top of page
1/2

ON KENT

elim kolum var mı bilemedim

karanlıkta yüzüme kapanırken dünya

betonlar altında kaldı bedenim

kalbim çığlık çığlığa susup kaldı


zemheri de ne ki şubat ile gelen

ne ki boran ile sarılmışım dört bir yandan

zehre batırılmış soğuktan buz kesmiş ellerim

aç kalmışım, gırtlağım yarılmış susuzluktan

yalın ayak cam kırıklarına başmışım ne ki

sırtıma saplanan incecik paslı demirlerin yanında


saatlerce sonra günlerce sesini bekledim

hani hep ıraklara sakladığım özlemin sesi

güneşin, yıldızların, denizlerin sevdası

bin bir renkli bahçelerin yolcusunun sesi

demiri eritenlerin namuslu ellerini bekledim

sarı başakları kapı kapı dağıtacak olanları

sımsıcak yavan somunu bölüştüklerimi

kan ter içinde ateşlerde kalan öbür yanımı

fakir fukara evlerin gülen yüzlerini

gezide umudu bayrak edenleri

toprağa değil, tarihe düşenleri hiç hesapsızca

şafağın renginde her gün büyüyenleri

tükenmez bir sabırla bekledim

acıya meydan okuyan bir umutla

öyle ya umut bittiğinde kavda da biterdi

sıcaklığınızı hissettim kaç sabahsız gece

kürekle öldürülen canların sıcaklığını bir de

bir de seksen ülkeden bize benzeyenlerin nefesini


açıkta, kapalıda sorgulardayız iki on yıldır

iki on yıldır paranın kirli elleri daha çok ensemizde

yeşilimizde, akarsuyumuzda, can dostların boğazında

belki yine yok sayılacağız ışığı görmezse bu gözler


sonunda on kent birden yıkıldı üstümüze

bir kent olsa kalkardık belki altından

ağır geldi on kent, on kez ezildi kalbimiz

on kent ile on kez öldük on binler

hangi uzaklardasın ey ışığı saklayan hayat




30 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/682
bottom of page