top of page
1/2

Kendini Yaratanlar

Güncelleme tarihi: 23 Eki 2023

Mevlüt GÜNDOĞDU

*

Mevlüt GÜNDOĞDU'yu yaklaşık 20 yıl önce İzmir'den Bursa'ya öğretmen olarak atandığımın ilk günlerinde tanımıştım. Matematik öğretmeniydi. Dershanecilik yapıyordu. Çıktığım dernekte de görüyordum onu. Zaman zaman sohbet ettiğimiz daha çok telefonuyla meşgul, insanlarla mesafeli, kimseyle içli dışlı olmayan, ama kimseyle de bu nedenle bir sorun yaşamayan, tipi ciddi, kendi halinde, bir taşkınlığını, sivriliğini görmediğim, çünkü özellikle bu sebeple dikkatli ve mesafeli davrandığını düşündüğüm bir adamdı. Daha sonra okullarda okutulan matematik ve geometri kitaplarını da yazdığını öğrenecektim. Bu da ilgimi çekecek, yaklaşmayı denesem de başaramayacak, sadece dershaneyi yöneten ona göre hayli sosyal oğluyla bir ölçüde arkadaşlığı ilerletecektim. Bu arada maviADA Dergisini yapmaya başlamıştık ve o da esnaflığın raconunu iyi bildiğini gösterecek dergimize abone olacaktı.


O günlerde dershaneye uğradığım bir gün yeni aldıkları dijital baskı da yapabilen son teknoloji makineyi gösterip, "Senin dergiyi de istersen yaparız bunda," deyişini de ondan gördüğüm insani bir sıcaklık olarak anımsarım.


Yani renklerini herkese göstermeyi sevmeyen ya da rengi olmayan, düzgün görünümlü bir insandı. İlk kliplerini TVlerde gördüğümde bende bıraktığı bu izlenim nedeniyle hayli şaşıracaktım, ne renkler varmış diyecektim, Mevlüt GÜNDOĞDU'da... Yine de bulduğum yanıtlar yetersizdi. Klip yapmak emeklilikte edinilecek bir meşguliyet olarak çok yaygın değildi, öyle ya balık tutmak mıydı bu?


Yine de kabul etmeli, hakkında çok şey bilmiyordum, belki müzik geçmişi vardı. Düşünüyordum da Mevlüt hocamla ilgili olumsuz tek bir anım ya da hissim yoktu, ama olumlu bir hissim de olduğu söylenemezdi, sanki buna, onla ilgili özel hisleriniz olmasına izin vermezdi. Yani onu tanıyamazdınız. Dünya görüşünü anlamam bile bu söyleşiyi yaparken oldu.


Onun gibi hayatı bir memur ciddiyetiyle yaşayan çok insan görmedim, ama o sadece yaşamıyor başarıyordu da.

Çevrenizde böyle insanlar yok mu?..


Dershaneyi kapattıktan sonra okula çevirmeyip inşaat işine başladıklarını duymuştum, demek işin takibini oğluna bırakıp kendini müziğe vermişti. Peki neyin ürünüydü, bir alt yapısı olmadan yapılacak iş değildi zaten, ama klipler basit bir müzik ilgisinden öteydi. Kitap yazmaktan mı sıkılmıştı, yoksa ömrümün son demi, şunun şurasında ne kaldı, ne hevesim varsa tadayım mı? Hiç de değil her biri en az bir memur maaşına mal olan o klipler... Karadeniz de bir deyiş vardı; "Musaf'ı satıp da kostel kemençesine vermeye değer miydi?" Yani çok değerli bir şeyi basit bir şeyi elde etmek amacıyla feda etmek anlamına geliyordu.


Bunların en açıklayıcı yanıtı onda olmalıydı.


Çoktandır görmüyordum. Kentler değişiyor, kimi semtler en olgun ve güzel günlerini yaşarken kimi semtler ölüyordu. Sakinleri de bu değişimden payını alıyordu, aynı şekilde... Bu nedenle dört yana dağılmıştık, nasıl yapardık? İnternetten bağlantı kurdum. Soruları gönderirsem yanıt verebileceğini söyledi.

Öyle yaptık.


Şenol YAZICI: Eskiden emekli olanları ya oltayla deniz kıyılarında balık avlarken ya da torun severken görürdük.
Sonra sonra Afrika'ya aslan, Kanada'ya balina avlamaya gidenler çıktı. Rahmi KOÇ, dünya turuna çıkmıştı. Yalova'da çalıştığımda emekli olan dershaneci öğretmenlerin Afrika'ya safariye gittiğini duyunca şaşırmış, o güne değin, hapse düşmeden, atılmadan bir emekli olabilsem hayali kuran ben hayal gücümün kısırlığına üzülmüştüm.
Şimdi hepsi AUT...
Sen emekli maaşlarını biliyor musun demeyin, yoksulluktan değil bu değişim...

Okumuş yazmış, işlerinde başarılı olmuş insanların emekli olanları arttıkça yeni trend; kitap yazmak, film çevirmek, belgesel çekmek ve sıkı durun şarkıcılığa soyunmak, klipler çekmek oldu.

Siz de o yeni kuşak emeklilerden birisisiniz.

Siz yetenekli bir eğitimci, dershaneci, matematik ders kitapları, üniversite hazırlık kitapları yazarı olarak bildiğimiz birisiniz? Şimdiyse sizi hiç ilgisi olmayan bir alanda, deyim yerindeyse "geç bir yaşta" Karadeniz türküleri okuyan bir şarkıcı olarak görüyoruz. Sizi tanıyanlar kendi aramızda türlü türlü yorumlar yapıyoruz, ama eminim ki gerçek sizde saklı.
Adettendir, sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?

-Mevlüt GÜNDOĞDU'nun yazdığı ders kitapları-


Mevlut GÜNDOĞDU: Kısa mı olsun uzun mu? Malum kağıt fiyatları, bir dergiyi yaşatmak o kadar kolay değil...


Şenol YAZICI: Bizim için hiç sorun değil, rahat olun. maviADA bir zamandır internet dergiciliğini yeğliyor. Bu da en önemlisi kağıt sıkıntımızı ortadan kaldırıyor.

Mevlut GÜNDOĞDU: İkinci Dünya savaşı yılları. Ekmeğin karne ile satıldığı vesikaya bağlandığı günler... Isırgan çorbası karaborsa... Yoksulluktan kimse dem vurmuyor çünkü başka bir yaşam örneği yok; herkes yoksul. Hele Ankara'dan uzaksan... 1940'ların Trabzon'u... Böyle bir ortamda 1.1. 1947'de Beşikdüzü'nde doğmuşum. Kuşkusuz buna üç aşağı beş yukarı demek lazım. Çünkü kente inmek bir dert, devlet dairesine gitmek ayrı bir dert, okul da olmasa çocuklara nerede lazım olacak ki? Yaklaşık bir tarih diyelim, ama yaşam öyküme de sorunsuz uyuyor. Ben hatırlıyor değilim, ama İnönü'yü tahtından eden o yılların hikayelerini o kadar çok dinledim ki... Yani o yılların çocuğuyum.


İlkokul Trabzon... Beşikdüzü İlçesi Yeşilköy'e ait çoban bir ailenin çok, ama çok fakir bir çocuğu idim. Yiyecek içecek yok, Su yok, kara lamba ile çocukluğum, gençliğim geçti. Yakacak yok, annem kova ile dere sularını taşır yeme, yıkama, içme suları onla karşılanırdı. Yaşım yedi olunca köyümüze öğretmen yetersizliğinden orta okulu bitirmiş eğitmen atanır. Köy camisine bitişik bir odaya güya öğretmen olur, beş sınıfı okutur, plansız, programsız olarak. Bir yandan okula gider, bir yandan ağaç diplerinde, soğuklarda koyun otlatırdım. Yaylalardaki cam ormanlarında sakız yapar, pazarlarda satar, kitap, defterlerimi almakta babama yardım ederdim.


İlkokulu başarı ile bitirdim, Beşikdüzü Ortaokuluna kaydoldum, okumaya başladım. Kaydolmak yetmedi, parasızlıktan her gün iki saatlik yoldan yalın ayak okula yürüyerek gittim geldim. Kar belde, ayakta altı delik kara lastik. Evde soba yok, ışık yok, yemek yok... Üç yıl bitti, yine başarım üstün.


Şenol YAZICI: O yoksulluğa rağmen... Sanki o devrin bütün çocukları birbirine benziyor. Çok güzel, devam edin lütfen. Azmin önünde kar mı dayanır?

Mevlüt GÜNDOĞDU: Ortaokul bitince asıl yokluk başladı. Kendi imkanımla başka bir yerde asla okumam mümkün değil. O günlerde fakir çocuklara devlet yetişiyordu. Şöyle ki ilk okul öğretmeni üç yılda olunuyordu. Öğretmen okullarından yatılı olarak sınava girdim Trabzon Öğretmen Okulunu yatılı kazandım. Tüm masrafları devlet karşılıyordu. İki yıl okudum, üçüncü sınıfa geçtim, yaz tatiline girdik.


Asıl kırılma noktası burası, öğretmenler kurulu toplanmış ve beni Ankara Yüksek Öğretmen Okuluna seçmişler. Haber verdiler. Bu olmamış olsaydı ben matematik problemlerini daha kolay çözen bir sınıf öğretmeni olarak ömrümü tamamlardım.


Şenol YAZICI: Devlet de sanki daha bir babaymış o yıllarda, değil mi?

Mevlüt GÜNDOĞDU: Yoksulluk çok yaygın, vatandaşın gücü yetmiyor, zorunlu devlet devreye giriyor. O zamanlar şöyle bir sistem vardı, öğretmen okulları 32 taneydi tüm ülkede. Bu okullardan belli bir not ortalamasını tutturan başarılı öğrencilerden bir iki tanesi seçilir Ankara, İstanbul, İzmir Yüksek Öğretmen Okullarına gönderilirdi. Duyduğuma göre başka bir örneği Fransa'da varmış.


Bu öğrencilere tüm imkânlar harcanırdı. Kaloriferli okullar, salonlar, yeme içme, giyinme devletten. Bizlere biri eğitimci diğeri ilim adamı düşüncesi ile iki diploma veriliyordu.

Zaten ülkede 3 üniversite vardı Ankara, İstanbul, İzmir.

Övünerek söylemiyorum bu bir başarı öyküsüdür. Kimseye minnet etmeden haram yemeden, sadece devletin yardımıyla... Ama haketmeniz gereken bir yardım bu.


Kendi gayretimle beşer yıl ara ile 20 yıl Milli Eğitim Bakanlığının ders kitaplarından Geometri, Matematik kitaplarını yazdım. Ayrıca, 40'ı aşkın üniversiteye hazırlık konu anlatımlı kitaplar da yazdım

-Ankara günlerinde Mevlut GÜNDOĞDU-



Şenol YAZICI: Şu klip işine değin kısa da olsa, nasıl heves ettiniz, yoksa hep aklınızda mıydı? Müzikle ilgili bir alt yapınız var mıydı? Neler yaşayıp, neler hissettiniz? Çok masraflı bir iş olmalı, onlara harcama yaparken ne diyordunuz. 'Musafı kostel kemencesi için sattım' mı, yoksa yeterince çalıştım kazandım, şimdi sadece kendim için bir şeyler yapma zamanı... mı dediniz?

Mevlut GÜNDOĞDU: Tabi ki vardı müzikle ilgim. Sen de öğretmen okulu mezunusun bilirsin, öğretmen okulları o yıllarda bu ilgilere de yanıt verirdi. Mutlaka bir enstrüman çalardık, hatta ilgimiz varsa piyano bile çalmak mümkündü. Öğretmen okulu yıllarımda bağlama çalmaya ilgi duydum, kendi başıma öğrenmeye çalıştım.


Yüksek Öğretmen okuluna gittikten sonra ilgim devam etti, okulun bağlama takımında saz çalmaya başladım. Koromuzu zamanın Türk Halk müziği şefi Mustafa Geceyatmaz, Halk müziği sanatçısı Nurettin Camlıdağ gibi sanatçılar çalıştırırdı.


Emekli olunca hobi olarak müzikle ilgilendim klipler yaptım. Herhalde toplam sayısı 35-40 gibi... Kliplerin hepsi Karadeniz kanallarında yayımlandı: Kaçkar Tv, Mavi Karadeniz Tv, Karadeniz Tv, Samsun Haber Tv...vs


Şenol YAZICI: Düşünüyorum da bu hobi size pahalıya patlıyordur, çok masraflı bir iş olmalı. Aileniz nasıl bakıyor bu ilginize.

Mevlut GÜNDOĞDU: Masraflı iş... Ne var ki bunun bir hovardalık olmadığını, yaşamımı zenginleştirmek için bir yol olduğunu, ayrıca hak ettiğimi düşünüyorum. Yoktan var ettiğim bir hayat ve muhtaç değiliz kimseye. Bu kadarı da olsun artık, diyorlardır. Hatta benim kendime ürettiğim bu meşguliyetten mutlu olup alkışlıyorlar.

Biliyor musunuz arada aile boyu kliplerde yer aldığımız da oluyor, keyif alıyoruz.

*


*Kliplerimin hemen hepsi internette YouTube'de ve Facebook sayfamda adımla yer alıyor.


Şenol YAZICI: Teşekkür ederiz Mevlüt GÜNDOĞDU, görünen ömür uzatan yeni uğraşınızda başarılar dileriz.

Mevlut GÜNDOĞDU: Ben teşekkür eder, maviADA'ya iyi yolculuklar dilerim.

117 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/682
bottom of page