top of page
1/2

KILIÇDAROĞLU’NUN CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIĞI

*Niyazi UYAR


Bugüne kadar açık siyasi tavır belirleyen bir yazı yazmadığım gibi, yazmak da istemedim. İçinde bulunduğumuz günler, içinden geçtiğimiz zalim günler, beni de bir iki cümle yazmaya mecbur etti. Öteden beri hiçbir zaman, slogan siyasetinden, kör bağnaz siyasetten yana olmadım, fakat…


İnsanoğlunun yakıştırdığı bir yaftadan hareketle bir yanlışlığa parmak basmak istedim: Nankör kedi! Kanımca kedinin nankörlükte adı çıkmıştır, ona bu yaftayı yapıştıran insandır. Hani Tanrı insanı, irade ve akıl bakımından doğanın en üstünü olarak yaratmıştır ya... Peki kim uydurmuş bu adlandırmayı? Bu doğru mudur, ne kadar doğrudur? Var sayalım öyledir. Şimdi soralım, hangi canlı türü kendi nesline ihanet eder, hangi canlı türü yarınları, kendi çirkin amaçları doğrultusunda yok eder? Bakın damla yağmur yağmıyor gökten, insanoğlunun doğayı, ormanları, ağaçları katletmesine sebep yağmıyor yağmur, mevsimler ruhunu kaybetti!


Nankörlük ile ilgili bağlantıyı okura bırakarak, asıl konuyu işlemeye başlayalım. Zaten yazının içinde nankörlüğün örneğini bulacağız.


Bu kadar girizgâh yeter, şimdi başlığa dair yazmaya geçelim.


2018 yılından beri, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu, ülkemize hakiki anlamda demokrasinin gelmesi için verdiği mücadeleyi, akli melekelerini kaybetmeyenlerle birlikte kurtlar kuşlar bile bilmektedir. Adı “iyi” olan bir partinin doğar doğmaz boğulmasına izin vermeyerek on beş milletvekiliyle fiili destekte bulunmuş, mecliste grup kurmasını sağlamıştır. Böyle bir şey siyaset tarihinde var mıdır bilmem; fakat bu durum proğlanmış, çok iyi tasarlanmış bir oyunun bozulması açısından son derece kıymetlidir. İşte bu davranış bile onun gerçek demokrat lider olduğunun tescili değil de nedir?

Kılıçtaroğlu kimdir, ne yapmıştır, rüşvet mi almış mıdır, ülkenin ali menfaatlerini yabancılara peşkeş mi çekmiştir, bugüne kadar bir arsızlığı, bir namussuzluğu görülmüş müdür; peki ne yapmıştır? Ona bir cevap vermeden, bu yazıyı okuyan, bana değer veren, benim gibi düşünen, düşünmeyen arkadaşlarım, şimdi lütfen çok iyi dinleyin beni! Sizlere iki üç soru soracağım, lütfen yalpalamadan, kıvırmadan yanıt verin!


1- Sizin anne- babanızı seçme hakkınız oldu mu?

2- Dininizi, mezhebinizi seçme hakkınız oldu mu?

3- Dünyaya geldiğiniz coğrafyayı kendiniz mi seçtiniz?


Gördünüz mü ne ben ne siz, hiçbirimiz ne ailemizi ne dinimizi ne de yaşadığımız coğrafyayı seçtik! Kılıçtaroğlu’nun Alevi olması, ülkenin bir kaos ortamına sürüklenmesinden, bölünmenin eşiğinde olmasından daha mı kötü?


Bugün şahit olduğum bir durumu anlatayım. Olayın kahramanlarından biri emekli bir yurttaş! O emekli yurttaşın fikirlerine, birikimine, siyasal geçmişine saygı duyulur. O emekli yurttaş, Kılıçtaroğlu’nun aday olmasına dair kullandığı cümle şaşkına çevirdi beni:


“Onun aday olması ikinci Ekmelettin vakasıdır,” Böyle dedi, gerçekten böyle dedi!


Dine ve mezhebe dair burada bir şeyler deyip konuyu dağıtmak istemem. Bu ülkenin okumuşu, yazmışı, eğitimcisi hala Yavuz döneminde yaşıyorsa vay bizim halimize! Hani bir tarihte, adının önünde profesör olan, üstelik adı da Hazreti Muhammet’in Kerbela’da katledilen sevgili torunun adı olan profesör. Bu bay profesörün adı Hüseyin’dir. Ne demişti bu bay profesör, “ben cahillerin ferasetine güveniyorum,” bu söylem cehaleti baş tacı etmek değil midir? Ne acı değil mi, eğitimlisinin cahilinden bir farkı yok demek ki; çok acı, çok acı…


O zaman ne duruyorsunuz kapatın gitsin okulları, kapatın gitsin yayınevlerini, gazeteleri, dergileri, sinemaları, tiyatroları; kapatın gitsin insanları evlerine. Onlar siz isterseniz her bir şeyi sizin için yaparlar o zaman!


Bir mankenimiz demişti ki, “benim oyum ile dağdaki çobanın oyu hiç eşit olur mu,” bu manken kızımızı ellerine geçirseler lime lime edeceklerdi o zaman. Gerçek bir aydın olan Üstat Aziz Nesin şöyle bir tespitte bulunmuştu,


“Ülkenin yüzde altmışı cahildir,” O günlerde Üstattı sağcısı solcusu darağacında sallandırmıştı adeta.


Kılıçtaroğlu gibi ülkesini seven, birleştiren, namuslu, çalışkan birine, okumuşunun, az çok mürekkep yalayanın Alevi diye karşı çıkması, akıl alacak gibi değil…


Sen aziz milletim bunları idrak edemiyorsan, sen aziz milletim, sen var ya, sen hiçbir zaman uygar uluslar düzeyinde olamayacaksın; sen hiçbir zaman Aziz Atatürk’ün hedeflediği muasır ülkeler düzeyine ulaşmayacaksın!


İnşallah beni mahcup edersin aziz milletim. Bir tarihte bir arkadaşım, oğlu için ders çalışmıyor hocam, yeterli çalışmıyor demişti çalışkan çocuğuna. Ben de o zaman, “bak göreceksin, bu çocuk seni patlıcan moru gibi morartacak!” Aziz milletim inşallah sen de beni patlıcan moru gibi morartırsın!


5 Mart 2023 Salihli




70 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kommentarer


1/682
bottom of page