Emin Özdemir’in "Ölüm Güncesi "*
- Hasan GÜLERYÜZ
- 15 Şub
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 4 Mar

HASAN GÜLERYÜZ
*
Emin Özdemir, Türk Dili alanında kitaplarından, doğrudan kendisinden çokça yararlandığım, kitaplarını denetmen olarak girdiğim sınıflara önerdiğim eğitimci yazarlardandı. On dört kitabı, kitaplığımın Türk Dili Bölümünde konuktur.
Özdemir’le benzer kaderin çocuklarıyız. Erzincan Kemaliye 1931 doğumlu, Pamukpınar Köy Enstitüsü 1948, üç yıl köy öğretmenliği, 1953 Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe bölümü mezunu. Orta okullarda Türkçe öğretmenliği ve Gazi’de asistan öğretim görevlisi oldu. MEB bursunu kazanarak Amerika İndiana, Columbia üniversitelerinde “Metin hazırlama ve anlatım teknikleri “ üzerinde çalışmalar yaptı. Hacettepe ve Ankara Üniversitesi’nde çalışmalar ve emeklilik…
O hep çalıştı, ocağında demir dövdü, demire su verdi, okudu ve yazdı.
Birçok öğretmenim gibi Özdemir de ışığını saçarak 1.9.2017’de göçmüştü. Beş gün önce, bilim sanat galerisi bir kitapevinde yeni yayınlanan kitaplara göz atarken, Hatice Aydoğdu’nun Emin Özdemir’in Güncesi/Hayat: Açık Bir Yara çalışmasını gördüm. Şöyle evirdim, çevirdim. Emin öğretmen yaşamını mihenk taşına vuruyordu. Bir tür ölüm yolculuğu.
Ölüm, bir canlının yaşamının sonlanmasıdır. İnsanın onulmaz acı ve sancılarını içerir. Gılgameş, Cengiz Han büyük acı duyar, yola düşerler. Ümitsiz biri de Cemil Meriç'in kızı Ümit Meriç'tir. Başını kapattı ve erken emekli oldu. Bani hayatta hiç bir şey mutlu etmiyor! Ölümü dört gözle bekliyorum, diyen bir sosyolog! Hatay'da Cemil Meriç üzerine konuşmacıydık. Şen ve şakraktı.
Nereye gidiyor bu insanlar? Bu acının sağaltılması için öte dünya yaşamı çok akıllıca kurgulanır. Bu öte dünya kurgusu, bu dünyada “çıkar” için kullanılır! Öte dünyanın yöneticileri, psikologları, duacıları türer!
Emin Özdemir’in Yaşamını Ölçmesi ve Tartması
Ayvalık’ta konuşma ve yürüme bozukluğu nedeniyle yapılan araştırma inceleme sonunda “Beyin tümörü” tanısıyla süren işlemler. Kanserin verdiği korku, dünyanın alt üst oluşu, gecenin gündüzün karışması, hastalığını kabul edememe süreçlerini yaşıyor:
“Müthiş öfke duydum hayata! Oysa planladığım, hayalini kurduğum çok iş vardı! Konuşmak ve kimseyi görmek istemiyorum! ” Yaşadıklarını da günce olarak yazmış. "Onkolojide sağaltım için kemoterapi ve ışın alma süreçlerinde sekiz on yaşında çocukları görünce, kendi huysuzluğumdan utandım. Onlar daha baharında, ben ise 86 yıl yaşındayım! Sesimi kestim," diyor.
Ölümü Düşünmek
"Ölümü Şimdiye dek hiç düşünmedim. Ölüm konusunda hiçbir hazırlık yapmadım. Hayatım, Panait İstrati’nin hayatına, daha çok da Maksim Gorki’ye benziyor… Sözcüklerle örgütlenmiş*, hüzünlü ve lirik bir yaşam; kaybedilmiş bir Türkiye!
Bu ölüm gelgitlerinde “Göğüne Sığmayan Bulut” kitabı imdada yetişiyor.
“Güzel günler göreceğiz ülküsüyle çıktığı yolda, tutsak düşmüş, ama teslim olmamış. O, engin deneyimi ve entelektüel donanımıyla, kapanan bir dönemin, soyu tükenen bir kuşağın son temsilcilerinden; yaşamıyla, ukdeleriyle, yapıtlarıyla, tanıklıkları ve gözlemlerinin yazıya geçmesi…
Mutsuz ve Yüreği Çizik Çocuk
Sınıf öğretmenliğim yıllarında Alfred Adler’in “İnsanı Tanıma Sanatı” kitabında, “Bir insanı tanımak istiyorsanız 4-12 yaş arasını çok iyi incelemelisiniz” diyordu. Bir insanın hayal gücü, yaratıcılığı, sınır tanımazlığı, sorgulayıcı gücü, keşifçiliği, merakı, mutluluğu ve yaratıcılığı bu çağda biçimleniyor!
Okuru olduğum Brezilyalı yazar Paulo Coelho, onunla yapılmış söyleşide: “Ölümcül hastaydım ve ameliyat olmak zorundaydım Kurtuluş şansım yüzde beşti. Hanımla günlerce tartıştık ve yüzde beşe oynadık. Ameliyat kararı aldık! Ben yapabileceklerimi yaptım, söyleyeceklerimi söylemiştim. Güzel ve mutlu bir hayat yaşadım. Gözüm açık gitmezdi! Ve yüzde beş şansım tuttu, sağlığıma kavuştum...”
Emin Özdemir: “Benim dünyam sınırlı, köyden gelme, utangaç, kendimi anlatamamak. Hayata karşı çok kırgınım! İsyanım kime? Önce tanrıya isyan ediyorum. Verdiği ömür yarım yamalak, insana zehir zıkkım ediyor! Benim çocukluğum yaralı bir çocukluk. Yarı çıplak, şalvar… Benimkisi yaşanmış bir çocukluk değil. Anasıyla beraber oturan, uysal, sessiz… Ağzı var, dili yok. O çocuğa acıyorum. Niye mi? Yaşanmamış bir çocukluk! Çocukluğumda güzellik diye bir kavram yok; yokluk, yoksulluk, acı. Epiktos’un dediği gibi, “Bir insanın anavatanı çocukluğudur!”
Yanında oturduğum ana; ama, kucağında değil, kucak kavramı yok! Sevgisi yok. Benim attığım her adımı denetleyen, emirlerinin yerine getirilmesini isteyen, buyrukçu! Anamdan korkardım! Bedenimde izi var mı? Düşündüm, evet dudağımda izi var! Elinin tersiyle vurmuştu! Ne diyor türkü: “Bir ah çeksem karşıki dağlar yıkılır.” Yaşanmış bir çocukluk değil, zehir zıkkım bir çocukluk!...
Köy yaşamı geliyor gözümün önüne adeta renkli film izliyorum. Kocası olmayan bir kadın, köyde bir erkekle basılmış, Kadını eşeğe ters bindirilip bütün köyü dolaştırıyorlar. Çocuklar, kadınlar ve erkekler peşi sıra tükürüyor!
Bu acıyı bir çok insan yaşadı, yaşıyor… Hayal edemeyeceği para, hayal edemeyeceği makama, üne ulaşmış mutsuz, yüreği çizilmiş çocukları izliyoruz! Yüreği çizik çocuklar ülkesi. Adnan Binyazar, “Ağıt Toplumu” adlı kitap yazmıştı. Hele çocukluğunu anlattığı “Masalını Yitiren Dev” korku filmi. Oradan bir yazar doğdu! Ve umudunu yitirmeden hala yazıyor…
Çok sevgili öğretmenim: Acıyı bal eylemek, sıratı yol eylemek, bir gidip bin gelmek var! Zor da olsa çocukluk yaralarını sararak, sağlatmak da var! Kanımca, Güncesini bu kadar acıklı yazmasının altında kanser tanısı, sağaltımı, kanserin ölümü çağrıştırması, ölümün insanın yaşama ve düşünmesini alt üst etmesi var. Eğer bu günce seksenli yaşlarda yazılmış olsaydı böyle olamayabilirdi diye düşünüyorum. Eh bu kadar hastalıkta bize yine önemli kitaplar öneriyor. Madam Bovari, Karamazof Kardeşler, Ana, Angel Dayı, Fontomara...
Eh anılarını yazmak isteyenler, kendini saklamadan, korkmadan hesaba çekmek isteyenler elini çabuk tutmalı, düşüncesini de alıyorum.
Bu kadar yazı, bu kadar çalışmak altmışın üzerinde kitap ve mutluluğun resmini çizmede zorlanmış, acılarını dindirememiş... Bunu biraz da şöyle ifade ediyor: "Daha çok didaktik çalışmalar yaptım. Para mutluluk sağlamıyor, mutsuzluğun rahat geçmesine yarıyor! Yaratıcı yazına eğilemedim. Gecikmiş olarak “Mutlu Kentin Yöneticisi, Kurmaca Kişiler Kenti” adlı kurmaca kitaplarımda kendime ilişkin çizgiler barındırıyor."

Işığınla bin yaşa öğretmenim… Bana göre bu kitap da acıları bal eyleme çalışmasıdır.
1. Ellinci Yılda Dil ve Yazar 1973, 2. Yazma Öğretimi, Yazma Sanatı (A. Binyazar’la) 1975, 3. Eleştirel okuma 1998, 4. Güzel Konuşma Sanatı 1985, 5. Okuma Sanatı 1983, 6. Türkçe Öğretimi Kılavuzu 1987, 7. Yazınsal Türler 1999, 8. Düz Yazının Sorgulayan Gücü 2003, 9. Yazılı Anlatım Bilgileri (A. Bin Yazar’la) 1980, 10. Mutlu Kentin Yöneticisi 2005, 11. Türkçemi İlerletiyorum 1985, 12. Emin Özdemir’in Güncesi 2018 adlı kitapları özel konuğum olarak kitaplığımda yer alıyor.
Bu yazı size karşı bir ödev. Ruhun şad olsun, en derin saygılarımla değerli öğretmenim Emin Özdemir… 03.02.2025: 12.50
*
*Emin Ödemir Güncesi/Hayat: Açık Bir yara, Yayına Hazırlayan Hatice Aydoğdu, Akıl Çelen Kitaplar, 2018, Ankara.
Comments