top of page
Yazarın fotoğrafıNurten B. AKSOY

Harbi Konuşan Bir Şair

Güncelleme tarihi: 12 Ağu 2022


Öz Geçmişim

Ben ömrümce muhalif yaşadım.

Devletçe de menfi bir TİP sayıldım

Onun için kan grubum

RH NEGATİF


Bu dizeler Can Yücel’in yaşamının özetidir sanki. 'Küfür etme özgürlüğü'ne sahip çıkarak, 'Türkiye’deki insanların tek özgürlüğü olan küfrü ele vermemek lazım, sahip çıkmak lazım!' diyerek 'harbi konuşmak'tan söz eder. ‘To be or not to be’ sözünü ‘Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin’ şeklinde çeviren, şiirin Can Babası bazen sivri dilli, bazen küfürbaz ama bir o kadar da sevgi doludur. Ağustos ayı, O’nun hem doğduğu hem de yaşama veda ettiği ay...


Can Yücel, 21 Ağustos 1926 tarihinde ikiz kardeşi Canan ile İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Gülsüm Refika Hanım, babası ise eğitimci bir yazar ve ileriki yıllarda da genç cumhuriyetin milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel’dir. Can Yücel, kız kardeşi Canan ile birlikte Boğaziçi İlkokulu’na gider, ama kardeşiyle devamlı kavga halinde olduğu için aile çözümü Can’ı yatılı okula yollamakta bulur. Okulda Latince öğrenir, Nâzım okurlar. Sınıf arkadaşlarından biri de Gazi Yaşargil’dir. Birlikte yurtdışında okuma hayalleri kurdukları ve bu amaç uğruna harçlıklarını biriktirdikleri can dostu Gazi. "Can Yücel yerine bana burs verildiği çok söyleniyor” diyerek şöyle anlatır o günleri…


“Ama ne bana burs verildi ne de Can’a. Hasan Âli Yücel, Temmuz 1943’te yanıma gelerek ‘Gazi Bey, Can bana söyledi Viyana’ya gitmeye karar vermişsiniz. Ben de Can’ı İngiltere’ye göndereceğim. Lütfen onu ikna edin’ dedi. Ben de ikna ettim, yol gösterdim sadece. Ama ikimize de burs verilmedi. İkimiz de ailemizin imkânlarıyla yurtdışına çıktık. Can çok iyi arkadaşımdı.” Lise bittiğinde Hasan Âli Yücel oğlunu Nazi Almanyası’na göndermek istemediği için Gazi Yaşargil yurtdışına tek başına gider, Can Yücel ise kendisi için harçlıklarından biriktirdiği parasını arkadaşına verir.


El Tutuşa Tutuşa


Ne kadar çok elimiz varmış meğer

İlkin, senin elinle tutuşan benimki

Sonra çocuklarınki

Gençlerinki

Tekel işçilerininki

Sonra, ellerin elleri…

Ne kadar çok elimiz oldu, baksana

Tutuşa tutuşa

Bir orman yangını gibi

Can Yücel bir süre Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Alman filolojisi okur. Üniversitede sol kanatta yerini alır ve Dil-Tarihteki İlerici Gençler Derneği’ne üye olur. Bunlar Hasan Âli Yücel’in kulağına gidince Can Yücel’e Cambridge yolu açılır. Çünkü 1946’da Türkiye’nin çok partili düzene geçmesiyle birlikte Can Yücel’in muhalifliği daha somut bir kimliğe bürünür. Uzun süre Fransa ve İngiltere’de yaşar. 1953’te yurda döndüğünde Kore Savaşı’na katılan Türk birliğinde askerliğini tamamlar. Londra’da BBC’nin Türkçe bölümünde spikerlik yapar. 1963’te Türkiye’ye döndükten sonra Marmaris’te bir süre turist rehberi olarak çalışır. Ardından İstanbul’a yerleşip bağımsız çevirmen ve şair olarak yaşamını sürdürür.


12 Mart döneminde Che Guevara’nın “Gerilla Harbi” ile “İnsan ve Sosyalizm” kitaplarının çevirisi nedeniyle 15 yıl hapis cezasına mahkûm edilir. 1974 affıyla özgürlüğüne kavuşur. İstanbul’da Vatan, Demokrat ve Söz gazetelerinde köşe yazıları yazar. Önce İzmir’e oradan da Muğla’nın Datça ilçesine taşınır. 12 Ağustos 1999′da burada yaşamını yitirir.


Can Yücel, edebiyata şiirle başlar. Çeşitli dergilerde yayımlanan şiirlerini 1950′de basılan ilk şiir kitabı “Yazma”da toplar. Bu kitabın ardından uzun süre biçim arayışlarıyla uğraşır. İlk şiirlerinde uyaklı söyleyiş, coşkulu anlatım, geleceğe umut ve güvenle bakış belirgin özellikleridir. 1973′te basılan ikinci şiir kitabı 'Sevgi Duvarı'nda imge-sözcük-anlam üçlüsünün birbiriyle dengelendiği insan-doğa ilişkilerini konu alan şiirleri dikkat çeker.


Kara mizah ögeleri taşıyan siyasal içerikli bazı şiirlerinde tarihsel ve günlük olayları iç içe işler. 1974′te çıkan üçüncü kitabı “Bir Siyasinin Şiirleri” önceki dönemlerin bileşkesi olur. Bu şiirlerde cezaevinden dışarıya dönük gözlemlerini, izlenimlerini, duygu ve düşüncelerini yansıtır. Hiciv gücü ve sözcük oyunlarıyla eriştiği dil ustalığı, geniş kültürüyle beslenen şiirini yeni boyutlara ulaştırır. Halk ağzı ve türküleri ile deyişlerinden de yararlanır. Şiirin yanı sıra tiyatro oyunları da çevirir. 12 Eylül sonrasında müstehcen olduğu iddiasıyla “Rengâhenk” adlı kitabı toplatılır.


“Avuçlarındaki ter kokusunu özlediği” karısı Güler Yücel’le 1956 yılında evlenir. Bir mülakatında Güler Yücel’den “Pek severim karımı haa! Babam bana, ‘sen tek karıyla yaşamaya mahkumsun’ derdi. Güler’le yaşıyorum. Çok da seviyorum canımın içini” sözleriyle bahseder. Can Yücel o dönülmez yolculuğa çıkana değin ömürlerinin 43 yılını birlikte geçirirler. 1973 yılında evliliğe bakışını şu sözlerle anlatır: “Evlilik , inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için.


17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum aynı zamanda da… Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belki de kuruma inanmamaktan geçiyor. Evliliği toplumun dayattığı şekilde yaşamamaktan… Nedir bu dayatmalar? Erkeğin muhakkak kadından yaşça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi… Olmaz, yürümez diyor toplum… Erkek yaşça büyük olmalı ki, kadına ‘höt’ dediğinde oturmalı kadın… Ya da yumuşatıyorlar; efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük olmalıymış yaşı… Eğitimde de böyle… Kadının çok okumuşu bilmiş olurmuş, evde kalmakmış layığı! Eşim benden 2 yaş büyük; ne ‘höt’ dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü… Yıllar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti.

– ‘Ooo Can Bey kapmışsınız çıtırı’ esprilerine muhatap dahi oldum.


Eşim 3 üniversite bitirdi; ben bi taneyi 9 senede bitirdim… Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım…”


Küçük Kızım Su’ya

Bir derin uykudaydım ölümün içinden

Açtım ki gözlerimi

Bir suyun gölgesi gibi

Kendisi adeta bir suyun

Ayakucunda sen oturuyorsun

Şiir getirenlerin çok olsun çocuğum!


Üç çocuğu oldu Can ve Güler Yücel’in; kızları Güzel ve Su ile babasının adını verdiği oğlu Hasan Yücel. Kendi nasıl bakıyorsa hayata, çocuklarına da o ilhamı vermeye çalıştı. Çocukları için aşkı diledi, mutluluğu diledi; “Şiir getirenlerin çok olsun çocuğum!” diye ekledi.


Büyük Can Dedi ki


Kovalamayın beni yatağa

Hiç uykum yok

Daha lafınıza karışacağım

Ortalığı dağıtacağım

Televizyonu kapatacağım

Ayçiçeği resmi yapacağım daha

Başparmağıma şiir okuyacağım

Islık çalacağım

Daha çok işim var

Gecenizi karartacağım

Kütahya vazonuzu kıracağım

Vakitsiz yatırmayın beni

Daha çok erken


Ve bir gün 'Anne babadan kalma yarısı yaşanmış ömrü'nü tükettiğinden bu yana nice aşklara, nice isyanlara tercüman olan şiirler bırakır ardında Can Baba… Mezar taşlarına bile tahammül edemeyenlerin diyarında özlem ve saygıyla anıyoruz büyük şairi,

85 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page