ANKARA
Ankara Acıları
hüznümün dudağıdır gökte açan karanfil
talih, bir cellat gibi vurdu yüreğimizi
ateşler ülkesinde o ve ben, iki mahkum
kâh bir sevda çölünde parlayan ay ışığı
kâh rüya bahçesinin zehirli sarmaşığı
uzaklardan bir rüzgar esiyor efil efil
sessizlik, acze düşen bir hayal kadar sefil
şimdi gül, ey korkular şehrinin yelpazesi
hasretin o en uzun, acının en tazesi
neden hala tütüyor burnumda karanlığın
ruhum neden yıllardır kahrının pervanesi
bu esrar senin midir, yoksa gemilerin mi
hemen her gün bir yıldız kayıyor gözlerinden
gözlerin kan ağlayan deniz kadar derin mi
yoksa habersiz misin ruhumun kederinden
ah, bağrımda pütürlü bir bıçak kadar keskin
tabutumu bekliyor ankara acıları
bu ne bir aşk masalı, nede heyula ve kin
dumanlı bir çöküşün en kara acıları
NURULLAH GENÇ
***
İZMİR
Nasıl Olduysa
nasıl olduysa birden adımı unuttum
adını unuttuğum o sıcak şehirde
yıldız alacası yüzen bir zakkum
yanımda o hayal kız ikide birde
yolumu gözlerine bakıp bulduğum
sahi ben ne hırçın bir çocuktum
ele avuca sığmaz aklı fikri şiirde
mısra mısra başımı belaya soktum
İzmir cezaevi dokuz yüz kırk bir’de
kaşla göz arası liseden kovuldum
inanmakta geç sevmekte çabuktum
bazen yaşadıklarım aklıma gelir de
kaç kere umutsuzluğun yolunu tuttum
istenmeyen adam hemen her devirde
hemen her devirde ateşten bir buluttum
binlerce umuttan belki bir umuttum
ATTİLA İLHAN
***
MARDİN
Mardin
ruhumun sol kıyısı
kederlere müptela
ağıtlar yakılırsa dönüp de bakar mısın
inci gibi yaşları dizersem gerdanına
yüreğimle tutuşup benimle ağlar mısın
mardin sen yarsın
varılası en güzel diyarsın
ONAT KUTLAR
***
ERZURUM
Erzurum
Sabahtan uğradım ben bir fidana
Dedim mahmur musun, dedi ki yok yok
Ak elleri boğum boğum kınalı
Dedim bayram mıdır, dedi ki yok yok
Dedim inci nedir, dedi dişimdir
Dedim kalem nedir, dedi kaşımdır
Dedim on beş nedir, dedi yaşımdır
Dedim daha var mı, dedi ki yok yok
Dedim Erzurum nen, dedi ilimdir
Dedim gider misin, dedi yolumdur
Dedim Emrah nedir, dedi kulumdur
Dedim satar mısın, söyledi yok yok
ERZURUMLU EMRAH
BURSA
Bursa'da Zaman
Bursa'da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar...
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarîlerin en ilâhisi.
......
Bu hayâle uyur Bursa her gece,
Her şafak onunla uyanır, güler
Gümüş aydınlıkta serviler, güller
Serin hülyasıyla çeşmelerinin.
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şakırtılarından
Billûr bir âvize Bursa'da zaman.
AHMET H. TANPINAR
KONYA
KONYA
Benim yarim bezden kilim
Dokur Konya'da Konya'da
Bülbül olmuş dertli dilim
Şakır Konya'da Konya'da
Mevlana'nın sezmediği
Mantıkları çözmediği
Kitapların yazmadığı
Fikir Konya'da Konya'da
Ayrılıktan yemiş tekme
Yakma gurbet onu yakma
Burda gezdiğine bakma
Bekir Konya'da Konya'da
BEKİR SITKI ERDOĞAN
DİYARBAKIR
Diyarbekir Kalesinden Notlar
Açar,
Kan kırmızı yediverenler
Ve kar yağar bir yandan,
Savrulur Karacadağ,
Savrulur zozan…
Bak, bıyığım buz tuttu,
Üşüyorum da
Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı…
AHMED ARİF
BİNGÖL
Bingöl Çobanları
Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.
Bu dağların en eski âşinasıdır soyum,
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların.
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,
Her gün aynı pınardan doldurur destimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla...
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla...
Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla
Bingöl yaylarının mavi dumanlarına,
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!
KEMALETTİN KAMU
SAMSUN
Bir Gemi Yanaştı Samsun'a
Bir gemi yanaştı Samsun'a sabaha karşı,
Selam durdu kayığı, çaparası, takası,
Bir duman tüterdi bu geminin
Memleketin uçup giden kaygılarıydı.
Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar,
İzin verseydi Kemal Paşa,
Ardından gürleyip giderlerdi,
CAHİT KÜLEBİ
***
İSTANBUL
İstanbul Destanı
İstanbul deyince aklıma martı gelir
Yarısı gümüş, yarısı köpük
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir
İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir
Anadolu’da toprak damlı bir evde
Gülcemal üstüne türküler söylenir
Süt akar cümle musluklarından
Direklerinde güller tomurcuklanır
Anadolu’da toprak damlı bir evde çocukluğum
Gülcemal'le gider İstanbul’a
Bir sepet kınalı yapıncak gelir
BEDRİ R. EYÜBOĞLU
SİVAS
Sivas Ellerinde Sazım Çalınır
Kul olayım kalem tutan ellere
Katip arzuhalim yaz Şaha böyle
Şekerler ezeyim şirin dillere
Katip arzuhalim yaz Şaha böyle
Sivas ellerinde sazım çalınır
Çamlıbeller bölük bölük bölünür
Yardan ayrılmışam bağrım delinir
Katip arzuhalim yaz Şaha böyle
Pir Sultan Abdal’ım ey Hızır Paşa
Bizi hasret koydun kavim kardaşa
Yazılanlar gelir sağ olan başa
Katip arzuhalim yaz Şaha böyle
PİR SULTAN ABDAL
DERLEYEN: Nurten B. AKSOY
Comments