top of page

MEDYA ve MEZBAHA




Büyük Şehirde de yazdıklarının sanat, estetik değer ve oranlardan yoksun, seri imalât halinde basit, yavan, cahilce metinler kaleme alarak, yılda üç roman yayımlayan, bunları aptallar pazarında pazarlayan popüler romancılardan oluşan, ticaret siciline Yayınevi olarak tescil edilen Büyük Sahtekârlık Şirketleri. İskender Pala, Elif Şafak, Ahmet Ümit, Murathan Mungan, Ayşe Kulin.


Bu yazmanların nitelikli düzeyli tek bir eserleri dahi yoktur. Türkiye’de maalesef paçoz yazarların kışkırttığı tahrik ettiği bir kalpazanlar borsası mevcut. Dekoratif olarak Müslümanlığı da menfaat gereği sahiplenen bu dûn ( Aşağı) yazarlardan oluşan massere olmuş bir kıtch ve popüler kültür, avamın total, faşist beğenisi sayesinde varlık bulabilmekte.


Bu sakil yazar taifesi kamera manyağı haline gelmişlerdir üstelik seçicilik yapmadan her programın her kanala konuk olmakta sakınca görmezler. Program sırasında dikkatle bakarsanız bu taifenin iğri bakışları, kurnaz ucube tavırları, kendilerinin gerçek sanatla bağlarının olmadıklarının yine kendilerince bilindiği için, kendilerinden memnun olmadıkları dahi fark olunabilir.


Geçen akşam televizyonda Üstad Hilmi Yavuz ile Beşir Ayvazoğlu facia dolu bir sahnede epey poz kesmek istediler. Mustafa Kemal’in müzikten asla anlamadığını ima eden, küçümseyici bakışları, bıyık altından sergiledikleri, Mustaf Kemal’i istihza etmenin, büyük bir başarı puanı sanmaları, aslında bu sahnede bu iki mütekaid ve sabık edebiyatçımızın kendi cüceliklerini kompanse etmek için, bu küçük dalaverelere sapmaları gerçekten utanç vericiydi.


Programda tek dürüst ve doğru olarak işini yapan bizim naif yazar ve şair Cezmi kardeşimizdi. Cezmi kardeşimiz sanki çamurun içinde bir cevher parlaklığı içinde göründü o rezil sahnede bana. Ama Cezmi’nin bu halinin arizi bir hal olduğunu da söylemeliyim. Cezmi’nin takdir görecek tek bir eseri vardır. O da gençken yazdığı ŞEHİRDEN BİR ÇOCUK SEVDİM adlı lirik – romantik eseridir. Yine de İskender Pala yerine ondan bir nebze daha düzeyli Beşir Ayvazoğlu’nun programda sahne alması, ehveni şer olarak mütalâa olunabilir.


Hilmi Yavuz üstadımızın Bakış Kuşu, Şeyh Bedreddin Üzerine Şiirler ve Doğu Şiirler’inden sonra müthiş bir irtifa kaybına uğramayı başarması da dikkate caliptir. Kişi yoksul olmaktan korkuyorsa şiir yazmamalı. Şair Hilmi Yavuz sadece orta halli bazı hanım şairler nezdinde saygı görebilir ama bana halen iyi bir şair olduğunu kanıtlayamaz.


Şair İsmet Özel Solcu ve Müslüman olduğu dönemlerde yazdığı şiirlerdeki “dehâyı” tanıdıktan sonra Hilmi Hoca, Ataol Behramoğlu gibi şairlerin ehemmiyeti de nazarımda zayi oldu. İsmet Özel gibi “ deha” nitelikleriyle temayüz eden ikinci isim Enis Bey’dir. Hele Türkiye’de Özdemir İnce gibi bir şairin sadece müfredat ve ders kitapları dışında umur ve saygı görmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Yannis Ritsos’u acemice intihal eden bir kalpazan için fazla söze ne a son derece pasif ruh hallerine sahip bir Belediye Şairidir. Sizler de değerli arkadaşlarım Cemal Süreya ile Ece Ayhan’ın fotoğraflarının olduğu bir karede, yanlarında Hilmi Yavuz ve Özdemir İnce’nin müthiş renksiz ve kişiliksiz görünümlerindeki kontrastı hemen fark ederseniz...


Ama mesela Kemal Özer, Ahmet Telli ve Mahmut Temizyürek’ten oluşan karede dûn ( aşağı) olanlar arasındaki uyumu fark edersiniz. Bu halde bir kontrast yoktur. Kemal Özer 1970 li yıllarda SEN DE KATILMALISIN YAŞAMI SAVUNMAYA adlı şiir eseriyle birlikte şiire veda etmiştir.


TRT nin makyajları, görünümleri ve diksiyonları berbat, sanki Ankara’ya dün gelmişçesine çarpık bir modernliği alelâcele kuşanan, sanki akşam kız sanat mezunu taşralı kızlara benzeyen, semantik olarak tek bir doğru cümle kurma yeteneğinden mahrum, ama evde bulaşık yıkayan bir kadının ses tonuyla haber okuyan sözde spikerleri.


Türkiye’de genelde Medya bir Mezbahaneye benzer bir görüntü içinde. Mahalle kahvesinde muhabbet eder gibi ciddiyet ve yetkinlikten yoksun bir ortamın son derece düzeysiz, niteliksiz gazeteci adıyla maruf, Nagehan Alçı, Nazlı Ilıcak, Enver Arseven, Altan Öymen, adlı taraftar ruhuyla tezahürat ve telin arasında gelip giden gazeteci müsveddeleri. Ya da Muharrem İnce, Kamer Genç, Emine Ülker Tarhan gibi köy ihtiyarlar meclisinde dahi göreve getirilemeyecek politikacılar.


TRT eskiden solcuların çiftliğiydi ama solcuların yaptığı yayın az çok bir kaliteye, düzeye sahipti. Seynan Levent’in fason devrimci sanat programları da içtensizlikle maluldü. Üstelik toplu durum gereği Seynan Levent, bir ara Başbakan Yardımcısı olan ve Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararını Mecliste “evet” oyu kullanarak, Denizlerin katline ve cinayetine onay veren babası Adalet Parti eski milletvekili İsmet Sezgin’i bile el çabukluğuna getirip Solcu, devrimcilerin hamisi olarak takdim etme riyakârlığı dışında, TRT iyi bir yayın politikası mevcuttu. 28 Şubat Faşizmi bazı aileleri muktedir kıldı. Faşizmden nemalananların solculuğu, devrimciliği inandırıcılıktan elbet yoksundur.


O zamanlar TRT televizyonunda Seynan Levent, Seynan Levent’in kocası muhalif devrimci tiyatrocu Tamer Levent ve İsmet Sezgin’den oluşan aileye mahsus Baba - Kutsal Damat – Kolej Mezunu Kız, triosuna dayanan yayıncılık anlayışından Solcular da memnun değildi. Hele Solcu tiyatro aktörü Tamer Levent, iki kadeh içtikten sonra bulunduğu muhitteki protokolleri altüst eden koordinatsız hareketleri yüzünden ünlenmişti. Tamer Levent, görünür görünmez meydandaki zabıta memurları dahi çomaklarını saklar, güç bela rezalet çıkmasına mani olunurdu. Belki de maraza çıkarmasın, uslu dursun diye, bu kutsal damada Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü de bahşedildi. 28 Şubat faşizminin böylesi faziletleri de oldu denilebilir mi?


Bizim kolej mezunu “ solcularımız” gerçi Solda pek ciddiye alınmasa da, bu gibi hususlar asla sorgulanmazdı. Ama başta belirttiğim gibi TRT Solcular zamanında daha doğru dürüst ve sağlam bir yayıncılık anlayışına sahipti. Yalnız üç, dört yıl evveline kadar, Şair Ömer Erdem sayesinde bir ara dönem kaliteli yayınlar yapıldı. Şimdilerde Şair Ömer Erdem yine göreve talip olsa, bu kötü görüntüyü değiştirmeye gücü yetmeyecektir. Türkiye’de roman da iki zirveyi Ahmet Hamdi Tanpınar ile Oğuz Atay’ın temsil ettiğini düşünüyorum. Sanatın ulaştığı bugünkü aşamada Kemal Tahir’in temsil ettiği herhangi bir değer, nitelik olduğunu söylemek mümkün değil. Kemal Tahir gibi son derece kaba, hantal, sevgiden yoksun, grotesk biçimde her eserinde “livataya” dair sahneler bulunan, Köyün Kamburu adlı romanımda medreselerdeki hoca ve talebelerin tümünü oğlancılık, esrarkeşlikle, dalaverecilikle itham eden, psikopat dejenere ruha sahip Kemal Tahir’i bizim saf ve cahil sözde İslamcı yazarlarımızın neden benimsediklerini, savunduklarını, iyi adam ilan etmelerini, anlamakta zorlanıyorum. Tarık Buğra’nın Küçük Ağa’sı, Yorgun Savaşçı’dan, Osmancık ( Kuruluş) Devlet Ana’dan kat be kat üstün romanlardır.


Bizim sözde İslamcı yazarlarımız kadar riyakârlıkta usta bir taifeye, Türkiye Solunda asla bu mikyasta bir çapsızlık göremezsiniz. Bazı solcu ve komunistler evliya gibi dürüst doğru etik ahlak sahibi adamlardır.


TRT Kurt Kanunu’nu izlerken bu riyakârlık üst seviyede olduğunu göreceksiniz... Kemal Paşa’ya suikast ekibinin başı Kara Kemal bir sahnede namaz kılmaya başlar ve beş on dakika ezan sesleri tekbirler eşliğinde, Kemal Tahir gibi Kemal Tahir’in Müslümanlıktan hazzetmeyen Selanik asıllı kahramanları bir güzel Müslümanlaştırılır. Bir önceki sahnede şuh ve serbest görüntü veren kadın kahramanlar birden muhafazakârlaşır.


Zendost ve çapkın Ankara eski Valisi Yakışıklı Abdülkerim dahi sahne gereği birden dindarlaşıp Müslümanlaşır. Kemal Tahir’in romanında olmayan hususlardır bunlar. TRT deki bazı yeteneksizler riyakârca bu hususu âdeta tersyüz edercesine roman metni dışında ucuz ve gayri samimî ilâvelerde bulunmaya cüret edebilmelerini hayretle karşılıyorum.


Böyle riyakârca bir dalavere Uganda Televizyonunda dahi görülemeyecek bir düzeysizleşme yüzeysizleşme ve etik ihlâlini idrak etmekte zorlanıyorum. İşin gereği ehliyet sahibi olanlara bırakılmalı. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’ndaki bazı aktör ve yöneticiler Solcu olabilir. Sanatın özerk ve muhtar ve özgür icra edilmesi sanatın doğasında mündemiçtir. Sanat ve tiyatro ile bir bağı olmayan, bir takım idarî pozisyondaki memurların karar ve isteklerine iradelerine bırakılırsa, İstanbul Şehir Tiyatroları da TRT gibi bir ilkel ve iptidaî bir enkaza dönüşür.


Ben Kemalist değilim, zaten bu konuda eleştirel bir üslûba sahibim. Ama TRT deki Kurt Kanunu’nda Mustafa Kemal’e suikast düzenleyenleri, suikastçıları olmadıkları derecede Müslüman ve iyi insanlar gibi sunulurken, Mustafa Kemal ve taraftarları aşağılanıp kötülenmekte, grotesk tipler kurgulanarak, bu tipler Mustafa Kemal taraftarı olarak TRTce lânse edildiği görülecektir.


TRT Kemal Tahir’in romanındaki metne dahi sadakat göstermeyerek, roman haricinde bir takım yan karakter ve tipleri kurgulayarak zımnî bir şekilde Mustafa Kemal düşmanlığını yapmayı iş edinmekte. Kemalist değilim ama Mustafa Kemal benim için hürmet edilecek bir karakter ve fenomendir. “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” Mustafa Kemal’in tek bu cümlesi dahi takdire değerdir. Paul Verlaine’den şiir çeviren bir devlet adamı bir şair nazarında takdire değerdir. Belki bu yüzden rahmetli Aliya İzzet Begoviç ve Vacvel Havel’e büyük bir saygı duymam da bu nedenledir.

/

maviADA DERGİSİ 2012

37 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/684
bottom of page