top of page
1/2

SAATİN BEŞİ

Güncelleme tarihi: 28 Tem


(ÇİFTE KUMRULAR GİBİ)





Niyazi UYAR

*

Kurulmuş bir saat gibiydi, hemen her gün, sabahın beşinde uyanır, neden az daha uyuyamıyorum diye kendi ile bir çatışmaya girer, sonra da boyunduruğu alan sarı öküz gibi bırakırdı kendini akıntıya. Rutiniydi saat beşte uyanmak, neden az daha uyuyamıyorum, deyip kendi ile çatışmak, sonra da boyunduruğu alan sarı öküz misali akıntıya bırakmak…


Aslında ilk horoz öteli epey olmuştur, bu ötüş, son ötüştür, bu sabahın olması, hayat mücadelesi için içtimanın başlaması demektir. Denizli horozunun sesi, metruk evin bahçesinden gelmektedir. Alımlı, çalımlı horozun renkleri, bir ressamın fırçasından çıkmışçasına: Kırmızılı, siyahlı, sarılı, grili, alacalı… Ildır ıldır yanım yanım yanmakta.

Saat beşe kurulmuş gibi, yine uyanmış; şeldir şeldir bakıp durmakta.  Delikli panjurdan sızan sabah aydınlığı arı peteği misali gölgeli bir aydınlıkla yansımakta içeriye, onun beşte uyanışını bekleyen aynı saatte uyanışını kutlayan iki kuş vardır. Ne kuşudur, hangi kuşun sesine benzemektedir sesleri. Düşünür düşünür, hiçbir kuşun sesine yakıştıramaz ötüşleri. Süleyman olsa bilir mi bu lisanı, ya da Kuşlar Sultanı Fakiye Teyran, guguk kuşu mudur? Guguk kuşu dese hiç görmemiştir ki, o diyebilsin. Belki de üveyik…

Yabanıl bir kuş olan üveyik ne arar şehrin göbeğinde?



Kente Düşmüş Yabanıl

İki kuştan bir biri; bir biri, ötüm ötüm ötmekte. Bu ötüşlerin sesi alfabedeki seslerde yoktur bir karşılığı! On gündür sabah beşte ötüm ötüm ötmektedir iki kuş. İki kuşun sesi, o kadar dokunaklı, o kadar içlidir. İki kuşun ötüşünü, daha iyi duymak için yatağından sinek uçuşu sessizliğinde kalkar, sinek uçuşu sessizliğinde kulağını cama dayar, onlar öttükçe, kendinden geçer… Hatta öyle bir geçer, öyle bir geçer; yıllar, yıllar öncesine gider, “düş yolculuğu ile kızıl kayalıkların altında yeleleri alevden al atına biner, Meşeli Tepe’nin eteklerine kurulu İsmet Paşa’nın hariciyedeki yetkinliğiyle devleştiği mütareke şehrine düşürür yolunu.


İki kuş hangi lisanda, hangi kuş lisanında ötmekte bilinmez, üç beş dakika ara ile ötüp durmaktadır. Bu ara daha sabah güneşi ufuktan çıkarmamıştır başını. Bir biri; bir biri. Dinleyenin, duyanın yüreklerinin yağını eriten bir ses. Alfabede bu ötüşe karşılık gelebilecek sesleri getirmeye çalışır aklına bir bir. Fakat nafile, bulamaz bir karşılığını. Ne üveyik ne kumru ne şehrin gezginci, tezgin küçük yeşil papağan papilasyonu…


Belki… belki, şan eğitimi almış, iki kumrudur, diye düşünür birden. Eşine, sevgilisine sadık bir kuş vardır ya hani, işte o kumru, işte o çifte kumrular misali gibi. İki seven, el ele, can cana; yürek yüreğe, bitimsiz bir aşkla birbirlerini seven sevgililerin nikahlarında memurun öğüdü, teşekkürlerin yücesiyle davetli davetsiz şimşek olup çakar beyninde:

“İyilikte, kötülükte, hastalıkta, sağlıkta…”














“İyilikte, kötülükte, hastalıkta, sağlıkta…” diye devam edip giden o muhteşem temennisini hayat düsturu yapan, eşlere, aşıklara denir ya hani, “işte böyle çiftlere kumrulara bin selam!


İşte öyle, eller tatlı uykusunda, uykunun en derininde, o, yatağından kalkmış, kumru mu, bilmem ne kuşlarının aşka davet avazlarını, içi içine geçerek, dinlemeye devam eder, hemen her sabah…                   

Temmuz 2024 / SAlihli

Etiketler:

56 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/678
bottom of page