top of page
Yazarın fotoğrafıFadime Y.KAROĞLU

İÇ BURKAN ANILARDAN

Havanın yoğun sıcaklığı ve neminden, aceleyle geçirdiğim penye tişört ile keten pantolonum üzerime yapışmıştı. Boncuk boncuk ter süzülüyordu alnımdan. Gölgede bile cehennem gibi sıcaktı.

Pişirmek için doğradığım taze fasulyeleri; aldığım telefonla olduğu yerde bırakmış, palas pandıras hastanenin yolunu tutmuştum. Nedeni bir türlü anlaşılamayan sancılarla kıvranan sevgili kardeşimi , bir an önce doktorların emin ellerine teslim etmekten başka düşüncem yoktu. Kardeşimin, acılarına ortak olmaya çalışıyor, onunla birlikte sancı çekiyordum adeta.

Komplike bir durum söz konusu, iç kanama olabilir, yalancı gebeliğe son vermek gerekecek!.. Ancak burada yapacak bir şey yok. Acilen, tam teşekküllü bir doğum evine, göndermemiz uygun olur, demişti doktorlar.

Onca zaman çocuk hasretiyle yanıp, tutuşan kardeşi sonunda gebe olduğunu öğrenmiş, koşarak yakınlarıyla paylaşmak istemişti bu mutlu haberi. Nereden bilebilirdi? Şimdi, akıttığı gözyaşları , canını yakan sancılardan değil, salt hiç kavuşamayacak olduğunu düşündüğü bebeği içindi.

Ne zaman acı acı bağıran ambulans sesi duysam, yüreğim burkulur; tanımadığım o insanların biran önce sağlıklarına kavuşmaları için dualar ederdim. Deprem sonrası günlerce devam eden ambulans sesleri ne çok içimi acıtmıştı o kıyamet günlerinde. Yıllar geçmişti üzerinden. Yalnız ambulans sesleriydi aklımda kalan.

İlk defa bir ambulansa, yakınımla birlikte binmenin buruk, şaşkınlığı içinde o günleri anımsadım. Acaba, birileri de, şimdi siren sesini duyunca bizim için acı duyup, dua ediyorlar mıydı , kim bilir?

Kardeşimi bir süre hastanede gözetimde tutmaları gerektiği sonucu çıkıyordu. Çünkü inanılmaz bir şekilde direniyordu, vücudu.Yanına refakatçi alınmıyor, sadece telefonla görüştürüyorlardı. Beklemekten başka yapacak bir şey yoktu. Hastanenin giriş katındaki bekleme salonunda diğer hasta yakınlarıyla birlikte bekleyecektim, çaresiz.

Bekleme salonundaki bordo koltuklardan birinde otururken; ne çok gebe , doğuran kadın var, diye geçirdim içimden. Beri tarafta başka hastanelerin onkoloji bölümlerinde de ölümü bekleyen veya ölen insanların olduğunu… Bir taraftan yeni doğanlar, diğer yanda başka dünyalara göçen insanlar… İçim daraldı.

Sabaha kadar süren yoğun trafikle gözümü dahi kırpmamıştım. Ne öyküler dinledim diğer hasta yakınlarından. Çocuk kaçırma olaylarından tutunda, çocuğun cinsiyetini kabullenmeyen babalara kadar. Gece geç saatlerde uykuya direnemeyip, usananlar, koltuk üstünde şekerleme yapıyorlardı. O ara üç dört koltuğa birden ,boylu boyunca uzanan bir delikanlıya takıldı, gözlerim. Uyuyordu resmen. Zavallı , diye geçirdi içinden, beklerken uyuya kalmış.

Gün ışımış, doktor, hemşire ve diğer görevliler nöbet değiştirmek için hazırlık yapmaya başlamışlardı bile. Gece boyunca, çay kahve, yiyecek servisi için açık bulunan kafeteryada da vardiya değişmişti. Gidip kendime bir fincan acı kahve söyledim, uykum dağılsın diye. Yeni bir gelişme yoktu kardeşimin sağlık durumuyla ilgili.

…Akşam karanlığı çökmüş, uykusuz vücudumun ağırlığı bir kat daha artmış, çedeneye dönen gözlerim iyice büzülmüştü. Bekleme salonundaki koltuklardan birine yavaşça iliştim. İçim geçmişti.

Zikir çeker gibi tempolu, yükselen sesle ayıldım. Dün akşam koltuklarda uyuyan delikanlıydı bu. Elindeki kasetin iç kapağından çıkardığı, pek tanıdık şarkı sözlerine benzetemediği; ilahiye benzer sözleri, yüksek sesli, heceler gibi bozuk Türkçe ile okudukça şevkleniyordu. Bir ara diğer hasta yakınlarından birinin uyarısına rağmen, sesinin temposunu düşürmemiş devam ediyor, arada bir de kafasını kaldırıp: -“ne güzel değil mi?” diye onay istiyordu, etrafından.

Delikanlının az ilerisinde ,üstü başı kir içinde, yaşça küçük bir çocuk daha ayakkabılarını çıkarmış sandalyelere kıvrılmıştı. Onun karşısında da hafif topluca bir kadın uyuyordu.

Etrafa şöyle bir göz daha attım. Bunların çoğunun hasta bekler gibi bir hali yoktu.

Tuhaf bir şeyler oluyordu sanki. Yerimden kalkıp, kalan zamanını geçirmek için, çekirdek çitleyen, nöbetçi hemşirenin, yanına doğru yürürken aklıma takılanı sormak için yanaştım:

-“ Burada hasta bekliyormuş gibi gündüz kaybolup, gece uyumaya gelen, bir genç var, sizde fark ettiniz mi? “

Hemşire, hiç istifini bozmadan, çok sıradan bir şeymiş gibi:

-Ooo hoo!.. biri mi?... birileri desen daha doğru olur. Ailece kalmaya, geliyorlar çoluk çocuk…

Söz bulamayarak:

-Yaa!.. diyebildim.

İçim kanayarak, bunca yoksulluğa rağmen yine de ne çok çocuk doğuyor, diye düşündüm.

Kardeşim çocuğunu kaybetti. Artık bebekten geçmiş, bir zehirlenme olasılığıyla korku içinde birkaç gün beklemiştik. Allah’tan genç kadının güçlü bedeni en az yıkımla aştı olayı. Eve dönerken bir yanımız kırık, bir yanımız mutluydu. İnsan yaşadıkça hala umut vardı. Belki bir sonrakinde…


32 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page