelir.

Işığı emer. Su saydam olduğundan güneş ışınları su içinde hareket edebilmektedir. Bu sayede su içinde bitkilerin veya bitki benzeri ototrof canlıların yaşamlarını sürdürmeleri mümkün olmaktadır

Akışkandır. Bulunduğu kabın biçimini alır. İyi bir çözücüdür. Gökkuşağı, yağmur damlacıklarının tabii optik prizma özelliği ile ışığın yansımasından oluşur.

Su, kohezyon kuvvetine (moleküllerin birbirini çekmesi) sahip bir maddedir, yani kendi molekülleri arasında çekim kuvveti sayesinde dağılmadan kalabilir. Moleküllerin dipol (zıt kutuplu) olması nedeniyle su, birçok maddeye yapışabilir, suyun ıslatma özelliği buradan gelmektedir.

Suyun (kohezyon ve adhezyon) bu özellikleri, suyun belirli kılcal yapılar içinde kopmadan yükselmesine ve taşınmasına yardımcı olur. Bu da bitkilerin karada yaşamlarını sürdürmeleri açısından önem arz eder. Daha açık bir anlatımla su çok yüksek ağaçların tepesine dahi bu yolla taşınır.

Temel olarak, su akışı, nehirler ve tarım için su ihtiyacı gibi, insanlık tarihinde büyük roller oynamıştır. Nehirler ve denizler, ticaret ve ulaşım için elverişli yollar sunmuştur. Su akışı, erozyon etkisi ile çevrenin şekillenmesinde büyük roller oynayarak, vadiler ve deltalar oluşmasını sağlamış ve insanların yerleşimine uygun arazi ve alanlar meydana getirmiştir.

Su aynı zamanda zemine nüfuz ederek, yer altına doğru iner. Bu yeraltı suları daha sonra tekrar yüzeye çıkarak tabii kaynaklar, sıcak su kaynakları ve gayzerler oluşturur. Yeraltı suları, aynı zamanda ambalajlanarak maden suyu olarak satılmaktadır.

Su hidrojen ve oksijenin birleşmesinden oluşur. Hidrojen yanıcı,oksijen ise yakıcı bir maddedir.Fakat birleşip de suyu ye meydana getirdiklerinde ateşi söndüren bir özelliğe kavuşmaktadır.

Suya bir molekül daha eklediğimizde yani H2O2 olduğunda hidrojen peroksit su olmaktan çıkar ve dezenfektan bir özelliğe kavuşur. Halk dilinde buna oksijenli su denir. Yaraları temizlemekte, mikropları öldürmede kullanılır.

Su diğer maddelerin tersine donduğunda büzüşmez. Genleşir. Özgül ağırlığı azalır. Isıtıldığında buz erir. Özgül ağırlığı yükselir ve büzüşür,

Bu müthiş özelliği sayesinde nehirler, göller hatta denizlerde donan sular, buz olup suyun üstüne çıkar ve buzun altında yaşam devam eder.

Tersi olsaydı, nehirler göller denizlerin, dibinden başlayacak donma ile hayat olmayacak ve dünya bir buzullaşmaya sahne olacaktı.

Su biraz daha ısındığında buharlaşır ve gaz halini alır. Bu su buharları gökyüzünde bulutları oluşturur. Bulutlar görsel bir şölenden ziyade, suyun dünya üzerindeki devinimini hazırlar. Yağış hayatın devamını sağlar.

Bu yağış yağmur, kar ve dolu olarak dünyaya döner. Bu yağışlarda da müthiş özellikler kendini gösterir. Yeryüzüne inen milyonlarca yağmur damlaları ve kar taneleri bir biri ile çarpışmaz. Bu nedenle de kar tanelerinin her biri tıpkı bir insanın parmak izi gibi ayrı bir karakteristiğe sahiptir. Birinin deseni asla diğerine benzemez. Eğer yağmur tanelerini meleklerin yere indirdiğine inanıyorsanız mesele yok. Ama melekler değil de yerçekiminden ötürü yere iniyorlarsa niçin çarpışmadıklarını sorgulamak zorundasın. Yağış taneleri aynı elektro statiğe sahip olduklarından birbirlerini iterler ve bu nedenle de çarpışmazlar.

Yağmur bulutları 600-800 metre yükseklikte oluşur. Ve yağmur damlaları bu kadar yükseklikten yere inmelerine rağmen insanlara, bitkilere zarar vermezler. Hatta ortam uygunsa romantik bir gezinti olabilir,şairlere ressamlara ilham verebilir.

Yağmur tanecikleri havanın direnci ve düşüş hızı (terminal hız) dengelenir ve kafamızı yüzümüzü berelemez. Aynı biçimde talih kuşu kakaları da kafamızı yarmaz.

Yağmur ya da su akıntıları erozyona ve doğanın değişimlere uğramasına yol açar. Verimli ovalar bu sayede oluşur. Gediz, Menderes, Po, Bakü, Kahire ovaları bunlara tipik örnektir.

Suyun gizli ısısının ve termal kapasitesinin diğer sıvılara göre çok yüksek olması da denizlerin karalara göre daha geç ısınıp daha geç soğumalarını sağlar. Bu nedenle Dünya’da kara üzerindeki ısı farklılıkları en sıcak yer ile en soğuk yer arasında çok fazla olabilirken, denizlerin ısı farklılığı en fazla 15-20°C arasında değişir. Aynı durum gece-gündüz arasındaki ısı farkında da yaşanır. Sırf denizler değil, atmosferdeki su buharı da çok büyük bir denge sağlamaktadır. Gece-gündüz arasındaki ısı farkının, su buharının çok az bulunduğu çöllerde çok fazla, deniz iklimi yaşayan yerlerde ise çok daha az olması, bunun bir sonucudur.

Suyun aldığı ısıyı geç vermesinin sonucu deniz yöreleri kışın bile ılık olur.

Su değirmenleri, hidroelektrik santralli suyun enerjisinin pratiğe yansımaları değil midir? Bu nedenle atalarımız su gibi aziz ol derken suyun kutsallığına, bu özelliklerine ve susuz hayatın olamayacağına işaret ederler.

Sizler de su gibi aziz olun.

NOT: Su ile ilgili fantastik bir soru: Yagmur yagarken normal bir biçimde yürüyen insan mı daha çok ıslanır, kosarak hedefine giden mi. Buyurun. Cevaplarınızı bekliyorum.

Etiketler:

61 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page