top of page
1/2

HAFIZ AZİZ



Sabahattin Ali ile birlikte çıkardığı Markopaşa adlı mizah dergisindeki yazısı yüzünden yargılanan Aziz Nesin, 10 ay hapis ve üç ay on gün Bursa'da “emniyet-i umumiye nezareti (göz hapsinde tutulma)” cezasına çarptırılır. 1948 yılı Şubat ayında 4 ay sürgün olarak kalacağı Bursa'ya gelir.


Eşini ve iki küçük oğlunu ardında bırakmıştır, aklı onlardadır. Beş parasız olduğu için de iş aramaya karar verir.

"Sürgün" kitabında anlatır:

"...Bursa’da tanıştığım bir kitapçıya gittim.

-“İngilizce ders verilir” diye bir kağıda yazsam sizin dükkanın camına yapıştırsam nasıl olur?

-İş çıkmaz! dedi.

-Neden?

-Şimdi herkes İngilizce ders veriyor.

Manav dükkanlarından, berber dükkanlarına kadar bak, hepsinin camında “İngilizce ders verilir” diye kağıtlar asılı…

Ağaçlara, duvarlara bile kağıt asmışlar.

İngilizce dersi bu hızla giderse, ders verenler dersi alanlardan fazla olacak.

O zaman, Türkçe ders verenlere iş çıkacak.

En iyisi, siz Türkçe dersi verin.

Güldüm.

-Şaka değil, dedi “Eski Türkçe dersi verilir” diye bir kağıt asalım, bak kaç kişi gelecek.

Dediğini yaptık.

Bir hafta sonra dört öğrencim oldu.

Bunlar, dokuzla on üç yaş arasında çocuklardı.

Eski kitapları okumak isteyen gençlerden gelir sanmıştım, oysa çocuklar geldi.

Önce bir baba geldi.

-Kuran dersi verir misin? dedi.

Bu, hiç hesapta yoktu.

-Veririm, dedim

Adam, çocuğunu göndermeden önce, beni Kuran’dan bir sınava çekti.

Vaktiyle hafız olmanın bir zaman gelip yararını göreceğimi hiç ummamıştım.

Kuran öğrencileri birken iki, ikiyken üç oldu.

Her sabah Ulucami’ye gidiyoruz.

Öğrencilere Kuran dersini camide veriyorum.

Öğrenciler sekize çıkınca, başıma bir iş gelecek diye korkmaya başladım.

Çocuklarının iyi yetiştiğine memnun babalar birbirlerine haber veriyorlar.

Çocuklardan birinin babası, bigün, "Maaşallah, çok çabuk öğretiyorsunuz" dedi.

Bizim oğlana bir hoca ders veriyordu.

Oğlan bir yılda “Amme”ye gelemedi.

Durum iyi. Hani içimden, “Sürgünden sonra da Bursa’da kalsam, bu Kuran dersi hiç fena iş değilmiş” diye geçiriyorum.

Bir sabah yine Ulucami’de bekledim. Öğrencilerimden hiçbiri gelmedi.

Ertesi gün de gelmediler.

Camide tanış olduğum, müezzin ya da kayyum gibi biri vardı, ona nedenini sordum.

Kem küm ediyor, ağzından baklayı çıkarmıyor.

-Hastalanmışlardır, diyor.

-Salgın hastalığına tutulmadılar ya bunlar, hiçbiri gelmiyor.

Bir daha öğrencilerim gelmedi.

Sonradan öğrendim.

Öğrencilerimden birinin babasına, "Oğlunuza kim Kuran okutuyor, biliyor musunuz?" diye sormuşlar.

-Hafız Aziz, demiş.

-Hafız mı? Tam hafızı bulmuşsunuz maaşallah!

Ne olduğumuzu anlatmışlar.

Bunu bir gün, kahvede ahbap olduğum, ama benim kim olduğumu bilmeyen biri anlattı.

-Ah kardeşim ah, dedi, İstanbul’dan buraya sürgün ediyorlarmış, burada hafızız diye ortaya çıkıyorlarmış. Bu heriflerin girmediği kılıf yok..

Az kaldı ben de çocuğumu gönderecektim. Öyle de güzel, çabuk öğretiyormuş ki..

Az kaldı çocuğu zehirletecektik..



Böyle birinin Ulucami’de hafızlık edeceği kimin aklına gelir?"

*

"Bursa'da Sürgün Günleri" Kitabından

...........

Aziz Nesin öldü, oğlu Ali Nesin profesör oldu.

Bütün mal varlığını kendi kurduğu, yetim çocukların çoğunlukta olduğu matematik köyüne hibe etti.

Ali Nesin'e bir röpörtajda "Babanız, mal varlığını sizin yerinize, matematik köyüne hibe etti, bu konuda düşünceniz nedir?" sorusuna,

-"Ben profesörüm ve aldığım maaş yeterli, babam doğrusunu yaptı" dedi



DERLEME: maviADA

KAYNAK: İNTERNET

Etiketler:

11 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Комментарии


1/682
bottom of page