top of page

İlişkiler Üzerine



İnsanın kendi eğilimlerine ve mizacına gereğinden fazla bağlanmaması gerekir. Bizim asıl niteliğimiz çeşitli durumlara uyum sağlamayı bilmemizdir. Zorunluluk yüzünden bir tek var oluş şekline bağlı kalmak ve boyun eğmek var olmaktır ama yaşamak değildir. En güzel ruhlar en fazla çeşitlilik ve esnekliğin en güzel örneklerinden biridir:


''Yaptığı her işe o kadar iyi uyum sağlardı ki görenler sadece o işi yapmak için doğduğunu söylerlerdi.'' (Titus Livius)



Eğer kendimi istediğim gibi şekillendirme gücüm olsaydı, ne kadar güzel olursa olsun kopamayacağım kadar bağlanmak isteyeceğim bir yaşam tarzım olmazdı. Hayat değişken, düzensiz ve çok biçimli bir harekettir. İnsanın sürekli olarak kendini izlemesi ve onları değiştiremeyecek, kendinden kopartamayacak kadar eğilimlerinin mahkumu olması kendinin efendisi değil kölesi olması demektir. Bunları söylememin nedeni zihnimin sebep olduğu sıkıntılardan kendimi kolayca sıyıramamamdır. Çünkü zihnim onu meşgul eden konulara kendini tamamen vermeden vakit geçiremiyor. Üzerinde durduğu konu ne kadar hafif olursa olsun onu kendi isteğiyle büyütüyor ve tüm gücünü bu konu için kullanacak şekilde çalışıyor. İşte bu yüzden zihnimin işsiz kalması benim için çok can sıkıcı bir durum, sağlığıma zarar veriyor. Genelde insan zihni uyuşukluğunu gidermek ve alıştırma yapmak için dışarıdan gelecek bir konuya ihtiyaç duyar. Bense daha çok, dinlenmek ve sakinleşmek için başka konulara başvururum.


''Tembelliğin verdiği kusurlar çalışmakla düzeltilmelidir.'' (Seneca)


Zihnin en temel çalışması, kendini en çok adadığı konu kendi üzerine yaptığı çalışmadır ve kitaplar da onu bu yoldan uzaklaştırmaya yarayan uğraşlardır. İnsan, aklına gelen ilk düşünceyle harekete geçer, kavrama gücünü her yönde kullanmaya başlar; düşünceyi güçlendirmeye çalışır, zayıflatır, düzene göre kendini değiştirir. Yeteneklerini kendi başına uyandırabilir. Doğa ona diğer her şeye olduğu gibi, meşgul olması için yeterince malzeme, düşünmesi ve sorgulaması için yeterince konu vermiştir.



Düşünmek, kendini incelemeyi ve kendini bu göreve bütünüyle adamayı bilenler için çok önemli ve zengin bir çalışmadır. Zihnimi doldurmaktansa onu kendi kendime işlemeyi tercih ederim. Ruhumuz için düşünmekten daha zevk verici bir iş yoktur öyle ki bazı insanlar bunu tek işleri haline getirmişlerdir.


''Çünkü onlar için yaşamak düşünmektir.'' (Cicero)


Doğa da bunu insana verdiği ayrıcalıkla destekler. Bu kadar uzun süre yapabileceğimiz, bu kadar kolayca ve çabucak alışabileceğimiz ve bağlanabileceğimiz başka hiçbir faaliyet yoktur. ''Düşünmek Tanrıların işidir.'' diyor Aristo.



Okumak değişik konular sunarak düşüncemi daha çok uyandırmaya yarayan bir uğraş; hafızamı değil yargılama gücümü çalıştırıyor. Güçlü ve canlı olmayıp da ilgimi çeken çok az konu var. İncelik ve güzellik beni ciddiyet ve derinlik kadar, hatta daha fazla doyurup meşgul ediyor. Diğer bütün sohbetlerde neredeyse uyukluyorum, dikkatimi konuya veremiyorum. Yavan ve çelişkili bir konuşmanın ortasında bir çocuğa bile yakışmayacak derecede gülünç, aptalca ve içi boş cevaplar verdiğim oluyor ya da inatçı bir sessizliğe bürünüp daha kaba, daha anlayışsız oluyorum.



Konumuz devam edelim. Sanırım bu seçici doğam insanlarla ilişkimi zorlaştırıyor çünkü onları özenle seçmeliyim ve aynı zamanda bu doğam yüzünden günlük yaşamımda beceriksizleşiyorum. Halktan insanlarla ilişki içindeyiz, onlarla yaşıyoruz. Eğer onlarla ahbaplık etmek bizi rahatsız ediyorsa, basit ve sıradan zihinlerin seviyesine inmek hoşumuza gitmiyorsa ki bu zihinler genellikle en zeki zihinler kadar düzenlidir ve ortak aptallıklara uyum sağlamayan insanlar can sıkıcıdır, o halde artık ne kendi işlerimizle ne de başkalarının işleriyle ilgilenebiliriz çünkü kamusal işlerde, özel işlerde de olduğu gibi işimiz hep bu insanlara düşer.



Tanrım! Arzularını kendi gücüyle sınırlayan akıl ne büyük bir iş yapmış olur! ''Yapabileceğini yap,'' sözü Sokrates'in en beğendiğim sözüdür ve bence daha yararlı bir bilgi yoktur. Gerçekten de arzularımızı yönlendirmeyi bilmeli ve ulaşılması en kolay, en rahat şeyleri istemeliyiz.



Toplum içindeki davranışlarımın soğukluğu birçok insanın beni hoş karşılamasını engelledi. Davranışlarımı başka türlü, belki de en kötü anlamıyla yorumlamaları affedilir bir şey.



Zevk aldığım ilişkilere içtenlikle bağlanır, nitelikli arkadaşlıklarımı korumayı ve onlarla beraberken kendim gibi olmayı çok iyi beceririm. Ama sıradan arkadaşlıklarda biraz daha soğuk bir tavır sergilerim, sohbetim de daha verimsizdir. Gençliğimde kaderim eşsiz ve kusursuz bir arkadaşlık yaşamama izin verdi. Öyle ki bu arkadaşlık yüzünden diğer ilişkilerimden gerçekten soğudum.



Platon'un şu tavsiyesini hiç sevmiyorum:


''Hizmetçilerine karşı her zaman otoriter ol. Kadınıyla da erkeğiyle de samimi olmadan, şakalaşmadan konuş.''


Talihin verdiği ayrıcalıklara bu kadar önem vermenin adaletsiz ve insanlık dışı olduğunu düşünüyorum. Efendiler ve hizmetçiler arasındaki eşitsizliği daha az hoş gören toplumları da adil bulmuyorum.



Yürekli Spartalılar savaş sırasında çılgınlığa kapılmamak ve duygularını yatıştırabilmek için yumuşak ve sakin bir müzik dinlemek isterlermiş. Oysa diğer halklar bu tür durumlarda askerlerin cesaretini iyice güçlendirmek ve ortaya çıkartmak için şiddetli ve keskin eserler kullanırlar. Bunun gibi, biz de zihinsel çalışmalar yaparken alışkanlıklarımızın tersine, ateşliliğe ve taşkınlığa değil, soğukluğa ve sakinliğe ihtiyaç duyarız. Ve özellikle, bilmeyenler arasında bilen kişi olduğunu göstermek ve kesin tavırlarla konuşmak yerine aptalı oynamak daha iyidir. Birlikte olduğunuz kişilerin seviyesine inin, gerektiğinde cahil biri gibi davranın. İnceliği ve gücü bir yana bırakın; sıradan ilişkilerde sıradan yolları kullanmak yeterlidir. Hatta gerekirse yerde sürünün.



Kendi içlerine dönük, diğerlerine pek az açılan insanlar vardır. Benim asıl kişiliğimse iletişime yatkın, dışa dönük bir kişiliktir; kendimi gösterir, ifade eder, doğal olarak da arkadaşlık ararım. Sevdiğim ve tavsiye ettiğim yalnızlıkla ise, duygularım ve düşüncelerimle baş başa kalma ve dışarıdan gelen bütün dertleri ve zorlukları reddedip adımlarımı değil, arzularımı ve kaygılarımı sınırlandırma durumunu kastediyorum. Evde yalnız kaldığım zamanlarda devlet ve dünya işlerine karşı daha istekli oluyorum. Louvre'da, kalabalığın arasında içime çekiliyor, kendi düşüncelerimin içinde kayboluyorum. Saygının ve ölçülü olmanın zorunlu olduğu yerlerde olduğu kadar hiçbir yerde kendi kendime konuştuğumu, delice düşüncelere kapıldığımı hatırlamıyorum. Beni güldüren insanların aptallığı değil, bilgeliği oluyor. Saray kalabalığının hareketliliğine düşman değilim, hayatımın bir kısmını oralarda geçirdim. Zaman zaman, canım da isterse, bu tür cümbüşlere katılmayı seviyorum. Ama nezaket kuralları ve yapmacık incelikler kendi evimde bile beni mecburen yalnızlığa itiyor. Kendim ve başkaları için alışılmadık bir özgürlük istiyorum: Törensel davranışlardan ve can sıkıcı nezaket kurallarından vazgeçilsin (ah sıkıcı ve bayağı gelenekler!). Herkes istediği gibi davransın ve isterse düşüncelere dalsın. Mesela ben bazen misafirlerimi rahatsız etmeden sessiz kalıp içime kapanıyorum.


MONTAİGNE


Denemeler

38 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


1/684
bottom of page