top of page
Yazarın fotoğrafıŞenol YAZICI

ECCE HOME


Şenol YAZICI

*

İşte İNSAN!

Evreni yaşanılır kılan ya da onu bir cehenneme çeviren "EŞREF-İ MAHLUKAT, yani egemen yaratık sözünü ettiğimiz; ECCE HOME.

Aynı anda hem en soylusu, hem en soysuzu olabilen...

İnsan bu; tarihi yaratan, yazan…


Onu cahil bırak, bir siyasete, bir kavrama köle yap; Haşhaşilere taş çıkarsın... Ona öğret, ahlak işle, kalbini ve beynini keşfetsin, kendini yok ederek seni ve tüm insanlığı kurtarsın... Öyle çelişki yumağı, öyle pragmatik...


Hem alçak, hem en soylu; hem kahraman, hem hain; hem Lükres Borjuva, hem Kraliçe Viktorya… Onda her şey, insanlığın tüm halleri var, der Montaigne; her insan, tüm özellikleri üstünde taşır. Onu her yönüyle ele almak, hem olanaksız, hem de gereksiz bir emek. Neye inanırsanız inanın, ister Darvin’e, ister yaratılış söylencesine, yaşayan türlerin içinde insan sezme, düşünme, anlatma ve yaratma yeteneğiyle en karmaşığı, ama en görkemlisi de...


Bir milyon yıllık tarih, kırk bin yıllık Home Sapiens, on bin yıllık uygarlık; İşte İnsan…


Bu heybetine karşın denilebilir ki kelebekler de dahil türlerin en zayıfıdır da… Ortalama yetmiş yıllık ömrünün kesintisiz otuz yılını muhtaç yaşar. İlk yirmi yıl yaşama hazırlanır, son on yıl ölüme, arada yıkımlarla düşkün geçen zamanı da eklersek, yetmişlik bir ömürde hırpalanmamış elde ne kalırsa o, işte güçlü insan. "Olgun İnsanı", Tanrının yansıması sayan Tasavvuf düşüncesi bir yerde yanılıyordu; insanda tanrısal güç yoktu. Ama kullanmayı bir başarabilse var olanlar, sınır tanımaz bir büyüklüğe ulaşabilecek güçlerin çekirdekleri olurdu...


O hem cennet, hem cehennemdir.


Onda zorla öğrendiği, ama iyi benimseyip uğruna dövüştüğü onursal değerler; sevgi dostluk, hümanizma, dürüstlük ve erdem vardır; onda hayvan yanından emanet, ama hala çok güçlü yarar, çıkar, kuşku, haset var; onda eğitimle kazanılmış değerler, yurtseverlik, sorumluluk var. Bu değerlerin çoğu birbiriyle kıyasıya çatışır da. Hep kendini düşünmesi ilkel sağ kalma düşüncesinin içgüdüsel sonucuyken, yiyeceğini başkasıyla paylaşırken gelişmiş, öğrenen ve uygardır.


İnsanda bir başka yetenek daha var: Duygudaşlık

Kendine başkasının gözüyle bakabilme, kendini başkasının yerine koyabilme gücü. Tek başına bu bile, bir insanın her insan olabilmesi ya da tüm insanlığı temsil etmesi değil midir?


İnsan, aynı zamanda yaşadığı ortamla ve çevresindeki her şeyle, canlı cansız bakmadan yoğun ilişkiler kuran, anlayan, hisseden, müdahale eden ve onu açıklamaya çalışan bir canlı. Öte yandan başkalarıyla zorunlu ilişkiler kuran sevecen bir yaratık… Benzer yaratıklar gibi değil o, hep var olanı kullanmıyor, olmayanı yaratıyor da, sürekli düzenden beslenen değil, düzene katkıda bulunan da o.


İnsan, tüm bunları anda ve süreçte yaparken başta kendiyle, sonra çevresiyle çatışır, savaşır. Aynı yanılgılardan, yenilgilerden ve başarılardan bıktığından kendine ders alacağı bir tarih, çocuklarına aktaracağı kurallar silsilesi yaratır. Başlangıçta tek derdi, kendini ve soyunu yeni benzer felaketlerden korumakken, zaman içinde bu alışkanlık onu yaşamı irdelemeye, anlamaya ve açıklamaya götürecektir. Her yöreye, her iklime, her koşula göre kurallar, yol işaretleri, hayatını kolaylaştıracak ilkeler ve ahlak geliştirecektir.

Bu kazanıma da kültür diyecektir.

Başlangıçtan bu yana barışık yaşamın, sadece zayıf için değil, tüm insanlık için savaşın ve şiddetin oluşturduğu huzursuzlukta yaşamaktan daha iyi olacağını düşünen insanoğlu, ütopyalar üretti, dinler, ideolojiler yarattı, yasalar koydu. O yaşayabilmek için çözüm yolları ararken, savunma ve güçte gensel kazanımlarının yanında kalıcı ve aktarılabilen bir kültür de üretti. Ne var ki ürettiği her çözüm yolu bir süre sonra kendi hasımlarını yaratıp insanı böldü, parçaladı, kamplara ayırdı, bizden, sizden yaptı. Görünen o ki bu garip karşıtlama sürecek. İnsanları kurtarmaya kalkan her ideoloji gene insanlığa zulmedecek.


"İnsanın baskıya ve baskı yönetimine karşı son çare olarak ayaklanma zorunda kalmaması için insan haklarının bir hukuk rejimiyle korunması temel bir zorunluluk olduğuna göre…" diye başlar İnsan Hakları Bildirgesi…

Ne talihsizdir, bir kahramana bir kurtarıcıya gereksinme duyan insan, ne çok mutsuzdur. Ne var ki bugün insanoğlu hala kahramanlara ve koruyuculara gereksinme duymaktadır. Birey gelişmiştir, ama ortak akılla donanmış sistemler ondan daha gelişkin ve son derece güçlüdür. Günümüz masal çağı olmadığı gibi kuşatılmış insanın kahramanlığı da söz konusu değil.


İşte o zaman bütün gelişmişliğine karşın, mağara devrinden beri yakasını hiç bırakmayan ve böyle zamanlarda "tezahürü" bile değişmeyen, en büyük derdi ve en büyük korkusu başlar insanın: Yalnızlık ve Çaresizlik.

38 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page