top of page
Yazarın fotoğrafıNurten B. AKSOY

Şeb-i Yelda / En Uzun Gece

Güncelleme tarihi: 25 Nis

Nurten B. AKSOY

*


Evet, sabah olacaktır, sabah olur, geceler, Tulû-i haşre kadar sürmez; akıbet bu semâ, Bu mâi gök bize bir gün acır; melûl olma... (T. Fikret)

Gecelerden bir gece... Karanlık, kasvetli, soğuk ve uzun mu uzun... Şöyle bir takvime bakıyorum (gerçi şimdilerde takvim de yok, herhangi bir yerden günün tarihini teyid ediyorum) 21 Aralık... Tüm sevimsizliğine, karanlığına ve soğuğuna karşın yine de güzel bir gece... Yani aydınlık günlerin başlangıcı benim için...


21 Aralık'ta güya dünya bilmem ne dönencesine girermiş, kış mevsimi başlarmış bizim yarım kürede, havalar daha bir soğurmuş, kar yağarmış...mış mış da mış mış...Varsın olsun, bu gece hükmünü sürsün "yılın en uzun gecesi" olarak. Yarından itibaren nasılsa hükmünü yitirecek, geceler yavaş yavaş kısalmaya başlayacak. Her gün biraz daha fazla yaşayacağız aydınlığı.


Uykuyu, geceleri, güneşsiz karanlık günleri çocukluğumdan beri sevmem. Bedenimin ihtiyaç duyduğu uykudan fazlası hep eziyettir benim için, gün ışığındaki uyumalar hep kayıptır bana, bu nedenle sevmem uzun geceleri. Ve işte bu yüzden uzun gecelerin saltanatına son veren 21 Aralık tarihini bir başka severim...


Şöyle bir geçmişe dönüp baktığımda ne karanlık ne "uzun geceler" yaşamışız meğer diye düşünürüm... Çok mu talihsiz çocuklardık da hep uzun, karanlık gecelerde geçti bahar zannettiğimiz çocukluğumuz, gençliğimiz? Darbeleri, kardeş kavgalarını, saltanat çekişmelerini izleyerek ve hatta yaşayarak geçmedi mi en güzel günlerimiz. Gecelerin karanlığını Kıbrıs Savaşı yıllarında "karartma geceleriyle" daha bir uzun, daha bir karanlık yaşamadık mı? Öğrencilik yıllarımızı çalmadılar mı bizden? Öğretmenlik yıllarımızda bir o yana bir bu yana çekerek gündüzümüzü hep geceye çevirmeye çalışmadılar mı?


Kimi zaman biz birbirimize kıyarken, kimi zaman "devlet", kimi zaman da "kader" kıymadı mı bizlere? Birileri hep aydınlığımızı çalmaya çalışıp, karanlığa mahkum etmek istemediler mi bizleri? Sanki şimdilerde çok farklı. Bizim kuşak baharlarını güneşsiz günlerde geçirdi, şimdilerdeyse zaten ömrümüzün karanlık çağlarına girdik; gözümüz görse, gönlümüz görmüyor güneşi ya da gönlümüz görmeye kalksa birileri çıkıp önüne perde geriyor, yani bize güneşi hep çok gördüler zaten...


Evet, işte biz geldik gidiyoruz da ya çocuklarımız? Onları da mı karanlığa mahkum edeceğiz? Sevgisizlik, kin ve nefret tohumlarının her tarafa serpilmeye çalışıldığı, her tarafta her gün ölümlerin yaşandığı şu günlerden daha karanlık gece var mıdır?


Belki de en acı ve en uzun karanlığın yürekteki karanlık olduğunu keşfetti birileri. Sevgiden, aşktan, bilimden, sanattan, dostluktan, kardeşlikten hatta insanlıktan uzaklaşan yüreklerin kararacağını bildiklerinden, inatla ve ısrarla karanlığa mahkum etmek istiyorlar bizleri. Ama sanırım unuttukları bir şey var; en uzun ve karanlık gecenin ardından bile güneş mutlaka doğar...Mesela yarından itibaren günlerin yeniden uzamaya başlaması gibi.... Uyumayı sevenlere iyi uykular; ama ben ve benim gibiler, yani bizler aydınlık günleri bekliyoruz umutla...

"Evet, sabah olacaktır, sabah olur...geceler kıyamete kadar sürmez...Sonunda bu gökyüzü, bu mavi gök bize acır, üzülme" dememiş miydi Tevfik Fikret ?


Foto; Nurten B. AKSOY


75 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page