top of page
Yazarın fotoğrafıNurten B. AKSOY

NAMIK KEMAL ve HÜRRİYET KASİDESİ

Güncelleme tarihi: 3 gün önce

Nurten B. AKSOY

*


Yurtseverlik, hürriyet, vatan, millet, şeref gibi kavramları Türk düşünce hayatına ve edebiyatına sokan ve yaşamı boyunca bu kavramlara bağlı kalan bir Tanzimat Devri aydını olan Namık Kemal’in, Aralık ayı hem doğduğu hem de hayata veda ettiği ay. Biz de bu vesileyle “Hürriyet Şairimizi” dilimiz döndüğünce anlatalım istedik.


Çağın değer yargılarını doğruluktan ve samimiyetten sapmış görerek kendi arzumuz ve saygınlığımız ile devlet kapısından ayrıldık

Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten Çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükûmetten

*

Kendini insan bilenler halka hizmet etmekten usanmaz, iyiliksever olanlar zavallılara yardım etmekten kaçınmaz

Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez iânetten

*

Eğer millet hor görülmüşse, onun şanına bir eksiklik geleceğini sanma; cevher yere düşmekle değerinden bir şey kaybetmez

Hakir olduysa millet şânına noksan gelir sanma Yere düşmekle cevher sâkıt olmaz kadr ü kıymetten

*

Vücudun mayası, vatan toprağıdır; bu vücut, acı ve sıkıntı içinde vatan yolunda toprak olursa, en küçük bir üzüntü duyulmaz


Vücudun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır

Ne gam râh-ı vatanda hâk olursa cevr ü mihnetten

*

Dünyada zalimin yardımcısı, aşağılık kimselerdir; insafsız avcıya hizmetten zevk alan ancak köpektir

Muini zalimin dünyada erbâb-ı denâettir Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insafa hizmetten

*

Cihanda kendini her fertten alçak gören kişi ayıplanmaktan utanır; fakat kendi nefsinden utanmaz

Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melâmetten

*

Başarının, üstünlüğün değeri, milletin gönül birliğinde durur; hayırlı eserleri ise ümmetin fikirlerinin çarpışması ile çıkar

Durur ahkâm-ı nusret ittihâd-ı kalb-i millette Çıkar âsar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten

*

Kader, her feyzini, her lütfunu bir zaman için saklar; milletteki gevşeklikten, zayıflıktan sakın korkma

Kazâ her feyzini her lütfunu bir vakt için saklar Fütur etme sakın milletteki zâf u betâetten

*

Zincire vurulmuş aslana ayaklarının güçsüzlüğü suç değildir; bu dünyadaki nasipsiz himmet sahiplerinden talih utansın

Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı Felekte baht utansın bi-nasib erbab-ı himmetten

*

Biz o yüce yaratılışlı milletiz ki hamiyet meydanında ölüm, bize ayaklar altında toprak olmaktan daha iyi gelir

Biz ol ulvi-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette Bize hâk-i mezar ehven gelir hâk-i mezelletten

*

Hürriyet mücadelesi korku ateşiyle dolu olsa ne dert; yiğit olan bir insan, bir can için gayret meydanından kaçar mı?

Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten

*

Cellâdın can alan kemendi acımasız bir canavar bile olsa; yine bin defa esaret zincirinden daha iyidir

Kemend-i can-güdâz-ı ejder-i kahr olsa cellâdın Müreccahtır yine bin kerre zencîr-i esâretten

*

Felek her türlü eziyet yollarını toplasın gelsin, millet yolunda hizmetten dönersem kahpeyim

Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten

*

Bu yolda çektiğim acılar, sıkıntılar anılsın; bunun en basit zevki bile vezirlikten, sadrazamlıktan daha iyidir, yücedir

Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler Ki ednâ zevki âlâdır vezâretten sadâretten

*

Zulüm ile, işkence ile hürriyeti ortadan kaldırmak ne mümkün; eğer kendinde bir güç görüyorsan insanoğlundan idraki kaldırmaya çalış

Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten

*

Gönülde çalışma cevheri, elmas cevherine benzer; ağırlığın tesirinden, baskının şiddetinden ezilmez

Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret Ezilmez şiddet-i tazyikten te’sir-i sıkletten

*

Ey hürriyetin güzel yüzü, sen ne büyüleyici imişsin; gerçi esaretten kurtulduk derken, şimdi de senin aşkının esiri olduk

Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten

*

Şimdi kalbi fethedecek güç sendedir, güzelliğini gizleme; güzelliğin, milletin nazarlarından sonsuza kadar uzak kalmasın

Senindir şimdi cezb-i kalbe kudret setr-i hüsn etme Cemâlin ta ebed dûr olmasın enzâr-ı ümmetten

*

Ey geleceğin umudu, sen ne can dostuymuşsun; dünyayı bütün üzüntü ve sıkıntılarından kurtaran sensin

Ne yâr-ı cân imişsin ah ey ümmîd-i istikbâl Cihanı sensin azâd eyleyen bin ye’s ü mihnetten

*

Hükmetme çağı senindir, artık hükmünü dünyaya geçir; Allah yüceliğini her türlü belâlardan korusun

Senindir devr-i devlet hükmünü dünyaya infâz et Hüdâ ikbâlini hıfzeylesin hür türlü âfetten

*

Ey yaralı kükreyen aslan, senin gezdiğin güzel sahralar şimdi zulmün köpeklerine kaldı: Artık bu gaflet uykusundan uyan!

Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar Uyan ey yâreli şîr-i jiyân bu hâb-ı gafletten


NAMIK KEMAL



Türk milliyetçiliğinin öncülerinden, Genç Osmanlı hareketi mensubu yazar, gazeteci, devlet adamı ve şairdir.

21 Aralık 1840 tarihinde Tekirdağ’da dünyaya gelir Namık Kemal. Babası Yenişehirli Mustafa Asım Bey, annesi bir Arnavut olan Fatma Zehra Hanım’dır. Çocukluğu, annesini küçük yaşta kaybettiğinden dedesi Abdüllatif Paşa’nın yanında geçer. Abdüllatif Paşa’nın değişik kentlerde görev yapması nedeniyle düzenli bir eğitime devam edemez. Özel dersler alır ve kendi kendini yetiştirmeye çalışır. Arapça ve Farsça öğrenir. Çocukluğunun ilk yılları Afyon, İstanbul ve Kars’ta geçer. Bu sürede divan edebiyatını öğrenmeye başlar.


Dedesinin Sofya kaymakamı oluşu ile Sofya’ya giderler. Kars’ta öğrendiği aruz ve hece ölçülerini Sofya’da kaldığı dört sene boyunca pekiştirir. Sofya’da evlerine ziyarete gelen dedesinin arkadaşı şair Eşref Bey, şiirlerini okuduktan sonra Mehmet Kemal’e “yazıcı, kâtip” anlamlarındaki “Namık” adını verir. O günden sonra Namık Kemal olarak anılmaya başlanır. Dedesinin Sofya kaymakamı oluşu ile Sofya’ya giderler. Kars’ta öğrendiği aruz ve hece ölçülerini Sofya’da kaldığı dört sene boyunca pekiştirir. Sofya’da evlerine ziyarete gelen dedesinin arkadaşı şair Eşref Bey, şiirlerini okuduktan sonra Mehmet Kemal’e “yazıcı, kâtip” anlamlarındaki “Namık” adını verir. O günden sonra Namık Kemal olarak anılmaya başlanır.


1857 yılında İstanbul’a döner ve Bâb-ı Âli Tercüme Odası’nda memurluğa başlar. İlk şiirlerini Sofya’da yazmaya başlayan Namık Kemal, İstanbul’a geldiğinde kısa sürede şairler arasında tanınır. Batı edebiyatı ile henüz tanışmayan şair, İstanbul’da divan edebiyatı geleneğini devam ettiren şair Leskofçalı Galip Bey ile yakın dostluk kurar. Bu şairin başkanlığında kurulan Encümen-i Şüerâ adlı şairler topluluğuna katılır.


1857 yılında İstanbul’a döner ve Bâb-ı Âli Tercüme Odası’nda memurluğa başlar. İlk şiirlerini Sofya’da yazmaya başlayan Namık Kemal, İstanbul’a geldiğinde kısa sürede şairler arasında tanınır. Batı edebiyatı ile henüz tanışmayan şair, İstanbul’da divan edebiyatı geleneğini devam ettiren şair Leskofçalı Galip Bey ile yakın dostluk kurar. Bu şairin başkanlığında kurulan Encümen-i Şüerâ adlı şairler topluluğuna katılır.


1865’te Şinasi, Tasvir-i Efkâr Gazetesi’ni kendisine bırakarak Fransa’ya gidince Namık Kemal, tek başına gazeteyi çıkarır. Bu arada amacı, bir anayasa hazırlanması ve parlamenter bir yönetim sistemi kurulması olan Yeni Osmanlılar adlı gizli topluluğa üye olur. Namık Kemal gazetesinde, Yeni Osmanlıların görüşleri doğrultusunda ve hükümet aleyhinde şiddetli makaleler yayınlar “Şark Meselesi” üzerine yazdığı bir makale, gazetenin 1867’de kapatılmasına ve kendisinin de Erzurum vali muavini olarak atanmasına yol açar.


Namık Kemal, hükümet tarafından gönderildiği Erzurum’a gitmek yerine Ziya Paşa ile birlikte Paris’e kaçar ve orada gazeteci Ali Suavi ile “İbret” gazetesini çıkarır. Bir müddet sonra da Londra’ya giderek Ziya Paşa ile “Hürriyet” gazetesini çıkarırlar. Siyasetten uzak durmak, yazı yazmamak koşuluyla affedilen Namık Kemal, İstanbul’a döndükten sonra “Diyojen” adlı mizah dergisinde imzasız fıkralar yazar; İbret Gazetesi’ni çıkararak yeniden muhalefete başlar. Gazete sık sık kapatılır ve sonunda sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı eleştiren yazıları yüzünden Namık Kemal, İstanbul’dan uzaklaşması için mutasarrıf olarak Gelibolu’ya atanır.


Birkaç ay kaldığı Gelibolu’da “Vatan yahut Silistre” adlı oyunu ile “Evrâk-ı Perişan” adlı eserini tamamlar. Gelibolu’nun bazı sorunları ile ilgilenir ve su davasını halleder. Rumeli fatihi Gazi Süleyman Paşa’nın Bolayırdaki kabrini ziyaret ederek burada gömülmeyi vasiyet eder. Gelibolu mutasarrıflığı görevinden bir şikayet üzerine alınan Namık Kemal 1872’nin son günlerinde İstanbul’a döner ve yeniden İbret’te sert yazılar yazmaya başlar. Bu arada Vatan yahut Silistre oyunu, 1 Nisan 1873 gecesi İstanbul’da Güllü Agop’un Gedikpaşadaki tiyatrosunda sahnelenir. Oyunun sahnelenmesi halkı coşturup olaylar çıkmasına neden olunca, gazete bir daha çıkmamak üzere kapatılır; Namık Kemal Magosa’ya olmak üzere, dört arkadaşı ile yargılanmadan sürgüne gönderilirler.


Namık Kemal’in Magosa (Kıbrıs) sürgünlüğü 38 ay sürer. Magosa’da son derece olumsuz koşullar altında yaşamak zorunda kalır, pek çok kez sıtmaya ve başka hastalıklara yakalanır. Edebiyatçı Namık Kemal, birkaçı dışında eserlerinin tamamını bu dönemde Kıbrıs’ta yazar. Magosa sürgünü dönüşünde İstanbul’da bir kahraman gibi karşılanır. Tahta çıkışından 93 gün sonra akıl bozukluğu gerekçesiyle tahttan indirilen V. Murat’ın yerine Osmanlı tahtına oturan II. Abdülhamit, ilk Osmanlı Anayasasını oluşturmak için bir komisyon kurar. Namık Kemal de bu komisyonun bir üyesi olur; ancak şair, padişahın aleyhine bir tehdit beyti yazıp bunu mecliste okuyunca mahkemede yargılanarak hapse mahkum olur.


Namık Kemal, asayişi bozduğu gerekçesiyle suçlu bulunup 6 ay hapis cezasına çarptırılırsa da sonradan beraat eder ve bu sefer de Midilli Adası’na mutasarrıf (vali) olarak atanır. Beş yıl süren Midillideki görevi sırasında kaçakçılıkları önler; hazine gelirini arttırır, pek çok Türk okulu açar. Türklerin hayat seviyesini yükseltir. Adalarda yaşayan Türk halkının sorunlarını dile getiren bir rapor hazırlayıp Bâb-ı Âli’ye sunar. 1882’de Nışan-i Osmanî madalyası ile ödüllendirilir. Namık Kemal kaçakçılıkla mücadelesinde, çıkarları zarar görenlerin şikâyeti nedeniyle 1884’te Midilli’den ayrılarak Rodos mutasarrıfı olur. Rodos adasındaki çalışmaları da padişahın İmtiyaz madalyası ile ödüllendirilir. Rodos’tayken Osmanlı tarihi hakkında eser yazmaya başlar. Bu sefer de İngiliz ve Yunanlıların şikayeti üzerine 1887’de Rodos'taki görevi sona erer ve Sakız Adası mutasarrıfı olur. Sakız Adasının kuru havası nedeniyle rahatsızlanan Namık Kemal, 2 Aralık 1888 günü 48 yaşında hayatını kaybeder. Adada bir caminin haziresine defnedilir. Arkadaşı Ebuziyya Tevfik, şairin Bolayır’da gömülme vasiyetini Padişah II. Abdülhamit’e iletince naaşı Gelibolu’ya nakledilir. Bolayır’da Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Gazi Süleyman Paşa’nın türbesinin yanına gömülür.


Tanzimat döneminin en önemli düşünce, sanat ve siyaset adamlarından olan Namık Kemal, “toplum için sanat” anlayışını benimsemiştir. Sanatı, toplumun Batılılaşması için bir araç olarak kullanmış, eserlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmayı amaçlamıştır. Namık Kemal, Fransız edebiyatını örnek almış, romantizm akımının etkisinde kalmıştır. Şiirleri biçim bakımından eski olsa da konu bakımından yenidir. Vatan, millet, hürriyet gibi o zamana kadar işlenmemiş konuları işlemiştir. Ayrıca şiirlerinde yaşamında da olduğu gibi mücadeleci bir insan tipi yaratmıştır. Tiyatroyu “eğlencelerin en faydalısı” olarak nitelemiş, halkın eğitilmesinde okul gibi görmüş, sahne dili ve tekniği yönünden başarılı yapıtlar vermiştir. Eserlerinden bazıları: İntibah (Batılı anlamda yazılmış ilk roman), Cezmi, Celalettin Harzem Şah, Vatan Yahut Silistre, Zavallı Çocuk, Gülnihal, Karabela, Akif Bey, Tahrib-i Harabat…



Not: Ara başlıklar, altlarındaki dizelerin günümüz Türkçesine çevrilmiş halleridir. Dizeler ise Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi eserinden alınmıştır

195 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Комментарии


1/706
bottom of page