top of page
Yazarın fotoğrafıNiyazi UYAR

GARİP BİR RÜYA

Güncelleme tarihi: 27 May 2022



Gördüğüm rüyaları hep unuturum ben, oysa ne verimli, ne ilginç rüyalarım vardır; kurgusal edebi bir metin gibidir.


Dün sabaha doğru gördüğüm rüyanın, sezonluk dizi filmlerden hiç farkı yoktu, anlatınca hak vereceksiniz bana. Unutmayayım diye uyandıktan sonra hiç uyumadım, sabaha kadar birkaç sefer tekrar ettim.


Emekli olduğum günden beri, hemen her hafta çalıştığım okulları, öğrencileri görürüm rüyamda. Neden emekli oldum ben diye de cevabını bilemediğim sorular sorarım kendime. Cevabını veremedikçe de veryansın ederim, sebep olanlara, kendime. Aslında emekli olmazdım, fakat siyasi iktidarın aynı okulda bir süre çalışanları rotasyona tabi tutacak, sonra da Bal gibi güzide okulları proje okulu olarak ilan edecekti. Bu okullarda sekiz yıldan fazla görev yapan eğitimcileri dağıtacaktı; dağıttı da. O günleri yaşayan arkadaşlarım büyük travmalar yaşadı. Yılların ak saçlı, çalışkan, başı dik, görev aşığı öğretmenleri, öğrencilerini gözyaşları içinde bırakarak, ayrılmak zorunda kaldı okullarından!



Dün okulumu gördüm, Bornova Anadolu Lisesini gördüm düşümde. Teras katında öğretmenler teneffüs saatlerinde oturup sohbet eder orada. Onların arasında tanıdığım birkaç arkadaşım vardı. Tanıdıklarımdan ikisi çay sigara keyfi yaparken tanımadığım öteki öğretmenler, “bu da kim, ne diye gelmiş,” deyip kendi aralarında fısıldaşıyorlardı.


Tanıdığım bu iki kişi, hiç bu okulun yolunu bilmeyen, belki adını bile duymamıştır: Ahmet Çetinkaya ve Ömer Şahin! Sımsıcak ne güzel sohbet ediyorlardı. Bu iki dostumun yolları da kesişmemiştir hiç. Ah Ömer abim, dönüşü olmayan bir yere uçup gittin, beni çok özlemişsin ki, ziyaretime gelmişsin. Senin adın Ali olmalıydı abi, Allah’ın aslanı gibi bir adamdın! Ah Ömer abim ah, bunca kötü varken bu sıra neden sana geldi; onlar ölseydi ya, neden acele ettin abim?


Adı Ömer de olsa, o şimdi kırkların sofrasındadır.


Bornova Anadolu Lisesinin terası ana binanın üst katında yemyeşil ağaç denizine hakim bir yerdir. Ağaçlar, çeşit çeşittir: Fıstık çamları, kızılçamlar, karadutlar, akdutlar, bademler, zeytinler, mersinler, incirler, lükstürümler, taflanlar, portakallar, erikler, okaliptüsler, ıhlamurlar… Beni gören Ömer abimle, Ahmet’im koşarak gelip sarıldı. Sarıldılar, öyle bir sarıldılar ki, sevgiyle, özlemle. Oysa pandemi ne bitmiş, ne köresemişti. Bal’ı hiçbir zaman görmeyen adını duyduğunu sanmadığım, Musevi Lisesinden 53 numaralı öğrencim Yafit Sazan!


“Öğretmenim, siz birbirinize sarılıyorsunuz, pandemi bitti mi ki, neden böyle davranıyorsunuz öğretmenim,” demez mi?

Ben de:

“Azaldı, azaldı, çok azaldı; artık tamam kızım, bitti bitecek, bak dünkü vaka altı yüzlerde, vefat sayısı bile dokuz,” deyip kızaran yüzle savunmaya geçtim.


Sezonluk dizi film gibi bir rüya dedim ya, zaman mekân değişikliği klasik öykü planına uymuyor, daldan dala taştan taşa atlıyor. Rüyanın bir mekânında emekli iken, başka bir mekânında milli eğitimin rotasyon uygulaması ile Hayrettin Duran Lisesine atamam yapılmış. Orada Veli, Musa, Ayşe Tabaklı gibi kıymetlerle tanışırken, manken Tuba’nın 41 nolu edebiyat şubesinde öğretmeni olmuşum.


Benim Bornova Anadolu Lisesi aşkım vücudumun en küçük hücresine kadar nüfuz etmiş! Onu bambaşka bir aşkla seviyorum, günün hangi saatinde olursa olsun aklıma geldi mi, tüylerim diken diken oluyor…


Bornova Anadolu Lisesi, akademik başarının yanında üniversiteleri kıskandıracak sosyal faaliyetleriyle adeta bir efsanedir:


Halk oyunları yarışmaları, şiir oma, münazara yarışmaları. Hele tiyatro etkinliğini izlerken, kendinizi devlet tiyatrolarında bir temsil izliyormuşsunuz gibi hissedersiniz. Mesela, yetmez ama evetçilerin, numaralı cumhuriyetçilerin, Sabit hocaların, onların koalisyonlarının bizleri demokrasinin ilerisi ile tanıştırmadığı günlerde Bal’ın kültür sanat şenlikleri Ege Üniversitesi’nin kültür sanat şenliklerinden geri kalan tarafı yoktu…


Size hakikaten teşekkür ederim(!) yetmez ama evetçiler, numaralı cumhuriyetçiler, Sabit hocalar… sayenizde demokrasinin ilerisinin ne olduğunu yaşayarak öğrenmiş oldu bu halk; artık siz, huzur içinde ebediyete intikal edebilirsiniz; çünkü vazifenizi layıkıyla yaptınız(!)


Emekli olmuşum ya Bal’da yine kültür sanat şenliklerinin olduğu bir günde yolum düşmüş. Yine halk oyunları yarışması ve şiir okuma yarışması var. Program sunucusu TRT spikeri Doğan İşlek, diye de afişler asılmış muhtelif yerlere. Gerçekte böyle biri var mı, yok mu, bilmiyorum.


Bal’ın dönümlerce bahçesi öyle ne beton parke, ne asfalt; her yeri toprak, tarım toprağı. Okulun kıymetli yöneticileri, geleneksel tohumlarla üretim yapıyorlar. Su deposunun olduğu yere tarım makineleri için bir park yapmışlar. Ne güzel, her yer toprak, hem de humuslu toprak, insan diksen olur der ya atalarımız aynen öyle. Revir binasının adı aynı zamanda H Bloktur. Binanın önünde domates bahçesi var. Domatesler, allı yeşilli, çakırlı. Canım çok istemesine rağmen bir tane koparamıyorum. Ah diyorum, tayinim çıkmamış olsa kimseye sormadan koparır, eskiden portakalları, incirleri, bademleri koparıp yediğim gibi koparıp yerdim. Yıllarca emek verdiğim, gururla görev yaptığım okula yaban olmuşum.


Sezonluk dizi film bitecek gibi değil, devam ediyor. Revir binasının girişindeki odayı Fotokopici Aytaç’a vermişler. Aytaç, okulun, öğrencilerin fotokopi ihtiyacını karşılıyor. Biz onunla kardeş gibiyiz, bir araya geldik mi, güncelden, yurt ve dünya meselelerine kadar, geniş bir yelpazede konuşur, tartışırız.


Rüya bu ya, insanın aklından, hayalinden geçmeyen şeyler, bir bakarsınız, gecenin bir saatinde, (en uzun rüyanın doksan saniye olduğunu söyler kimi araştırmacılar.) insanı dünya turuna çıkarır.

“Abi dedi Aytaç, şu matematik öğretmenini görüyor musun, o bana yangın, ne dersin?”


“İyi işte ya, bırak yanıp kül olsun dedim!”

“…”

Memnun olmamıştı dediklerimden Aytaç! Demek ki o da sevmiş, neden anlattım der gibi bir yüz ifadesi belirmişti yüzünde.

“Bak Aytaç dedim, seni anlayacak, seni mutlu edecek biri olsun; bana soruyorsun ya ben uygun görmüyorum!.”


Gerçek hayatta hiç bu kadar iddialı cümleler kurmam, kimse ile uzun uzadıya polemiğe girmem, fikrimi söyler, sen bilirsin der, konuyu kapatırım.”


“Bak abi bak bak, güzel değil mi, dedi?”


“Güzel, güzel çok güzel! Aytaç bugünler bir Amerikan dizisi izliyorum, orada bir oyuncu var, aynen ona benziyor, dur bakayım adı neydi o dizinin adı, dur hatırlayacağım… tamam hatırladım: House Of Cards. Dizideki hukukçu başkan adayına benziyor. Biz böyle konuşurken, A Blok alt katta bulunan lavabolara doğru yavaş adımlarla yürüyorduk. Lavabo kapıları rüyanın cinsliğinden midir, gerçekte öyle midir, bilmiyorum. Simavlıların samanlık kapılarına benziyordu, üstelik bunlar plastiktendi. Sezonluk dizi film gibi, rüyaya bak sen, koskoca okula böyle kapı yakışıyor mu, derken eski yıllarda mezun olan bir grup öğrenci yerden biter gibi çıkıverdi.


“Aslan hocam ya, seni çok seviyorum, diyordu biri,”

Ötekisi,

“Asıl ben çok seviyorum oğlum!”

Bir diğeri,

“Ben dedi tarih ödevimin üstüne edebiyat başlığı yazıp yutturmaya çalışırken ondan aldığım dersi hiç unutamam dedi.

“Neydi dedi öteki?”

“Hoca aferin dedi, sen hayatı erken tanımışsın, okula gelmene gerek yok, babana söyle, hap yap, para kap, sen çok zengin olursun, boş ver okumayı, deyince kıpkırmızı kızardım!”

Ötekisi,

“Hocanın okuma dersleri meşhurdur, her hafta bir ders saatini kitap okumaya ayırırdı. Ben okumak için Cin Ali kitabını getirince, hoca,

“Ayağa kalk oğlum, okuduğun kitabı arkadaşlarına göster, en iyi anladığım kitap bu de, dedi. Bu ders unutulur mu oğlum?”

Şimdilerin doktor kızı,

“Hocam hırçın kaya, sözcüğünden ötürü, okul dergimizin çıkmasına izin vermemişti bir idareci…”

Daha lavaboya gidememiş, öğrencilerin biri bitiriyor lafını, diğeri başlıyordu.


“Hadi abi dedi Aytaç, sohbete benim odada devam edersiniz derken, okulun geleneklerini yerle yeksan eden, deli müdür, üst katta öğretmenleri ile tartışmaya girmiş, yüksek perdenden suçlu insanların ruh haliyle konuşuyordu. “Kurallarıma uymak istemeyen tayin isteyip gitsin arkadaş, gitmek isteyene yardımcı olur, tayinini hemen yaptırım diye şımarık şımarık konuşuyordu.

Sezonluk dizi film gibi rüya sona gelmişti. Birden eşimin “ne oldu, korktun mu,” diyen sesiyle uyandım.


Rüyada da olsa Bal’ın topografyasını santim santim yaşadım ya; ne mutlu.

Etiketler:

143 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

תגובות


1/706
bottom of page