top of page
Yazarın fotoğrafımaviADA

HARBİYE CENGAVERİ




Güney illerini hep merak etmişimdir. Dernek başkanımız kültürel bir etkinlik için Hatay’a gideceğimizi söylediğinde sevindim. Hatay’a indiğimizde Amik Gölü ve Ovasının havaalanı olduğunu, Asi Nehri’nin asiliğinden eser kalmadığını gördükten sonra yöresel yemekler ve esirgenmeyen dostluklarla avunup kapalı çarşılarda dolaştık. Meşhur tatlılar, acı salçalar, defne sabunları satın alındı. Herkes çok yorulduğundan Harbiye’deki otelimize dönme kararı verildi. Kapalı çarşıdan çıkıp çevredekilere minibüse nereden binebileceğimizi sorduk. Tarif edilen cadde üzerinde ikişer üçerli gruplar halinde ilerlemeye başladık. Gruplardakiler satın aldıklarıyla ilgili fiyat karşılaştırmaları ve yorumlar yapıyorlardı.


Minibüse bineceğimiz Kurtuluş durağına geldiğimizde herkes sıcaktan iyice bunalmıştı. Durakta 3-5 kişi bekliyor. Bir minibüs geliyor. Oldukça yeni ve büyükçe. Duraktaki hanım bu minibüsün başka bir yere gideceğini söylüyor. Bu durum bir kez daha yineleniyor. Hanım, Harbiye minibüsünün birazdan geleceğini söylüyor. Herkes sabırsızlanıyor. Biraz sonra Harbiye cengaveri görünüyor. Çok yaşlı bir pejo. Adeta dökülüyor. Hararet yaptığından önde radyatörün koruyucusu çıkarılmış. Simsiyah radyatör minibüse acayip, anlatılamayan bir görüntü kazandırmış. Grubumuz kalabalık olduğu için hanım arkadaşlar binmek istemiyor. Erkeklerin “Sıcakta beklemeyelim, sıkışırız. Hadi!” sözleri üzerine biniyoruz. Erkekler ayakta, hanımlar oturuyor. Şoför hareket ediyor. Kapıyı yavaşça kapatmamızı söylüyor. Şehrimizde minibüs kapılarının şoförün önündeki düğmeden açılıp kapatıldığını düşünerek şoförün isteğini yadırgıyoruz. Motor hırlaya hırlaya yol alıyoruz. On kişi olduğumuzu söyleyip şoföre yirmi beş lira uzatıyorum. Parayı uzunca bir süre elinde tutuyor. Acaba üste para mı isteyecek yoksa para üstü mü verecek diye düşünüyorum. Nihayet yirmi lirayı cebine, beş lirayı önündeki kutuya koyuyor. Şoförün yanındaki iri yarı adam yüksek sesle arapça bir şeyler söylüyor. Şoför bazen başıyla, bazen eliyle müdahil oluyor. Bazen de arapça konuşuyor. Durakta bekleyenleri görünce sinyal minyal vermeden durağa yanaşıyor. İnen ve binenler oluyor. Boşalan ikili koltuğa oturuyorum. Bir durak sonra iki çocuğuyla bir hanım biniyor. Yerimi ona veriyorum. Oturuyor. Çocuklarını yanına sıkıştırıyor. Sonra benim yaşımdan rahatsız olmuş olacak ki çocukları kaldırıp benim oturmamı istiyor. Kendisine rahatça oturmasını söylüyorum. Şoför sıcaktan iyice bunalmış. Araçta klima yok ya da çalışmıyor. Yüzünü saçsız başını ter basıyor. Konsoldaki küçük yeşil havluyla önce yüzünü sonra başını siliyor. Bez kir içinde. Eski kamyon, otobüs şoförleri gözümün önüne geldi. Onların bezleri de hem arabalarını, hem ellerini hem de yüzerini silmek içindi. Yanımda ayakta duran Necla arkadaşla göz göze geliyoruz. Hafiften gülümsüyoruz. Minibüs sağa sola yalpalayarak ilerliyor. Yol çalışması yapılan yere geliyoruz. Gidiş-geliş aynı yolda. Belli ki direksiyonda boşluk var. Şoför habire direksiyon çeviriyor. Sanki keskin virajlı dağ yolundayız. Ani fren yapınca koltuklar öne doğru kalkıyor, sonra iniyor. Kalabalıktan, sıcaktan, külüstürden iyice bunalmışken otele yaklaştığımızı farkediyorum. Otelin önünde iniyoruz. Hatay’ın en önemli semtinin hattında böyle araçların çalıştırılmasına şaşıyor, Harbiye cengaverini uğurluyorum.



Fuat ÖZGEN

Etiketler:

28 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page