ORTA ŞEKERLİ KAHVE
- Niyazi UYAR
- 2 May 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 19 Ara 2024

Niyazi UYAR*
Demir’i anneanneyle bırakıp “öğretmenevine okey oynamaya gidiyorum,” diye çıktım evden. Nedendir bilinmez eve gidesim tuttu, o anda. Ayağımı evin yoluna çevirip yürümeye başladım.
Öğle saatleriydi, Atatürk Caddesi’nin trafiği bu saatlerde yoğun olmazdı. Kulaklığım kulağımda, ağır adımlarla geçtim karşıya. YouTub’dan bir şeyler dinlemek için akşamdan bir hazırlık yapmamışsam en çok konuşulan siyasi gündemin videolarını dinlerim. Arama yaparken “Orta Şekerli Kahve” diye bir radyo tiyatrosu dikkatimi çekti, açtım dinlemeye başladım. Yoldan belden arabalar gidiyor, kimi hızlı, kimi yavaş. Motorlar gidiyor geliyor, sesli sessiz, çoğunun sürücüsü de kadın! Şehrin ikinci yoğun caddesi Şüheda Caddesi’nde yaya geçitleri arası mesafeli olduğundan karşıdan karşıya geçmek sıkıntılıdır. Tedadüf bu ya trafik sakin. Sanmayın ki, akaryakıta gelen zamlardan. Salihli’de akaryakıta zam geldikçe, Salihli halkının, daha çok arabasına binesi gelir.
Alt komşunun çocuğu uykudadır, diye düşünerek kapıyı yavaşça açıp girdim içeriye. Üstüme ağırlık gibi gelen giysileri fırlatıp attım yatağın üstüne. Hafif bir şeyler giyip mutfağa yöneldim. Orta şekerli bir kahve yapmalıyım kendime dedim. Cam balkonda plastik beyaz sandalyelerden birine oturup seyredecektim alemi. Yenilediğim göz merceklerimle, her şeyi aynada görür gibi görüyordum. Mahallenin en güzel ağacı, fıstık çamının yeşili, adeta yeşillinden delirmiş, boyu da apartmanlarla yarışırcasına yukarıya, güneşe varmak için uzayıp gidiyor. Fıstık çamının daimî konukları kara kargaların, kara karga yavrularının gak guk sesleri, ortalığı alırken, evcil güvercinler ürkek ürkek uçmakta, sonra birden tüneklerine doğru cadde üstündeki apartmanın çatısına bir konuyor, bir uçuyorlardı. Hemen oturduğum apartmanın karşısındaki apartmanın sakinleri emeklilerden teşkil olmalı ki, apartman bakımsızdır, binanın sıvası dökülmüş, bazı pencereler ilk haliyle dururken bazıları yenilemiş pencereleri, yenilenen pencerelerin kenarları, alçıyla sıvandığından garip bir vaziyet almıştır. Bu bakımsız apartmanın zemin katında oturan Hayriye Hanım, saçlarını savurta savurta evin koridorunda o yöne bu yöne yürürken, ağzından eksik etmediği sigarasının dumanı da yana döne merdiven kuruyordu gökyüzüne. Mahallenin yerden bitme Ömer’i, arabasının park yerini beğenmemiş olacak, mavi balkon perdesinin yırtığından sokağı muhasara altına almış, gözetleyip durmakta.
Bir orta şekerli kahve içeyim en iyisi dedim. Elektrikli çağla yeşili cezvenin içine dolu dolu bir tatlı kaşığı kahve, bir adet kesme şeker, bir fincan da Bozdağ’ın buz gibi musluktan akan suyundan koyup iyi bir karıştırdım.
Şüheda Caddesinden arabalar aralık vermeden gidip gelmeye devam etmekte, kimi hızlı kimi yavaş. Sürücüleri daha çok kadın olan motorlar geçmekte, kimi sesli kimi sessiz. Pandemi günlerinin sakin Şüheda trafiği, sabah ve akşam saatlerinde baş döndüren bir vaziyette "garışık guruşuk" sesleri yüklenmiş Devlet Hastanesi'nin önünden ta istasyona doğru uzayıp gider. İstasyonun sol yanında Kurtuluş Savaşı yıllarında Teşkilat-ı Mahsus’a üyesi Atatürk’ün yakın arkadaşlarından Kuşçubaşı Eşref’in çiftliği varmış o yıllarda. Kuşçubaş Çiftliği veya Kuşçubaşı Eşref’in hayatı, başlı başına bir öykü, başlı başına bir romanın konusudur.
Orta şekerli kahvemi Şahinaz Hanım’ın hediye ettiği yaprak desenli fincana koydum. Balkon camı filmli olduğundan dışarıdan içerisi net olarak seçilmiyordu, ben işte buna sebep gönül rahatlığıyla sere serpe otururum balkonumda.
Pandemi günlerinden sonra, iyice seyrekleşen ambulans trafiği, bugün nedense daha bir yoğundur. İki apartman ötede oturan geri dönüşümcü vatandaş, eski püskü motoruna taktığı şeytan arabasına benzeyen römorku tepesine kadar atık kâğıtlılarla doldurmuş geçip gitmekte önümden. Sol yandaki ahşap evin bahçesindeki aklı, karalı, kahveyi, grili, çilli, kırmızılı… tavuklar, gaklaya gaklaya yumurtalar hazır, hadi buyurun dercesine gaklamaktalar.
Orta şekerli kahvemi içerken, başım geriye düştü, gözlerim kapandı, bir an dalmışım. İşte o anda, söz anlamaz, halden bilmez, şeytani fikirli, hoyrat beyin hücrelerim yer değiştirmeye, oradan oraya, gidip gelmeye başladı. O an içinde, ne o anı, dakikada, saniyede salisede, ışık hızında belki ondan çok daha hızlı. Gidiyor, geliyor, gidiyor geliyor. Beynim patlayacak nerdeyse, kafam müthiş zonkluyor. Şu kafamda canlananları yazmaya kalksam sayfalar, sayfalar tutar.
Orta şekerli kahvemi keyifle içeyim, diye oturduğum beyaz plastik sandalyeden kalktım, yürür yürümez aciz adımlarla balkonun ucuna kadar gittim. Camın kanadını açmak için plastik ipi çekip açtım. Dışarıda mis gibi bir hava. Bozdağ’ın çam kokuları ta buralara kadar gelmiş.
Şahinaz’ın yaprak desenli fincanındaki orta şekerli kahvemi son kez çektim, ah dedim, sigara içtiğim özgür günlerde olduğu gibi bir de sigara olsa, diye iç geçirdim.
O yıllarda, derdim ki, sigara kahve aşkına dair;
“Aşk öpücüksüz, kahve sigarasız olmaz,” diye uydurulan safsatayı pelesenk etmiştim dilime.
İşte tam o anda yaman bir uyku gelip çöreklendi kepenkli gözlerime, Demir yanımdaymış gibi biraz sonra odadan gelecek “dede diye çağırmadan azıcık kestirivereyim dedim ve kıvrılıp yattım balkondaki pamuk yer minderinin üstüne.
Commentaires