top of page

SORULARI ÇALMAK DA POLİTİKTİR

Güncelleme tarihi: 18 Ağu 2022


Çalmak eylemi, kendine ait olmayanı hukuki, ahlaki ve vicdanı olmayan yollardan kendine ait kılmaktır. Hele ki uzun yıllardır yurtiçi ve yurtdışı kamu personeli istihdamı yani atamaları için yapılan sınavlarda sürekli bir şaibeden bahsediliyorsa sıradan bir çalma olayını aşan bir durum söz konusudur. Yüzbinlerce gencin emeğini yok sayarak, soruları yandaşlar için çalmak kleptomani vb. psikolojik bir rahatsızlık değil, aksine bilinçli, kirli bir politik tercihtir.

Türkiye Cumhuriyeti tarihi birçok benzer cumhuriyette olduğu gibi kırılmalar tarihidir de. Batı eksenli aydınlanmayı hedefine alan cumhuriyetin inşa süreci dolaylı ulus egemenliği ekseninde laik-seküler bir yaşam ile birlikte halkçı ve kamucu bir kalkınmayı hedefine koymuştur. Ancak sancılı bu inşa süreci hedeflediği gelişmeleri bir türlü gerçekleştirememiştir. Bunun temelinde ise halk egemenliği, laik-seküler yaşam tarzı ve kamucu bir ekonomi politikası sol-sosyalist değerlerin ve o değerler ekseninde örgütlenmiş geniş bir toplum yapısıyla mümkün olabilirdi. Ancak bu kesimler en başından beri bu sürecin dışına zor kullanılarak itilmişlerdir. “Mustafa Suphi olayı, tevkifatlar, sol-sosyalist aydınlar, yazar, şair, bilim insanları, sendikalar ve benzer demokratik kitle örgütleri üzerindeki basınçları farklı hemen hemen her dönemki baskılar vb.” örneklerinde olduğu gibi. Bir taraftan durum böyleyken diğer taraftan uluslararası emperyalist yapılar eliyle cumhuriyet rejiminin siyasal İslam’ın etkisinde olması için büyük çabalar harcanmıştır ve harcanmaktadır. Yeni cumhuriyeti önce kadrosal sonra da bir bütün olarak ele geçirmek isteyen işbirlikçi, siyasal İslamcı, tarikat ve cemaatler içerden de aldıkları destekle solu bir bütün olarak etkisiz hale getirmek ve devleti ele geçirmek için sürekli atılımlar içerisinde olmuşlardır. Bu atılımları çoğu zaman saman altından su yürütürcesine gizli kapaklı yapmışlardır ve yapmaktadırlar. 1950 yılında komünizm ile mücadele dernekleri devreye girerek solu kamu alanı başta olmak üzere toplumsal anlamda etkisiz hale getirmek için kurulmuştur. Kurucular arasında çok bilinen politikacılar ve kanaat önderleri de vardır. Ardından 1963 yılında kurulan Türkiye Komünizm İle Mücadele Derneği daha yaygın ve derin olarak devletin her kademesinde örgütlenmiştir. Siyasal İslamcı örgütlenme, 12 Eylül 1980 yılındaki askeri darbeyle de şahlanmıştır. 12 Eylül askeri darbesi gerçekte neoliberal kapitalizm sürecini Türkiye’de başlatmak için yapılmıştır. 12 Eylül darbesinin hemen ardından uygulanmaya başlanılan 24 Ocak kararları bu gerçekliği ortaya koymaktadır. 24 Ocak kararları Türkiye’de özelleştirmeleri başlatan, kamuculuğu adım adım tasviye eden, çalışma hayatını güvencesizleştiren, sermaye için ülkenin yerüstü ve yeraltı kaynaklarını bir bütün gözden çıkaran ve doğayı rant alanı olarak görerek ekolojik yaşamın da dengesini bozmaya dönük kararlardı. Türkiye işçi sınıfının örgütlü olduğu sendikaları ve benzer demokratik kitle örgütlerini kapatıp kurucularına ve üyelerine her türlü baskı ve ağır kötülüklerin yapılması tesadüfi değildi. Emekçilerin kazandığı tüm hak ve özgürlükler bu darbe ile bir bir ellerinden alınmıştır. Sol potansiyel gençlik suçlu ilan edilip cezalandırılmıştır. Uğur Mumcunun ‘Tarikat, Siyaset. Ticaret’ kitabında da sıkça ifade ettiği gibi darbe ile gelişen tüm dönemlerde “Müslümanlık, anti-komünist bir ideoloji olarak egemenlerce kullanılmıştır.” 1402 sayılı yasayla binleri bulan sol görüşlü üniversite hocalarının görevine son verilmesi aydın, yazar, çizer ve gazetecilerin üzerindeki baskılar darbenin niteliğini göz önüne sermektedir. Kamuculuğa, kamu kaynaklarına, demokrasi, hak ve özgürlüklere sahip çıkan sol kültür ve örgütlülüğü bertaraf edilmeliydi. Bunun gerekleri de günümüze kadar bir bir yerine getirildi. Kamu kurum ve kuruluşları tarikat cemaat ve içeriden çevrelerin inisiyatifinde biat eden sözde İslamcı kadroların devlete hâkim olması için her yol mübah görüldü. Sınavsa sorular, mülakatsa hamili yakınımdır kartvizitleri elden ele dolaşmıştır. Aynı sürecin şekil değiştirerek devam ettiği kamuoyunca bilinmektedir.


31 Temmuz 2022 tarihinde düzenlenen Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) çok açık olarak şahibeli iddialarla gündeme gelmiştir. Çok sayıda sorunun Yediklim dersanesi ve Yediklim yayınlarındaki sorularla birebir aynı olduğu iddia edilmişti ve bu iddiaların yalan olmadığı 3 Ağustos 2022 tarihinde ÖSYM başkanının görevden alınması ve bu iddiaların incelenmesi için cumhurbaşkanınca devlet denetleme kurumunun durumu incelemesi için görev verilmiştir. Beraberinde KPSS de iptal edilmiştir. Benzer sınav iptalleri 2010 ve 2016’da da yapılmıştır. Daha öncesi ve sonrası tarihlerde de bu şaibelerin olmuş olabileceği kamuoyunca konuşulmaktadır.


İlahiyatçı Prof. Dr. İbrahim Maraş, “Onlara göre her şey mübah; soru çalmak, kadrolaşmak, torpil, hırsızlık, İslam davasının muzafferiyeti için doğal ve gerekli” derken çalmanın politik olduğunu çok net olarak ifade etmektedir. Binlerce ne amaçla kurulduğu kamuoyunca çok bilinmeyen, denetlenmeyen öğrenci yurtlarında örgütlenen bu potansiyele ne gibi bir gelecek ya da geleceksizlik vaat ediliyor, kamuoyu bilmek zorundadır.

ODTÜ’lü öğrencilerin Ağustos 2022’deki alternatif mezuniyet afişlerinden birinde dedikleri çok dikkate değerdi: “Soruları Değil, Sorunlarımızı Çalın!” Kamusallığın neredeyse tamamen tasfiye edildiği, istihdamın sınırlandırıldığı, her on üniversite mezunundan beşinin işsiz olduğu, kazara iş bulanların da çalışma koşullarının dayanılmazlığından ve azgın bir emek sömürüsünden dolayı mutsuz olduğu bilinmektedir. Soruları çalma, salt yandaş diye bilinen insanları işe almak zorla iktidarda olanların iktidarını güçlendirmeyecektir. Aksine emekleri yok sayılan, yarınları çalınan, işsizlik ve açlıkla sınanmak istenen gençlik yeni bir yol bulacak ve yeni bir hayat için yola çıkanlarla buluşarak umuduna, yarınlarına ve ülkesine sahip çıkmasını da bilecektir eninde sonunda …




50 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/683
bottom of page