top of page

Söğüt Susurluk ve Ben

Güncelleme tarihi: 6 Oca 2022


Sıra peliklerini takınmıştı

Yörük kızının

Sarkıt sicimli söğütler

Gök boncuğu eksikti uçlarında

Cemreler aralarken kapıları, çiseleyen damlalar

Kayak yapıyorlardı peş peşe doruklardan.


Diğer açıdan bakıldığında manzaraya;

Vekiliydiler o kızın gözlerine

Ağlıyorlardı turna katarı damlalar;

Temsilen, Onun yerine,


Oysa bir karış boyumla az mı ilerlerdim

Akıntının aksine uzanan söğütlerin tepesinden

Susurluğun derinine, derinine?

Yatay gövdelerin en ucuna giderdim.

Gözüme kestirdiğim dallardan faydalanıp;

Çökertsem firavunları yerle bir,

Bu denli keyiflenirdim


Ana dizi miydi be mübarek

Eşek farz ederek oturduğun gövde?

Yar eli, baba bağrı mıydı a çocuk

Gâh tutunduğun gah dayandığın,

Gâh yan gelip sırtını yasladığın budak?


Korku,

Korku nedir tanımazdın o zamanlar

Hala uzak…


Ayaklarını bandırmış sallarken

Boz bulanık milli, soğuk sularda.

‘’ Ak deniz’’ Akdeniz Marşını söylerdin,

Gırtlağın yırtılasıya, ünün kısılasıya.

‘’Duyarsa’’ Duyarsa, sığırcık kuşları duyardı

O zamanlar sesimi göründüğü kadarıyla..

Değmektense suya sabuna…

Değmektense suya sabuna…

Havalanıverirlerdi,

Sıyrılırlardı bir çırpıda.

Baş başa kalırdık dev Susurlukla…


Elbette cins, cins mahlûkat da yok değildi orada.

Olanlara aldırmaktan ziyade,

Pay arayan kendine.

Tilkiler, çıyanlar, çakallar da…

İşte, onlar gece ile hortlardı

İster seyran eder ister cirit atardı.


Çümsekli yosunlu kaymak tutan kıyılarında

Erişmeye çalıştıkça tek ulaşım aracı sala,

Nazire ederdi kurbağalar vırrak, vırrak. Koroyla.

Akabinde yeşilli, tabalı…

‘’Körü körüne’’

Körü- körüne Susurluk saflarında olurlardı.


Gün be gün mühürlerdim çıplak ayaklarımla

Balçıklı engebeli bir yılan yatağını.

Sen biliyor muydun doğduğum yer o çocuğun yarınlarını….

Tahmin yapar mıydın,

Gelecekten haberdar mıydın?


Girdaplar zaten gizlemezlerdi fitil oluşlarını.

Tarifsiz haz dolardı içime çalımlarını gördükçe.

Ah!.. Bir kapsalar beni anaforlar,

Aforoz neymiş, öğretecekler.

Bense ancak anlardım akşamın oluşunu

Aşkını yitirmiş güneşin yatağına düşmesinden.

Daha evvel gelmek için eve; Annemden

Bacaklarım belimi döverdi süratten.


Umurumda bile olmazdı

Kafa tutardım.

Kafa tutardım ya Susurluğun o yanına bir başıma;

Dünyayı fethetmişim gibi gelirdi bana…


‘’Yarın’’

Yarın yine aynı oyun başlardı;

Sil baştan.

Ne kadar da yakındı karşı kıyı gözüme.

Bir adım… Bir soluk… bir kulaç…

O nehri geçmeyi düşlerdim sınırsız.

Sürünsem, dilensem,

Yeter ki geçsem.


Bu kaçıncı nehir ;

Bu kaçıncı nehir böyle birbirinden yaman.

Dipsiiiz…Tepesiiiz… Farklı cüsselerde betondan.


Ve nehrin dalgaları yutuyor yarınları.

Susurluk akıyor, akıyor boğazlara;

Akıyor yıllar yılı

Sırrıyla sırıtarak…


Etiketler:

52 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/683
bottom of page