top of page
Yazarın fotoğrafıNiyazi UYAR

"ELİBİTTİBİLE " ve ÜMİT DOĞAN





Niyazi UYAR

ELİBİTTİBİLE, Roman, Ayrıkotu Yayınları,

Ümit Yalçın Doğan, Türkçe Ciltsiz , Mart 2023


Tersinden okuyunca da “Elibittibile,” diye okunan romanın yazarı Ümit Yalçın Doğan özel biri, eski bir tanıdık; Türkiye’nin en güzide okullarından Bornova Anadolu Lisesi’nden öğrencim. Ben derim ki, bir öğretmene verilecek en muhteşem armağan öğrencilerinin hayattaki başarısıdır. Ümit, bana bu armağanı verenlerden. Sizlere bu armağandan sözedeceğim, yani kitabından...

Şimdi Nurullah Ataç, Fethi Naci, Asım Bezirci, Doğan Hızlan... gibi eleştirme becerim olsa ne güzel olurdu.

Ümit, ülkenin en seçkin liselerinden en seçkin üniversitelerinden mezundur, bir de mutlu bir aile kurmuş; eşiyle de tanıştım, dünya tatlısı, bir de çocukları var; ömürlü olsun!

Ümit’le Bornova Anadolu Lisesi’nin konferans Salonunda BAL öğrencileriyle bir söyleşi gerçekleştirdik. Böyle bir güzellik kaç eğitimciye nasip olmuştur, teşekkür ederim Ümit!


Böyle bir girizgahtan sonra “Elibittibile,” ile ilgili düşüncelerime gelince:

·         1.       Yazarın kullandığı dil ve anlatım tekniği yüz yıl önce yaşamış, bir yazarın anlatım tekniği gibi. Yazar adeta, yüz yıllık bir uykudan uyanmış ve uyanır uyanmaz kalemi eline alıp kaldığı yerden devam etmiş yazmaya. Tanımasam, sadece kitabına bakıp benden çok yaşlı, ama donanımlı bir yazarmış derdim.

·         2.       Anlatımına halk kültürü ve rivayetler, cümlelere öyle bir oturmuş, adeta cümlenin esası oluvermiş.

·      3.       Romanda kullanılan dil ve anlatım çok kitaplı usta bir yazarı çağrıştırıyor. Yazmaya çalışan biri olarak yürekten alkışlıyorum. Ancak bunu söylerken Arapça, Farsça, Osmanlıca sözcüklerin kullanımına dair düşüncemi sona doğru söyleyeceğim.

·         4.       Dedim ya yazar yüz yıllık bir uykudan uyanmış ve uyanır uyanmaz da kaldığı yerden yazmaya devam etmiş. Ben de yazara eşlik ederek diyorum ki, “yazar bu zamanın içtimaisine göre hayli bilgili, hayli görgülü bir şahsiyettir ve yazar reenarkasyonla tekrar ete kemiğe bürünmüş, şiirsel bir lisanla meşk ediyor adeta,” diyesim geliyor.

·         5.       Mübadele günlerinin hukuk dili de yine aynı şekilde hiç sırıtmadan anlatıma öyle bir yerleşmiş, alkışa değer. Mesela “Bağcılık ve zeytincilik zanaatları ile iştigal Midilli ahalisinin Ayvalık’ta iskanı buna binaen…” diye devam edip giden anlatım...

·         6.       Mübadillerin hayatları, o dönem yaşananlardan anladığım kadarıyla çok iyi araştırılmış, devrin dil ve anlatımı yüz sene sonra, yüz sene öncenin sıkıntılarını yaşatırcasına anlatılmakta…

·         7.       Dedim ya yazar, “Hoş geldin, beş gittin,” “Şişhane’den girip Tophane’den çıkmak,”  gibi halk deyişlerini ve deyimleri başarıyla yerinde kullanmış.

·         8.       Ben, mübadele ve tehcir sözcüklerini duyunca içim cız eder. O anda insanların, çocukların, yaşlıların, kadınların acıları, gözyaşları gelir gözümün önüne. Bu acıları hiçbir yazar, hiçbir sinemacı hakkıyla anlatamaz. Hiçbir din, milliyet diğerlerinden önce gelmez. Yazarın konuyu bu esasa göre işlemesini kuvvetle alkışlıyorum. Ben Markoz ile Bedrettin’in dostluklarını çok önemsedim.

·         9.       Romanda kullanılan “ağlayan kaya, ağlayan taş,” motifi Manisa’daki “ağlayan kaya Nieobe’yi çağrıştırdı bana. Manisa'daki "Ağlayan Kaya'nın" her Perşembe ağladığına inanılır ve bu inanç bir efsaneye dayanır.

·         10.    Dünyada açan ilk çiçeğin Orkide olduğunu ben ilk kez bir edebiyat eserinden öğrendim, gayet yerinde kullanıldığını gördüm!

·         11.    Yazarın kullandığı bazı yargı bildiren cümleler, Türkçe ve edebiyat öğretmenleri için iyi birer kompozisyon yazma konusu olarak alınabilecek cümleler. Mesela: “Yaşamayı sevmek, ölümün kesinliğinden,” “İnsan sevdiğine darılmış, küsmeyi bulmuş, bir laf edememiş susmayı bulmuş!”

·         12.    Evlenme akdinde din hanesinin doldurulmasına dair evlenme memuru ile geçen diyalog tam bir kara mizah: Evlenme memuru o haneyi illa dolduracak ya, oraya illa bir kelime yazacak ya, taraflardan birinin dilini bilmediği için o haneye “Hıristiyan,” yazması çok ilginç bir durum gibi geldi bana.

·         13.    "Elibittibile" romanında Hülya ve Derya’nın arkası arkasına ölmesi çok duygulandırdı beni. Yazarın gerçekçi dilini, okuru anlatımın içine çekmesi açısından çok başarılı buldum.

·         14.    Bu romanı okurken genç bir yazardan ustaca bir anlatımına tanık oluyorsunuz.  Yazarın bilgi birikimi, anlatım tekniği, dile, kültüre hâkimiyeti gayet başarılı bulacaksınız. Mesela kanserin dördüncü evresi ile cenaze namazında dört tekbirin aynı cümle içinde, birbirinin tamamlayıcısı olarak kullanılması, yine insanoğlunun menfaati için bütün doğaya savaş açması, insanlığın kendi sonunu hazırladığını ölüm metaforu içinde gayet güzel işlenmiş.  

·         15.    Nihayetinde şunu söyleyerek, yazımı noktalayayım. Yazmak zordur, roman yazmak daha bir zordur. Yaştaşların, arkadaşların orada burada gezip tozarken, sen bilgisayarın karşısında veya elinde kalemin bir şeyler yazmaya çalışmaktasın… İnsanın başka uğraşıları, ne bileyim bir mesleği, hatta bir ailesi varsa yazmak gerçekten daha zordur.


Her yazarın kendine has bir dil ve anlatım tekniği vardır. Ona dair çok fazla bir söylemek, yazara haksızlık olur diye düşünüyorum. Fakat bir sayfada çok fazla Arapça, Farsça ya da kullanımda olmayan sözcük kullanılırsa okurun okuma hızını keser. Çünkü bu eserde okur yoğun olarak sözlüğe bakma ihtiyacı duyacaktır. Bu durum yazar açısından nasıl değerlendirilir, bilmem, yazar, kendisi için yazıyorsa ona kimsenin diyeceği bir şey olamaz. Fakat edebi eserler okunmak için olduğundan yaşayan dilin kullanılması fevkalade yerinde olurdu diye düşünüyorum. Yazarın ele aldığı konu başlı başına, büyük bir dramın parçalarıdır. Bu konuda çok romanlar çıkar. “Elibittibile’den” anladığım kadarıyla yazarın bu konuda cilt cilt romanlar yazabilecek bir bilgi dağarcığına sahip olduğunu görüyorum…


“Elibittibile’nin” okuru çok olması dileğiyle yolu açık olsun.

*



KASIM 2023 Salihli

58 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commenti


1/706
bottom of page