top of page
Yazarın fotoğrafıZeliha AYDOĞMUŞ

Eylemsilik


Tablo- Salvador Dali-Eril Kozmik Kıyamet Canavarı

Hep bir acelemiz var gibi, hep bir yerlere, bir şeylere ve bir şeyleri yetiştirmek istiyoruz gibi... yaşamlar kurduk. Ya da yaşam, çağ bizim için çok öncelerden hazırlığını ypmıştı. Neyse...Alıştık, insan üstü bir çabanın sonucu bu türlü yaşamı kanıksadık. Yemek yerken bile, sofrada ya da ayak üstü elimizle yediğimiz şeyle geçirdiğimiz zaman beş dakika, hadi bu da benden oluversin, taş çatlasa yedi dakika.


Dedim ya insan dediğimiz varlık alışıyor, çevresine uyum sağlıyor. Ama bir sorun var ki, o bu alışımdan sonra başlıyor. Yani alışma durumu gün gelip başa dert açabiliyor. Nasılına bakalım. Onca koşuşturma, onca yetişme ve yetiştirme üzerine çabalamalar hayatlarından çekildiği anda, kendilerini alışık olmadıkları, tanımadıkları bir coğrafyada, eski alışkanlıklarıyla bir uçurumdan yuvarlanırken buluyorlar, buluyoruz.

Öyle ya, kasların hafızası olur da alışkanlıkların hafızası olmaz mı! Hem de daha güçlü, daha ısrarcı. Hatırladınız mı bu şarkıyı? Ne diyordu sözlerinde;


''Alışmak sevmekten daha zor geliyor. Alışmak bir yara bağrımda kanıyor. Sen yoksun kollarım boşluğu sarıyor; alıştım bir tanem alıştım sana...''


Şarkı her şeyi en açık biçimiyle anlatıyor. Bu alışmak kavramı, yalnızca bireyler arası iletişim için de söz konusu değil, yaptığımız, ettiğimiz ne varsa bu çerçeve içine giriyor.


Böyle durumlarda, yani alışkanlıklarımızdan vazgeçmek gerekliliği ısrarcı bir biçimde ortaya çıktığında, hangi algı boyutunda olduğumuzdur asıl önemli olan. Genel anlamda, yukarıda sözünü açtığım gibi bir uçurumdan yuvarlanma, ya da boşlukta asılı kalma duygusu hakim olur ruhumuza. Böyle durumlarda yapılacak en güzel eylem, eylemsiz kalabilmek ve kendimize sorular sorarak durumumuzun ne olduğunu, nasıl devam edebileceğimizi netleştirmektir.


Durup bakıldığında, genelde her şey ortadadır ve oldukça net görülebilecek konumdadır. Ama bizler, bu tür yeni durumlarla karşılaştığımızda, ilk olarak karşı çıkmayı, ayak diremeyi seçeriz. Bu seçimimizse bizi çözüme değil, genelde artan bir ruhsal karmaşaya, çözülmediğinde de ruhsal çöküntüye götürmesi sık karşılaşılan sonuçlardandır. Bu yüzden önce şöyle bir durmalı, sakinleştikten sonra, kendi kendimize sorduğumuz sorularla durumu netleştirmek, yine kendi kendimize getireceğimiz önerilerle çözüm odaklı harekete geçmek atılan en akıllıca adım olacaktır..


Bu duruma örnek verecek olursak; çok yoğun çalışan bir bireyi ele alalım. Emekli olmayı kabul etmemiş, üzerine en az bir on yıl daha yoğun oalarak çalışmayı sürdürmüş ama hayat bu ya, gün gelmiş ciddi sağlık sorunları yaşadığı için emekli olmak durumunda kalmış olsun. Düşeceği boşluğu düşünebiliyor muyuz! İlişki içi çatışmalarda bu hareket ters tepse bile, böyle zamanlarda, eski defterleri açmak bireye üst boyutta yarar sağlayacaktır. Nedir bu eski defterlerde aranacak olan önemli bilgi; yoğun çalışma yaşamını sürerken, bireyin zaman ayıramadığı için bir türlü yapamadığı, yapamadığı için de tadının kaçtığı, kendini eksik hissettiği, yaşamına anlam kaybı yaşatan ertelenmiş eylemler tabii ki.


Eylemler derken, işaret etmek istediğim şeyler, tabii ki kişiden kişiye değişmekle birlikte, seyahat etmek, çeşitli bilgi, beceri ve hobilerin edinildiği kurslara devam etmek, derneklerin sosyal projelerinde etkin görevler üstlenmek şeklinde çoğaltılarak sıralanabilir...Yani sağlığının elverdiği düzeyde, yaptığında ruhsal ve bedensel doyuma ulaşabileceği pek çok şey yapabilir birey.


Bu yöntem, bir tür kendimizi rehabilite etme şeklidir ve biz insanoğlu, hayatımızın inişe geçtiği dönemlerde, dağılan yanlarımızı toparlamak adına genelde bilinçsizce, can sıkıntısını gidermek adı altında bu yollara başvururuz. Bu yöntemin sağaltan etkileri de, hepimizin bildiği üzere tartışma götürmez niteliktedir.


Fen bilgisi dersinde öğrendiğimiz, maddenin eylemsizlik özelliği neydi? O maddenin yaptığı eylemi, duruyorsa durmayı, gidiyorsa gitmeyi sürdürmekte direnç, devamlılık göstermesiydi. Yani, madde duruyorsa hareket etmesi için bir itki, hareket halindeyse durdurmak için frenleyici bir güç uygulanması gerekliydi. İşte, insanlar da yaşamlarında genel anlamda eylemsizliğe yatkın varlıklardır. Yaşamda da, biz insanların kontrolü dışında olan, bizi harekete geçmeye ya da durmaya zorlayan itkiler ve fren düzenekleri, gerek içsel kaynaklı olarak, gerek çevresel kaynaklı olarak yaşamımıza yön veren en önemli olgulardır. Bu itki ve fren düzenekleri gerekli bir şey, olumsuzluklardan korumak, olumlu sonuçlara yöneltmek adına harekete geçmişlerse, bunlara direnmek anlamsızlaşacaktır.


Kısacası insanız. Yeri gelmiştir, bize ne kadar ters gelse de hepimiz böyle durumlarla karşılaşmışızdır. Böyle durumlarla karşılaşıldığında öfke duymak gibi, paniğe kapılmak gibi, amiyane tabirle enseyi karartmak gibi duygulara takılı kalmak yerine, bir süre öylece olduğumuz yerde durmak, rahatlayarak durumu geniş açıdan gördükten sonra durum değerlendirmesine geçmek, sonucunda da çözüme dönük yönelimler üretmek en akıllıca tutum olacaktır. Bu yapılanlar toplamına kendimce bulduğum isimse eylemsilik.


Dilerim başarırız... Sağlıcakla.

41 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


1/692
bottom of page