top of page
Yazarın fotoğrafıNurten B. AKSOY

İstanbul'un Kuşları

Güncelleme tarihi: 24 Nis

Nurten B. AKSOY

*

Bir kuştu,

Allı allı bir kuş.

Her tüyüne bir çiçek bağladılar

Uçmadı o.

Bir kuştu,

Mavili mavili bir kuş.

Her tüyüne bir boncuk bağladılar

Uçmadı o.

Bir kuştu,

Yeşilli yeşilli bir kuş.

Her tüyüne bir çocuk kordelası bağladılar

Uçtu o...


Çocuk Kuş - F. Hüsnü Dağlarca


Uzun zamandır kuşları izliyorum, daha doğrusu İstanbul'un kuşlarını izliyorum... Evde, balkonda, sokakta, sahilde, vapurda... çeşit çeşit kuşlar... Birbirinden güzel ve gizemli kuşlar; kargalar, martılar, serçeler, karabataklar, güvercinler ve sığırcıklar... Tabii ki bir kuş bilimcisi değilim ama galiba boş gezenin boş kalfası emekli bir öğretmen olduğumdan yapıyorum bunu.


Şöyle bir gerilere gidip düşündüm; ben sarı sıcak iklimlerin toprağında doğdum, orada geçirdiğim çocukluğumun ilk yıllarından, Mardin'den hangi kuşları hatırlıyorum diye düşündüm, aklıma sadece güvercinler geldi. Beyaz, paçalı, kırçıllı güvercinler... takla atan, özel olarak yetiştirilen marifetli güvercinler. Başka da bir kuş gelmedi aklıma Mardin'den, belki bir de o minicik serçeler vardı...

...Çözülen bir demetten indiler birer birer,

Bırak, yorgun başları bu taşlarda uyusun. Tutuşmuş ruhlarına bir damla gözyaşı sun,

Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler…


Sebil ve Güvercinler-Z. Osman Saba


Mardin'den sonraki yaşamım hep sahil şehirlerinde geçti, hep denize çok yakın yaşadım... Önce İstanbul, sonra Fatsa, sonra Antalya ve yine, yeniden İstanbul... İstanbul'da ilk ayak bastığım yer Haydarpaşa Garı ve vapurla ilk yolculuk... Denizin üstünde kanat çırpıp süzülen bembeyaz martılar.... Küçük bir çocuk olarak o yaşlarda güzellikleriyle ilgimi çeken, ilk kez gördüğüm kuşlar...


Daha sonra her kış balkonumuzdaki odunların üstüne gelip yuva kuran ve yumurtlayan kumrular... O minicik çirkin yavruların palazlanıp çırpınmalarını ve yuvadan uçmalarını izler, guguguk, guguguk diyen nameli seslerini dinlerdim çocukken büyük bir merakla ve çocuksu sevgimle... Sonra büyüdüm, hayata atıldım, iş güç, çoluk çocuk derken o gailenin arasında ne kuşları düşünebildim ne de onları fark ettim.

İstanbul'dan sonraki denizli şehrim, maviyle yeşilin kucaklaştığı Fatsa. Fındığı ve hamsisiyle meşhur şirin bir sahil kasabası; doğal olarak deniz ve balığın olduğu yerde martılar da vardı tabii ki. Balıkla beslenen, kocaman bembeyaz martılar, ama sadece sahilde uçarlardı bu kuşlar, seslerini ise hiç hatırlamıyorum.


Sonra Antalya... Akdeniz'in incisi... Ama şehrin içinde uçan martıya rastlamazsınız orada da, martılar sadece Yat Limanının yakınlarında ve deniz kenarında uçarlar, seslerini duymazsınız, ya da ben duymuyordum, hayat kavgasının, gürültüsünün içinde, kim bilir...

Yıllar sonra tekrar İstanbul'a döndüğümde oturduğumuz ilk ev Üsküdar'ın tepelerinde, Bağlarbaşı semtindeydi. İstanbul'a gelişimizin ilk günlerinde, geceleri uykumdan çocuk çığlıklarıyla uyanırdım korkuyla... Biraz dikkat edip izlediğimde ise bu seslerin çocuk çığlığı değil martıların çığlıkları olduğunu fark ettim, denizden hayli uzak bu semtte evlerin çatılarındaki martıları görünce de şaşkınlığım arttı; bunların burada ne işi var, diyerek.


Bir zamanlar Alfred Hitchcock'un başyapıtlarından biri olan KUŞLAR filminde, kuzgunlar ve martıların bir sahil kentine saldırışlarını izlemiştim korkuyla, işte o çığlık çığlığa evin üstünde uçan martılar ilk günlerde hep o filmi getirmişti aklıma ve hayli ürkütmüşlerdi beni, tabii zamanla her şeye alıştığımız gibi o seslere de alıştım.


Sonra emeklilik günleri geldi çattı. Kendimle baş başa kaldığım günler; küçük İstanbul turları, vapur yolculukları... Artık martıların sesleri eskisi gibi çirkin gelmiyor, onlar İstanbul'un her yerinde; deniz kenarında, evlerin çatısında, bahçelerde, tepelerde... Bazen kediler yesin diye bahçeye attığım yiyecekleri martılar pike yaparak kapıp kaçıyorlar, kedileri korkutup kovalayarak. Bazen de sizi ziyarete bile geliyorlar evinizin penceresine kadar. Örneğin; karşı apartmanda oturan yaşlı bir amcanın her sabah penceresine gelip onun verdiği yemekleri yiyen martıyı gıpta ve şaşkınlıkla izliyorum her gün...


Dedim ya, kuşları izliyorum... mesela kargalar; çirkin sesli, kapkara ama bir o kadar da akıllı kuşlar, bir yerlerden aşırdıkları cevizleri, fındıkları getirip balkonumdaki saksılara saklıyorlar, sanırım kötü günlerde kullanmak için (!) Hatta geçen kış günlerinin birinde o kara kargalardan birinin tacizine bile uğradım. Kafama pike yapıp çarptıktan sonra yandaki duvara konan kargaya; "Ne istedin benden şaşkın karga" deyip sitem ettiğimde uçup bir kez daha kafama saldırdığını hala korku ve buruk bir tebessümle hatırlıyorum, onların aklına şaşarak.

Sonra gökyüzünde bulutların arasında küme küme uçuşan sığırcıkları izliyorum, yorulduklarında dizi dizi sıralanıyorlar balkon demirlerine, çatı kenarlarına, nefeslenmek için... Serçeler geliyor her gün, camımın önüne koyduğum kırıntıları yemek için, kışın soğuk günlerinde arkadaş oluyorlar bana. Güvercinler ise hantal mı hantal, uçmaya üşeniyorlar sanki ve ayaklarınızın arasında pervasızca dolanıp duruyorlar.


Ama en güzelleri ve en sevdiklerim martılar... Özellikle de küçücük, yavru martılar... Vapurla karşıya geçerken, martıların vapurları izleyişi öylesine muhteşem bir görüntü oluşturuyor ki izlemelere doyamıyorsunuz, hele bir de simidinizi onlarla paylaşırsanız... Özellikle soğuk havalarda sahilde suların üstünde süzülüşleri, yanlarında çırpınarak suya dalıp çıkan karabataklara hava atışları, nasıl da güzel nasıl da gizemli...


Bu kuşların her biri birer doğa harikası, hepsi İstanbul'un süsü ve güzelliği... Ama biz insanoğlu ne yazık ki onlar kadar vefalı ve sevecen değiliz. Bazı geceler martıların, kargaların korkuyla ve çığlık çığlığa "ah edip kanat çırptıklarını" duyuyorum içim acıyarak... Sonra dışarı çıkıp baktığımda kendinden habersiz bir avuç magandanın havai fişeklerle eğlendiğini görüyorum ve lanet ediyorum doğayı katleden bu canavarlara...


Martılar ah eder, çırparlar kanat

Deryalar açılır, kat kat

Gayri beklemeye kalmadı tâkat

Görünsün karşıdan İstanbul şehri...


N. Hikmet


Fotoğraflar: Nurten B. AKSOY

129 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page