top of page
Yazarın fotoğrafıNurten Bengi Aksoy

Bir Tatil Hayali


ve

Bir SELANİK Turu Düş Kırıklığı

*

Nurten B. AKSOY

*

Yaz mevsiminin en sıcak günleriydi, bu nedenle öğretmenlik döneminden kalma bir alışkanlıkla temmuz ayı gelip sıcaklar bastırınca bir tatil planı yapma düşüncesi kafamı kurcalamaya başlamıştı.

İşte bu düşüncenin etkisiyle, belki "Mübadil" bir ailenin çocuğu olmamdan, belki de son dönemlerde okuduğum Selanik'te geçen kitapların (Elveda Güzel Vatanım-Ahmet Ümit, Kaplanın Sırtında-Zülfü Livaneli, Mor Kaftanlı Selanik-Yılmaz Karakoyunlu) etkisiyle küçük bir Yunanistan, daha doğrusu SELANİK-KAVALA turuna katılmaya karar vermiştim.



Bu kararla ilk öğretmenlik yıllarımdan Fatsa'da aynı evi paylaştığım arkadaşımla Temmuz ayının başında, bir perşembe akşamı saat 22.00'da Kadıköy'den otobüsle yola çıktık. Yol üstündeki diğer güzergahlardan katılan tur yolcularıyla Yunanistan sınırına doğru yola koyulduk. Meriç Nehri üzerindeki İpsala sınır kapısından, nöbet bekleyen askerlerimize el sallayarak Yunanistan'a giriş yaptık.


3-4 saatlik bir yolculuktan sonra tur programındaki ilk durak olan Kavala'ya geldik. Buraya özgü börekler ve kurabiyelerden oluşan kahvaltımızın ardından programda vaad edilen Kavala'nın tarihi yerlerini görmek yerine, tur rehberinin bir gün önce mesajla ilettiği değişiklik üzerine feribotla Tassos adasına geçip, aslında katılımın isteğe bağlı olduğu, fakat gidilecek başka hiçbir yeri olmayan bu küçük yerde plaja gitmek zorunda bırakıldık.










Bu plaj turuna katılmanın ekstra fiyatı 25 Avroymuş. Mecburen bu parayı ödeyip plajdaki şezlonglarda gün boyu oturmaya, denize girmeye (ki girmeyen bir sürü katılımcı vardı) mahkum edildik. Üstelik çıkışa yakın yanımıza gelen plaj görevlisi garsonlar adam başı 15 Avroluk harcama yapmamız gerektiğini hatırlatarak, gereksiz harcama yapmamıza neden oldular. Böylece ilk hayal kırıklığımızı yaşadık.

Gece yolculuğunun üstüne eklenen plaj yorgunluğundan sonra, tekrar yapılan 3-4 saatlik feribot ve otobüs yolculuğuyla Selanik'e gelebildik. İkinci hayal kırıklığımız şehir merkezine 8-9 km uzaklıkta, DÖRT YILDIZLI olduğu belirtilen, ancak yıldızları kaymış (!) orman içindeki Nuh Nebi'den kalma külüstür oteldi. Giriş işlemleri yapılıp odalarımıza yerleştikten sonra, otelde akşam yemeği olmadığı için tekrar otobüsle Selanik merkezine inip karnımızı doyurduk bitap vaziyette otele döndük. Bu arada sevimli (!) rehberimiz Selanik'teki ikinci günün de 20 avro karşılığında Halkidiki plajlarında geçirileceğimiz müjdesini verdi.










Bir gün öncesinin yorgunluğunu henüz üstümüzden atamadığımızdan, bir de üç tarafı denizlerle çevrili güzel ülkemin denizlerini düşününce, (özellikle de Antalya'da yaşamış ve denize girmiş biri olarak) arkadaşımla Halkidiki plaj turuna katılmama kararı aldık. Tura katılan 10-15 kişi daha bizim gibi bu tura katılmadı.


Arkadaşımla bütün günümüzü bu dağ başındaki otelde geçirmek yerine Selanik'e inip şehri kendi başımıza gezmek istedik, ancak şehre giden herhangi bir toplu ulaşım aracı yokmuş, taksi çağrılması gerekiyormuş. Biraz düşündükten sonra bilmediğimiz bir ülkede, orman içindeki bir otelden taksiye binip şehre gitmeye (üstelik gidiş-dönüş 40 avro ödemeye) cesaret edemediğimizden akşama kadar, çalan yeknesak müzik eşliğinde odamızda oturmayı tercih ettik.



Akşam bir tavernada yapılacak Yunan gecesine katılmak üzere (katılım ücreti 55 Avro) plajdan dönen tur yolcularıyla Selanik'e indik. Belki de turun tek eğlenceli tarafı bu tavernada geçirdiğimiz zamandı. Türk-Yunan ezgileri eşliğinde uzoların ve Ege mezelerinin de coşkusuyla herkes oldukça eğlendi.


Benim yol arkadaşım E... gençliğimizde oldukça muhafazakar ve kuralcı bir insandı. Zamanın törpüsü hepimizi olduğu gibi onu da hayli değiştirmişti. E.... artık hayli eğlenceli ve hoş görülü olmuş, içki içmeye başlamıştı. Ancak yaşadığı bazı sıkıntılar nedeniyle elinde olmayan bir alışkanlık edinmişti. Sıkıntılı ya da coşkulu olduğu zamanlarda sanırım ferahlamak için "Lâ ilahe......." diye yüksek sesle bağırıyordu. Turun ilk günü otobüste yaptığı bu davranış önce yadırganmış, ama sonra bizleri tanıdıkça ve yapılanın gayri ihtiyari bir şey olduğu anlaşılınca herkesi güldürmeye başlamıştı. Özellikle E....'nin tavernada uzo içip içip arkadan bağırması hepimizi çok eğlendirdi.



Güzel geçen bir gecenin ardından otele döndüğümüzde bizi bir başka sürpriz bekliyordu. Otelin havuz başında bir düğün vardı. Saat gece yarısını geçmesine rağmen çok yüksek sesli müzik ve ışık gösterisi devam ediyordu ve müzik sesi tüm yüksekliğiyle odaların içinde yankılanıyordu. Arkadaşım uzonun etkisiyle sızıp kalmıştı. ancak saat 3,5 olmasına rağmen düğün tüm hızıyla sürüyordu. Pijamalarımla resepsiyona inip düğünün ne zaman biteceğini, uyuyamadığımı söylediğimde, sadece müziğin sesini biraz kısabileceklerini söylediler ve o düğün sabahın ilk saatlerine kadar sürdü. Bu da tur şirketinin müşterilerini hiç ciddiye almadığının, sırf para kazanmak hırsıyla insanların eski ve ucuz otellerde tüm olumsuzluklara maruz kalmasına göz yummasının kanıtıydı.


Nihayet turun üçüncü gününe yani son gününe gelmiş, ama henüz Selanik ve Kavala'yı görmemiştik. Sabah erkenden toparlanıp o köhne otelden ayrılarak, rehber hanımın lütfedip anlattığı tarihi bilgiler eşliğinde otobüsle Selanik merkeze vardık. İlk görülecek yer Selanik'in en büyük katedrali olan Aya Dimitros Katedraliydi. ama işgüzar rehberimizin programda yaptığı keyfi değişiklik nedeniyle, pazar günü insanların ibadet yaptıkları katedrali sadece kapıdan görmekle yetindik.







Oradan sonra bu turu yapmamızın ana sebebi olan ATAMIZ'ın evini ziyarete gittik. Bir bahçe içindeki küçük mütevazi evin önünde yüzlerce insan heyecan içinde kapının açılmasını bekliyordu. Kapı açıldığında rehberimizi cevvalliği sayesinde, eve ilk giren gurup bizdik, ama pazar gününün yoğunluğu ve insanların saygısız tavırları yüzünden (sanki buraya sadece özçekim yapmaya gelmişler gibi) itiş kakış bir vaziyette, oradaki o güzel havayı solumaya fırsat bulamadan dışarıya savrulduk.


Selanik’in diğer tarihi yerlerinin önünden bile geçmeden, Beyaz Kule’nin önünde bir saat sonra buluşmak üzere dağıldık. Ama rehberimizin hakkını yemeyelim. Sağ olsun Aristo’nun heykeline el sallayıp, ayak başparmağını tutarak dilek dilememize vesile oldu kendisi. 35 dereceyi bulan öğle sıcağında Beyaz Kule’ye vardık, ordan da Büyük İskender’in heykeline saygılarımızı ileterek sözüm ona gezdiğimiz Selanik’e veda ederek Kavala’ya doğru yola çıktık.



Yine 2-3 saatlik bir yolculuktan sonra nihayet deniz kenarına kurulmuş, minik bir Ege kasabasını andıran Kavala’ya vardık. Vakit hayli ilerlemiş, karnımız acıkmıştı. Rehberimiz otobüsten inince bize yine yüzeysel tarih bilgileri verdi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan bahsederek evini ve diğer tarihi mekanları gösterebileceğini, hatta isteyenlerin kendilerinin gidip görebileceğini söyledi. Kırk dereceyi bulan sıcaklık altında, karnı acıkmış insanların hiçbiri böyle bir geziyi yapmak istemediğinden, yine rehberimizin yönlendirmesiyle, mübadele ile buraya göç eden, eski bir İstanbullu aileden gelen balıkçının restoranına doluştuk. Ege’nin balıkları ve salatalarıyla karnımızı doyurduktan sonra Kavala’ya da sadece uzaktan, otobüsün penceresinden bakarak veda ettik.


2-3 saatlik bir yolculuktan sonra çok şükür İpsala sınır kapısından güzel yurdumuza döndük. Tekirdağ’da verilen bir köfte molasından sonra, hafta sonu trafiğinin yoğunluğu içinde gece yarısından sonra evimize gelebildik.




Aslına bakarsanız bu gezinin bende bıraktığı hemen hiçbir güzel duygu ve anı yok. Peki neden bu kadar uzun anlattın, diye soracak olursanız tur şirketlerinin yalan vaadlerine aldanmamanız için anlattım diyebilirim. Bir kere turun adı bile yalan; “3 GECE 4 GÜN” diye satılan turun 4. günü yoktu mesela. Günün son saatlerinde, 22.00’dan sonra yolcuları çeşitli duraklardan toplayıp yola çıkaran tur şirketi o, 2 saatlik süreyi size bir gün diye yutturuyor, siz de o yolculuğun heyecanı ve hayaliyle bu ayrıntıya fazla takılmıyorsunuz; ama verilen sözlerin çoğu tutulmayınca her şey zihninizi kurcalamaya başlıyor.


Daha önce de tur şirketleriyle çeşitli yolculuklara çıktım, ufak tefek aksaklıklar dışında hepsinden de güzel anılarla ayrılmıştım. Ancak bu sefer bir sürü tur şirketi, aynı otobüse doldurdukları yolcuların (müşterilerin) memnuniyetini değil sadece kazanacakları paraları hesapladıklarından ülke turizmine bir darbe de kendilerinin vurduğunun farkına varmışlardır inşallah...



21 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

KUL

Comentarios


1/688
bottom of page