top of page
Yazarın fotoğrafımaviADA

MÜMTAZ HOCA İÇİN

Güncelleme tarihi: 3 Ara 2020


Kitap, görüş ufkumu ne kadar da genişletmişti. Bir hukuk metni olan anayasaların sınıf mücadelesinde güçler dengesini yansıttığını açıklıkla ortaya koyuyordu. Mümtaz Hoca, kitabında tarihe ve hukuka Marksist bir yöntemle yaklaşıyordu. Nitekim 1971 darbecileri de bunu affedemezlerdi. Onu dekan iken tutuklayıp Sıkıyönetim Mahkemesinde komünizm propagandası yapmaktan 6 yıl 8 ay hapse mahkûm ettiler. 14.5 ay Mamak’ta Dış Koğuş denilen yerde kendisi gibi ünlü aydınlarla yattı. Bir keresinde tek başıma mahkemeye götürüldüğümde bekleme salonunda onun Sevgi Soysal’la buluşmasını, kucaklaşıp öpüşmelerini hatırlıyorum.


MARKSİZMDAN MİLLİYETÇİLİĞE


Pek az insanın politik hayatı düz bir hat üzerinden ilerlemiştir. Mümtaz Hoca’yı 1974’te Kıbrıs Harekâtından sonra Ecevit’in danışmanı olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin anayasasını yaparken görüyoruz. Adada Türkiye’nin askeri varlığının kalıcılaşmasını, kuzeyinin Türkiye’ye fiilen bağlanmış olan statüsünü sonuna kadar savundu. Bunun haklılığı konusunda başka hiçbir devleti ve toplumu ikna edememekle birlikte o tarihten beri gelip geçmiş bütün hükümetler ve Türkiye kamuoyunda Kıbrıs konusunda bir Türk milliyetçiliğinin oluşması ve devam etmesinde büyük katkısı var.


Mümtaz Hoca, Tansu Çiller’in başında bunduğu Koalisyon Hükümeti döneminde SHP’nin CHP’ye katılması üzerine Çetin’den Dışişleri Bakanlığı’nı devraldı. Bu görevde 27 Temmuz 1994 ile 28.11.1994 tarihleri arasında dört ay kalabildi. Bu dönemde aramızda geçmiş bir olayı aşağıda anlatacağım.

Mümtaz Soysal’ın politik yaşamında yerinde duramayan bir karaktere sahip olduğu görülüyor. CHP’den koparak Demokratik Sol Parti’ye girdi. Burada da rahat edememiş olacak ki DSP’den de koptu ve 2002’de Bağımsız Cumhuriyet Partisi’ni kurarak başına geçti. CHP ve DSP’de rahat edemeyenlerden pek az bir aydını partisinde toplayabildi. Çünkü partisinin toplumda sınıf olarak bir karşılığı yoktu. Yardımcılarının partiyi canlandırmak için yaptıkları bazı girişimler sonuçsuz kaldı.

Bu dönemde Mümtaz Hoca’nın birkaç konferansına katıldım. Öğretmen Dünyası’na da getirdik. Partisinin genel merkezine de gittim.


KÜBA VE KIBRIS


Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından, onun geniş yardım ve desteğiyle ayakta kalmış olan Küba büyük bir ekonomik kriz içine düşmüştü. 1994 yazında Ankara’daki demokratik kitle örgütleri, Öğretmen Dünyası dergisi öncülüğünde bu ülkeye bir yardım kampanyası açma kararı aldık. Yardım toplamak için İçişleri Bakanlığının izni gerekiyordu.


Küba’ya Yardım Komitesini temsilen 4 Ekim 1994 günü Ankara Valiliğine verdiğim dilekçede yardım toplama izni istedim. Dilekçemiz İçişleri Bakanlığı’na gönderilmiş, İçişleri Bakanlığı da Dışişleri Bakanlığının görüşünü sormuş. Mümtaz Soysal’ın başında bulunan Bakanlıktan İçişlerine gönderilen yanıtta izin verilmemesi istenmiş. Bunun nedenini Soysal’ın danışmanı olan bir arkadaşımızdan öğrendik: Küba Hükümeti Türkiye’nin Kıbrıs politikasını desteklemediği için (sanki destekleyen bir ülke varmış gibi) bu ülkenin halkı için yardım toplanması sakıncalı görülmüş!


Bu yanıt, 16 Kasım 1984’te Valilik tarafından bize resmen bildirmeden önce, belki önünü keserim diye 1 Kasım 1084’te doğrudan Soysal’ın adına bir faks çektim. Aldığımız olumsuz haberden söz ettikten sonra “Böyle bir durumu başında bulunduğunuz bakanlığa yakıştıramadığımızı bildirirken, bilginiz dışında gelişen bu duruma müdahale ederek başvurumuzun olumlu sonuçlandırılmasını beklemekteyim. Türkiye öğretmenlerinin ve aydınlarının Kübalı öğrencilerin şahsında böyle bir dayanışmadan yoksun bırakılmaması dileğiyle saygılarımı sunarım” diye yazdım.


Herhangi bir cevap alamadık! Kurtuluş Savaşımızda birçok mazlum milletin maddi manevi destek eli uzattığı Türkiye adına Küba’ya yardım konusunu "Kübalı Öğrencilere Kırtasiye Yardımı" olarak küçülterek, Küba Halkı ile Uluslararası Dayanışma toplantısına giden bir grup arkadaş, kırtasiye kolilerini Havana’da yetkililere teslim ettik.

Ertesi gün, dünyanın her tarafından gelmiş, yaklaşık beş bin delegenim katıldığı konferansta, sahnede konuşan bir çocuğun heyecandan ağladığını gördük. “Uzak diyarlardan bize kırtasiye getirenlere teşekkür ederim” derken duygulanmış!

Bu gelişmeleri önümüzdeki aylarda yayımlanmasını beklediğim “Karl Marks Tiyatrosunda Ağlayan Çocuk” adlı kitabımda anlattım.

Mümtaz Hoca’nın mezarını bir zamanlar kendisinin de yöntem olarak kullandığı ve bundan ötürü de hüküm giydiği, halkların kardeşliği ve dayanışmasını öngören Marksizm’in ışığı aydınlatsın! (12 Kasım 2019)

7 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page