top of page
Süleyman REİS

MARTOLOSUN ADI KUMAN

 



 

Süleyman REİS

*

 

Martolos, Bizans döneminde ücret karşılığı güvenlik hizmeti veren Hıristiyan milislerin adıdır. Martoloslar, ordunun geri hizmetlerinde kullanılırlar, derbentçilik, kale muhafızlığı, kervan koruyuculuğu gibi görevlerde bulunurlardı. Osmanlı da erken dönemlerden itibaren martoloslardan istifade etme yoluna gitmiş, mevcut görevlerinin yanında, özellikle Rumeli tarafında martolosları keşif, istihbarat, akıncılık ve yağmacılık gibi önemli devlet hizmetlerinde kullanmıştır.  

 

İslam Ansiklopedisinde de martoloslardan söz edilir: Hepsi ulüfeli olan ordu hizmetindeki martolosların maaşları bulundukları yerin vergisinden ödenirse de martolos başının denetiminde bazan ‘Martolos Akçesi’ adı ile halktan toplanırdı.

 

Kendilerine mahsus kıyafetleri ve sancakları olan martoloslar bölükler halinde ve genellikle yaya olarak hizmet ederlerdi.

 

Martolos adına ilk Bilgehan Pamuk’ta rastlanmıştır. Bilgehan Pamuk, XV-XVI. yüz yıllarda Trabzon Sancağında Martaloslar adlı çalışmasında: ‘Trabzon’un fethinden 25 yıl sonra, Giresun’dan Hopa’ya kadar bütün yerleşim yerleri, Trabzon ve Rize ilinin bütününü, Gümüşhane’nin Harşıt Çayı bölgesini, Artvin’in Karadeniz’e bakan tarafını kapsayan Trabzon Sancağında iki tane Martolosun olduğu tespit edilmiştir. Trabzon’a bağlı Laz(Pazar) nahiyesinde ÇERKA adındaki Martolosa 3259 akçalık geliri olan Kapistro, Çacorivat ve Makriyalı köyleri timar olarak verilmişti.

 

Trabzon kalesi azapları arasındaki KUMAN ismindeki Martolosa ise Sürmene nahiyesine bağlı muhtelif köyler timar olarak tahsis edilmiştir.’’ İfadelerini kullanmaktadır. 

 

Trabzon’daki kale muhafızı martolosun adı Kuman’dır. İlginçtir ki; 1290 yılında Macar Kralı II. Laszlo’yu öldüren Kuman’ın adı da Kemençe’dir.

 

Kumanlar; Oğuzlar ve Karluklarla birlikte en kalabalık üç Türk boyundan biridir. Mütenasip yapılı, kumral-sarışın, mavi gözlü, beyaz tenli, ata iyi binen, iyi savaşan insanlar olarak tanımlanırlar. SARI olarak da anılırlar. Kumanlar, tarihte Karadeniz etrafındaki beş ülkede sahne almış ve yine Karadeniz etrafındaki bu beş ülkede tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Bu ülkeler; Bulgaristan, Romanya Macaristan, Gürcistan ve Türkiye’dir.

 

Uzun yıllar taciz ettikleri Ruslara yenilen Kumanlar, Karadeniz’in her iki yakasından Güneye doğru çekilmişlerdir. Gürcü Kralına kızını vermiş olan Atrak Han da Gürcistan’a davet edilmiştir. Daha sonra gelenlerle birlikte iki dalga ve ellişer bin çadırlık gruplar halinde bu ülkeye intikal etmişlerdir. Şamanist olan Kumanlar, Karadeniz’in batısında olduğu gibi, burada da toplu vaftiz edilerek Ortodoks Hıristiyanlığı benimsemişlerdir.

 

Gürcüler bunlardan on beş bin kişilik muhafız birliği ve kırkar bin kişilik süvari birlikleri oluşturmuşlar, bu sayede Tiflis’i Selçuklulardan geri almışlar, Azerbaycan’a ve Anadolu’ya doğru hakimiyet alanlarını oldukça genişletmişler ve Kumanlar sayesinde Selçuklular’a karşı önemli başarılar elde etmişlerdir.

 

Gürcü Kraliçesi Tamara, 1185 yılında çıkan ayaklanmada ağırlıklarıyla birlikte İstanbul’dan kaçırdığı Bizans tahtının varisleri olan yeğenleri Aleksi ve Deyvit’i  Latinlerin 1204 yılında İstanbul’u işgal etmeleri üzerine, yine bir Bizans şehri olan Trabzon’da bir krallık kurmak üzere büyük bir Kuman birliği ile bu şehre göndermiştir. Aleksi ve Deyvit kardeşler 1204 yılı Nisan ayında babalarının tahtını,  Kumanlar vasıtasıyla, Trabzon’da kurmuşlardır.   

 

Gürcüler, daha sonraları, ülkelerinde toplanmış olan bu göçmen Kumanlar’ı, batı sınırlarını Selçuklular!a karşı güçlendirmek amaçlı Posof, Şavşat, Yusufeli, Ardanuç, Rize ve Trabzon  dolaylarında yurtlandırmışlardır. Bu iskan sekiz yüz bin ve bir milyon iki yüz bin olarak ifade edilmektedir. Rakamların farklı olması 1200 lü yıllarda Trabzon ve çevresine yüz binlerce Ortodoks Hıristiyan Kuman’ın yerleşmiş olduğu gerçeğini asla değiştirmez.

 

Hurşit Saral, Tarihsel Süreçte Doğukaradeniz/ Dil-Tarih-Ekin adlı çalışmasında; Sürmene’deki Aşağı Kumanit, Yukarı Kumanit ; Oftaki Kumanit; Tonyadaki Kumanandoz; Vakfıkebir’deki Komana Deresi, Komandere Vamenli, Komandere Raşi, Komandere Kadahor, Komandere Habel; Espiye’deki Kumanovacık; Tirebolu’daki  Kumanyurdu; Alucra’daki Koman Deresi, Koman Tepesi ve Koman Köyü gibi yer adlarının Kumanların izini taşıdıklarını ifade etmektedir.  

 

Bizans İmparatorluk hanedanlarından biri olan Komnenler(1081-1185) Kastamonu kökenli bir Kuman aileden gelmektedir. Haliyle, Trabzon Krallığını(1204-1461) kurmuş olan Aleksi ve Devit kardeşler de Kuman kökenlidirler. Komana, Pontos Krallığının önemli bir şehridir ifadesi, Pontos Kralı VI. Mitradet’in sancağında ve paralarında AY-YILDIZ sembollerini kullanmış olması, teyite  muhtaç olmakla birlikte, Mitradetler’in de Kuman asıllı olduğu varsayımını akla getirmektedir.

 

Bölgedeki Türk varlığı sadece Kumanlarla sınırlı değildir. Bölgede tarihin kaydettiği ve Fallmerayer’in Kurucu ve Efsanevi Kavim diye nitelediği en eski kavim Pelasklardır. Kafkas kökenli olan Pelskları Pela-Saka, Ön Saka olarak da ifade edenler vardır. Fallmerayer’e göre Pelasglar M Ö 2000 Yıllarında Trabzon şehrini kurmuşlar ve daha sonraları bölgede ardıllar bırakarak Balkan Yarımadasına, İtalya’da Po Ovasına göçmüşlerdir.

 

Anabasis’te adları geçen Makronlar, Kohlar, Diriller Tibarenler, Mosinekler. Skaylebler gibi kadim yerel kavimler Pelasglar’ın bakiyeleridirler. Tarihi süreçte, bunların aralarına katılmış olan ve yine tarihin kaydettiği Türk kavimleri, az sayıda olmakla birlikte; İskitler, Kimmerler, Hıristiyan oldukları bilinen Gagauzlar, Avarlar, Peçenekler, Uzlar, Tatarlar, Hunlar, Kırımlılar, Bulgarlar, Türkmenler, Hazarlar’dır. Trabzon çevresinde ilçeden ilçeye, hatta, köyden köye görülen şive farklılıkları bu çeşitlilikten kaynaklanmaktadır. Bu arada, Anadolu’da Oğuz Türkçe’si konuşulurken, Yöre Türkçe’sine Kuman-Gagauz şivesi hakimdir.

 

Bu kavimler ya çok tanrılı dine ya da Hıristiyanlık dinine mensup olduklarından Müslüman olmayan Türk Türk değildir anlayışı gereği, asla Türk olarak kabul görmemişlerdir.

 

Mahmut Goloğlu’nun, Anadolunun Milli Devleti Pontos adlı kitabında, yöre insanı hakkında verdiği şu bilgiler gerçek ve gerçek olduğu kadar da önemlidir. ‘’Sadece dil ve din ayrılıklarından dolayı Rum denilen soydaş ve yurttaşlarımız’’ anlayışı içinde bölgenin sahibi Türkler idi. Doğu Karadeniz’ in yerli Türkler’i Hıristiyan idi. Bölgeyi fethedenler ise Müslüman Türkler idi. Hıristiyan Türkler bu bölgeye İslamlardan ve Hıristiyanlardan çok daha önceleri gelip yerleşmişlerdi’.(Karagöz İ.-Gaiadan Karadeniz Uşaklarına, S 147)

 

Tarihin bilinmeyen derinliklerinden beri bölgede yaşayan bunca kavimden kalma antik yer adları, anlamı bilinmeyen sözler, afaki bir hükümle, Rumca; bunca kavimden oluşmuş bu müşterek hamur, sırf Hıristiyan oldukları için, Kuman adlı martolos da dahil olmak üzere, bir kavim adı olmadığını dahi bilmeden, Rum; Yine bu insanlardan kalma gelenek-görenekler, kültür ve folklor, Macar kralı II. Laszlo’yu öldüren Kemençe de dahil olmak üzere, Rum adeti diye adlandırılıp, maalesef hiç alakası olmayan yabancı bir kültüre mal edilmektedir.

 

Genel literatürde de durumun bundan çok farklı olmadığı görülmektedir. Helen kültür ve uygarlığının mensubu olarak ifade edilenlerden tarihin babası olarak bilinen Herodot Halikarnaslı, yani, Bodrumlu; İlyeda ve Odise destanlarının yazarı Homeros/Hommer/Omer Smyrnalı, yani İzmirli; didaktik şiirin babası Hesidos Edremitli; ünlü filozof Diyojen Sinoplu; dünyaca ünlü coğrafyacı Strabon Amasyalı; filezof Epiktotes Firigyalı; Pisagor İyonyalı, filezof Tales Miletli’dir.

 

Helen Kültür ve Uygarlığının unsurları olarak efsanelerde adı geçenlerden, Tanrıların huzurundan bilim ateşini çalıp insanlığın hizmetine sunduğu için Kafkas dağlarında kayalara zincirlenen Promete Doğu Karadenizli bir kahramandır. Zeus’un oğlu ve yarı tanrı Herkül Promete’yi zincire vurulduğu Kafkas dağlarındaki kayalardan kurtarır, Anadolu’da gezinir ve Amazon Kraliçesinin altın kemerini çalmaya çalışır. Yılan saçlı Medusa Didimli, Midas ise Firigyalı’dır.

 

Argonat Efsanesinde, altın postu ele geçirmek için Kolkide’ye yapılan sefer anlatılır. Altınpost altın kırıntılarının takılması için nehir yataklarına yerleştirilen yapağılardır. Bir başka ifadeyle, altınpost Doğu Karadeniz’in doğal zenginliğidir. Argonatlar ise Pelasg soyundandırlar ve bu seferleri ata yurduna yapılan bir ziyarettir.

 



İlyada Destanında Truva savaşı ve Anadolu’nun yiğit evladı Truva Prensi Hektor’un hazin hikayesi anlatılır. Odise destanı ise kayıp bir coğrafyada geçer ve Odise’nin öldürdüğü tek gözlü yaratık Dede Korkut Hikâyelerinde geçen Basatın Tepegözü Öldürmesi Hikâyesindeki tepegözün bire bir aynısıdır.

 

İO Efsanesinde, Zeus’un, Karısı Hera’dan saklamak için ineğe çevirdiği sevgilisi İO Anadolu’da gezer, Kafkas Dağlarında zincire vurulmuş Promete ile sohbet eder, oradan Mısır’a uzanır. Orestes efsanesinde Orestes’in Komana’dan Artemis heykelini nasıl çalıp kaçırdığı anlatılır. Komana, Tokat şehrinin dokuz kilometre yakınında ve halen arkeolojik kazıların sürdüğü antik bir Kuman kentidir.

 

Helen Kültür ve Uygarlığının en net unsurlarından biri Olimpos Dağıdır. Bugün, çeşitli coğrafyalarda ondokuz dağ Olimpos dağı olarak adlandırılmaktadır. Bunlardan bir tanesi orta Makedonya’da, dört tanesi ise Türkiye’dedir. Bunlar; Egedeki Kaz Dağları, Bursa’daki Uludağ, Antalya’da Olimpos vadisi, Olimpos Antik kenti ve Bartın’daki Arıt dağıdır. Batılı araştırmacılarca, Mitolojide anlatılan Olimpos dağına en çok benzeyenin Arıt dağı olduğu ifade edilir.

 

Anlaşılan o ki, genel literatürde dahi, murisleri bilinmeyen, varisleri kalmamış olan Anadolu ve Mısır kökenli uygarlıklara ait unsurlar, dile kolay geldiği için olsa gerek, Helen Kültür ve Medeniyetinin unsurları olarak ifade edilmektedir.

 

Bilindiği üzere Helen Birliği M.Ö. üçüncü yüzyıllarda kurulmuştur. Helen Medeniyetinin en parlak olduğu dönem de bu yüzyıldır. Bu tarihten önceleri, Pelasgların M Ö dokuzuncu yüzyılda boşalttığı Balkan yarımadası çeşitli kavimlerin yerleştiği ve her birinin üç bin, dört bin, beş bin nüfusa sahip on civarında site devletinin oluşturduğu bir yerleşim alanıdır. Oysa Helen Birliğinin kurulduğu tarihten binlerce yıl öncesine uzanan Anadolu ve Mısır Kültür ve Medeniyetleri vardır. Bunlar adeta yok sayılmış ve neredeyse Helen Kültürünün Dünya uygarlığının menşei olduğu izlenimi yaratılmıştır.

 

İlyas Karagöz’e göre : ‘Helen ve Roma mitolojisinin ve tanrılarının hemen hemen hepsi Anadolu kökenlidir. Romalılar ve Helenler halk ağızlarında söylenen efsaneleri yazıya ilk geçiren olduklarından bu efsaneler bunlara mal edilmişlerdir.(İ. Karagöz, Pelasglar- Amazonlar-Kaşgalar S. 142)

 

Hıristiyanlık dahi, diğer pek çok unsurda olduğu gibi, Yunanistan’a Anadolu üzerinden geçmiştir. 

 

Hindistan’dan İtalya’ya, Mısır’dan Kafkasya‘ya kadar uzanan coğrafyada yaşayan insanların, binlerce yıllık geçmişi olan Anadolu ve Mısır Kültür ve Medeniyetleri ortak paydaları, inanç sistemleri ise ayrılıkları olmuştur.

 

Oysa inanç sistemleri etnik birlikteliği değil, çeşitli etnisiteye mensup bireylerin oluşturduğu dini bir birlikteliği ifade ederler. 

 

Ne acıdır ki, dini tercihlerin insanların milliyetini değiştirmeyeceği gerçeği göz ardı edilmiş, bu yanılgıyla, Türk eşit Müslüman sanılmış, Müslüman olmayan Türk, Türk kabul edilmemiştir. Bu anlayışla; bölgemizde yaşayan ve bunca kavimden oluşan insanlardan Hıristiyan olanlar RUM diye adlandırılmış, daha da önemlisi, Rum’un bir kavim adı olmadığını bilmeden, Rum kavramından Grek anlamı çıkarılmıştır. 

 



Bu bağlamda Trabzon ve çevresi de nasibine düşeni almıştır. Sırf Hıristiyan oldukları için, Anadolu ve Mısır Kültür ve Medeniyetlerinin unsurları gibi, soy ve köken itibariyle bu coğrafyanın insanları da, RUM diye adlandırılıp, Helen Birliğine hediye edilmiştir.

 

Yöre insanını bu trajedisini Mahmut Goloğlu şöyle özetlemektedir. ‘Tek tanrılı din olan Hıristiyanlık ortaya çıkınca bu dinin Ortodoks mezhebini benimsemişler, Ortodoks olarak anılmışlar ve dini bölünmelerin etnik bölünmelere dönüştüğü 20. Yüzyılda kendilerini Ortodoks ve Müslüman olarak ayıran bu insanlardan Müslüman olanlar kökenlerini Orta Asya’ya dayandırmışlar; aynı halkın Ortodoks kısmı da kökenlerini Helenlere bağlayıp asırlardan beri yaşadıkları topraklardan kopup yabancı bir memlekete gitmişlerdir.

 

İnançlarına kurban giden bu insanların,  Yunanistan’da yabancı gözü ile görüldükleri, hem yerli, hem de yabancı kaynaklarda belirtilmektedir.’(İ. Karagöz, Gaiadan Karadeniz Uşaklarına, S. 151)

 

Şairin dediği gibi; ‘Ey din, sen nelere kadirsin, kan kardeşleri düşman, düşmanları kan kardeş yaparsın.’

                                                                                                   

 

14 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/702
bottom of page