top of page

Nazar Ağacı

-EVLAT EDİNİLEN ÇOCUKLAR-

Yaz sonu büro kapısı çalındı. Karı koca olduğunun tahmin ettiğim iki kişi içeriye girdi. Erkek altmış yaşlarında, saçlarının bir kısmı dökülmüş kalan saçlarına ise ak düşmüştü. Kadın da aynı yaşlardaydı. Zayıf bedeni, kısa kıvırcık saçları, pembe yanakları dikkatimi çekmişti. Sekreterim bir arkadaşının kendilerini gönderdiğini müsaitsem görüşmek istediklerini söyledi. İçeri aldım kendilerini kapıyı kapattım. Özel bir şeyler konuşmak istedikleri her hallerinden belliydi.

Kendilerine nasıl yardımcı olabileceğimi sordum. Kadının adı Selma, erkeğin adı ise Mustafa idi. Erkek ağlamaklı bir ses tonu ile anlatmaya başladı.

Yıllar önce Selma hamile kalmış ancak yaşadığı düşük tehlikesi ile birlikte hayatını kurtarmak için rahmini almışlar. Selma bundan sonra çocuk sahibi olamayacağını öğrendiğinde bunalıma girmiş. Evlat edinmek istediklerinde ise yaşlarının kanunen müsait olmadıkları öğrenmişler. . Bir tanıdıkları eşinden boşanmış bir kadının yeni doğacak çocuğunu bakamayacağı, evlatlık vermek istediğini söylemesi üzerine bu çocuğu evlat edinmeye karar vermişler. Doğar doğmaz anne ile hiç görüşmeden çocuğu tanıdıkları aracılığı ile teslim almışlar.

Deniz adını verdikleri kız çocuğunu anne ve baba olarak kendi adlarına nüfusa kayıt ettirmişler. Bu durumdan kadının kız kardeşinin dışında kızlarının ve hatta aile çevresinin haberi olmamış. Bize geldikleri tarihte Deniz’in on sekiz yaşını bitirmesine birkaç ay kalmıştı.

Denizin babası yıllar önce vefat etmiş. Dedesi ile ağbisi sorup soruşturup, kendilerine öldü denilen çocuğun sağ doğduğunu ve nüfusa kayıt edilmeksizin evlatlık olarak verildiğini öğrenmişler. Dede ve ağbi Mustafa’yı bulmuş. Deniz’e durumu anlatacaklarını, haklarında savcılığa suç duyurusunda bulunacaklarını beyan ederek tehdit etmişler. Her ikisin de yüzleri sapsarı olmuş ikisi de dokunsan ağlayacak durumdaydılar. Deniz’in kardeşinin söyledikleri onları altüst etmiş ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Biraz rahatlamaları gerekiyordu. Bir şeyler içip içmeyeceklerini sordum. Kendilerini sakinleştirmeye çalıştım. Durumu kızlarına kendilerinin anlatmasının en uygun olduğunu, başkasından duymasının kızlarında daha ters bir etki yaratacağını anlattım.

Her ikisi de çok üzgündü evlatlarını kaybetme korkusu yaşıyorlardı. Mustafa Bey “Kızım bizi terk ederse ben onsuz yaşayamam ben onsuz ne yaparım” diye ağlamaya başladı. Konuşarak biraz sakinleşmelerini sağladım. Bir şey olmayacağını ancak kızlarının ileride mağdur olmaması için nüfus kayıtlarının düzeltilmesi gerektiğini ve bu sebeple yapılması gereken hukuki işlemleri anlattım. Zira kendilerinin vefatından sonra mirasçıları tarafından nesep iptal davası açılması durumunda kızları hem nüfus kayıtlarından silinecek hem de mirasçıları olamayacaktı. Durumu Deniz’e anlattılar. Deniz büyük bir şok yaşamıştı. Yaşadığı sevgi dolu ortamda zor olsa da olanları kabullenmişti. Kendisini evlatlık veren annesine kızgındı onunla görüşmek istemiyordu.

Nüfus kayıtlarının düzeltilmesi için önce Denizin gerçek anne ve babası adına kayıt edilmesi gerekiyordu. Gerçek annesi ile kardeşine dava açıldı. Duruşma gününe kadar aile oldukça huzursuzdu. Duruşma günü Deniz gerçek annesi ile görüşmek istemediğini söyledi. Zor bir durumdu ne yapılabilirdi? Duruşma saati basın mensuplarının adliyeyi terk ettiği 11.30 sonrasındaydı. Bu beni biraz rahatlatmıştı. Olayın basına yansımasını bu sebeple Deniz’in çevresi ve arkadaşları yanında zor durumda kalmasını istemiyorduk.

Duruşma saatini beklerken koridorda Deniz gerçek annesi karşılaştı. Deniz yüz yüze gelmemek için sırtını dönmüş kendisini yıllarca sevgi ile büyüten anne ve babasının yanına gitmişti.

Gerçek annesinin adı Ayten’di. Yanına gittim konuşmaya başladık kendisi. Sevgisiz bir kadındı. Deniz kendisi ile konuşmadığı takdirde problem çıkaracağını söyledi. Komşuları ile konuştuğunu o sıralar televizyonda yayınlanan Sinan Çetin’in programına katılmayı düşündüğünü, Deniz’i çağırıp ekranlarda kendisi ile tanışmayı planladığından bahsetti.

Ağzım açık kalmıştı. Bir anne nasıl bu kadar bencil olabilirdi? Dokuz ay karnında taşıdığı can verdiği kızının yıllar sonra gerçekler ile yüzleşmesi yetmezmiş gibi bu durumu bir ekran önünde birçok kişinin önünde paylaşmanın kızını nasıl üzeceğini veya nasıl bir psikoloji içine gireceğini hiç düşünmemişti.

Kendisine” siz nasıl annesiniz böyle bir durumda kızınızın nasıl yıpranacağını nasıl düşünmezsiniz. Ben kızınızı yeni tanımış olmama rağmen olay basına yansımaması için duruşma saati basının adliyeyi terk ettiği saate ve duruşma salonunda hiç kimse olmaması için en sona alırken siz nasıl kızınızı düşünmezsiniz diye kendisi ile tartışmaya başladım. Duruşma salonuna hep birlikte girdik dava kabul ile ilk celsede bitti.

Kararın kesinleşmesinden sonra usulüne uygun olarak mahkemeden alınan izinle işlemin yapıldığı tarihte yürürlükte olan Türk Medeni Kanunundaki düzenlemeye göre noterde evlat edinme işlemleri tamamlandı. Evlat edinme işleminin nüfusa kayıt işlemi ve nüfus kaydının çıkarılması için nüfus müdürlüğüne gitmişler. Nüfus müdürü Deniz on sekiz yaşını bitirdiği için artık nüfus kaydında gerçek anne ve babasının isminin yazacağını ama soy isminin kendisini evlat edinen Mustafa ve Selma’nın soy isminin yazacağını mahkeme kararı ile bunu değiştirmenin mümkün olmadığını söylemiş. Panik içinde beni aradılar. Büroya gelmelerini söyledim. Açıkçası bende nasıl çözüm bulacağımı bilmiyordum. Yasa açıktı. Reşit olanların evlat edinilmesi durumunda nüfus kayıtlarında gerçek anne ve babalarının isimlerinin yazacağı belliydi.

Büroya geldikleri zaman Mustafa ve Selma perişan haldeydi. Mustafa” Eğer benim kızımın nüfus kaydına benim ismim babası olarak yazmazsa ben kendimi öldürürüm” diyordu.

Kendilerine durumu anlatmaya çalıştım. Ama beni dinlemiyorlardı. Ne yapıp mutlaka kızlarının nüfus kaydına anne ve baba hanesine onların ismini yazdırmam lazımdı.

Kendilerinden kızlarının bu güne kadar gittiği okullardan aldığı diplomalar ve ne kadar evrak varsa getirmelerini istedim. Üçünün adına davayı açtım. Olayı en başından başlayarak esasen evlat edinme işleminin çocuğun doğduğu zaman meydana geldiğini, sadece hukuki işlemlerin yeni tamamlandığını yasanın aradığı anlamda evlat edinmenin on beş yaşından önce gerçekleştiğini ve diğer savunma ve belgelerle olayı anlattım.

Dosyamız adliyenin en babacan hâkimlerinden birisine düşmüştü. Çok dürüst ve bilgili birisiydi. Nüfus davası olduğu için nüfus memurunun ve savcının duruşmaya gelmesi gerekiyordu. Mübaşirden dosyayı en son olarak almasını rica ettim. Saat on iki olmuştu adliye boşalmıştı. Koridorda bizden başkası kalmamıştı. Duruşmaya girmeden dava sonucu ne olursa olsun morallerini bozmamalarını anlatmaya çalışıyordum. Üçü de adeta karşımda robot gibi duruyorlardı. Söylediklerimi duymuyorlardı. Yüzleri sapsarı bir hal almıştı.

Duruşma salonuna girdik. Duruşma başladı. Hâkim bey bana söz verdi. Artık o kadar heyecanlıyım ki üç kişinin mutluluğu bu davaya bağlı. Üçü de yanımda adeta daldan düşecek yapak misali titriyorlar. Konuşmaya başladım. Heyecandan sesimin nasıl çıktığını kendim bile duymuyordum. Olayları baştan sona nefesiz bir şekilde anlattım. Deniz’in on sekiz yaşına kadar nüfus kayıtlarında baba ve anne ismi olarak Mustafa ve Selma’nın yazdığını bu yaştan sonra yapılacak değişikliğin Denizin hayatında birçok soruna karşılaşmasına, arkadaş çevresinde evlat edinme ile ilgili konuları açıklamak zorunda kalacağına kadar tüm savunmayı yaptım.

Savunmam bitince hâkim bey dosyayı eline aldı. Şöyle bir bana bir müvekkillere baktı. Hepimiz nefesimizi tutmuş ne söyleyeceğini duymaya çalışıyorduk. Hâkim bey “Gereği düşünüldü davanın kabulüne” dedi. Müvekkiller bana baktılar ben gözünüz aydın dediğimde üçü birden birbirlerine sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladılar. Duruşma salonunda olan hâkim, mübaşir kâtip savcı nüfus müdürü herkes birbirine göstermeden ağlıyordu. Gözlerim dolmuştu. Gözümden akmasını engellediğim gözyaşlarım genzimi yakıyor nefes almamı zorlaştırıyordu. Salonda hem sevinç hem de hüzün vardı. Duruşma salonundan çıkınca hepsi boynuma sarıldı. Adliye de kimse olmadığı için mutluydum. Daha erken saatte olsa konu basına yansıyacak ve Deniz ve ailesi bu duruma çok üzülecekti.

Karar kesinleşti. Deniz anne ve baba hanesinde Mustafa ve Selma’nın ismi yazan nüfus cüzdanını almıştı.

Bir gün Deniz annesi Selma ile bürodan içeri girdi. Deniz kendi elleri ile yaptığı nazar ağacı ile bir paket çikolata getirmişti. Kendi emeği ile yaptığı nazar ağacı hala evimizin bir köşesini süsler. Aldığım en anlamlı hediyelerden birisiydi. İçinde para ile değeri ölçülmeyen emeği vardı.

Deniz başka bir şehirde üniversite kazandı anne ve babası da onun peşinden gittiler. Okulu bitirdi evlendi. Bir kızı ve bir oğlu oldu. Eşi çocukları, anne ve babası ile gayet mutlu bir hayatları var. Kendisini doğuran annesi ve gerçek kardeşi ile duruşmadan sonra hiç görüşmedi.

Doğuran mı doyuran mı anneydi?

Ya sevgi neydi?

Karnında dokuz ay taşıdığı can verdiği yavrusunu hiç tanımadığı birisine emanet eden mi ? Yoksa doğurmadığı ama doğduğundan beri sevgisini esirgemediği iyi gününde kötü gününde yanında olduğu Selma ile Mustafa’ mıydı?

Sevgi emekti, sahip çıkmak ve korumaktı, bakıp gözetip büyütmekti.

Çocuklarınıza sevgi ve zaman ayırın unutmayın onlar yarınlarımız. Sevgisiz büyüyen çocukların yarınlarda mutlu olması mümkün değil. Çocuklarınızı sadece karnınızda değil aynı zamanda yüreğinizde de sevgiyle büyütün.

Semihat Karadağlı





9 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/684
bottom of page