top of page
Yazarın fotoğrafıFadime Y.KAROĞLU

Dün Kokusu


Yatak odasının baş köşesinde duran ve kimselere kıyıp veremediği; iki yanından pirinç saplı, önü aynalı, dört bir tarafı kabaralı yer yer boyası dökülmüş, yeşile çalan çeyiz sandığına uzun uzun baktı. Kızı Neslihan’ın düğün günü yaklaşıyordu. Şimdilerde çeyiz de, sandık modası da kalmamıştı ama neylesin anne değil mi?

Sandığın kapağını kaldırıp şöyle bir göz gezdirdi. Sonra burnunu dayayarak, yayılan mis gibi kokuyu burnuna çekti. Büyük gümüş kancalı iğneyle kapattığı Çin işi bohçayı özenle çözüp, içinden kenarları karanfiller işlenmiş mendili çıkardı ve gözlerini kapatarak derin derin kokladı. Kendi kendine:

-Tüğüm tüğüm, diye mırıldandı.


Ahşap, kanatlı kapının üzerindeki tokmağı tıklatmak için sıçradığında, eli hep havada asılı kalır:

“-Fittirik!.. Sen misin?” diyen Nurhan Teyze’nin o kendine has gırtlaktan gelen nidalı sesi, anne sıcağı gibi içini sarardı.

Huzur veren bu evin kapısından içeri girer girmez burnu hep mutfakta olurdu Figen’in. Annesinin bilmediğinden mi, yoksa sevmediğinden mi, evlerine hiç girmeyen, oysa Nurhan Teyzesinin eksik etmediği, ortası tarçınlı, elma ve cevizle doldurulmuş, kaymaklı ayva tatlısına

bayıldığını seziyor olmalı ki:

- Kız Fittirik, sen seversin! deyip, önüne koyuverirdi, tabak dolusu tatlıyı.

Büyüklerin, kız çocukları kahve içmez; kararır sonra, deyip yasakladıkları, başka yerde bir türlü içemediği, üzeri bol köpüklü, taze kavrum kokusuyla kahveler, ayaklı fincanda gelirdi. İkramların her biri bir şölendi.

Kendini önemli hissettiren bu insanları akrabalarından çok seviyordu. O yüzden de, zamanlı zamansız damlayıverirdi Nurhan Teyze’sine.


Safinaz Abla başında oyalı tülbendi ile dikiş makinesinin başında, acelesi varmış gibi hep bir şeyler işler dururdu. Kimde yeni bir örnek görülse Safinaz Abla’nın çeyizine işlenir, bilmem kaçıncı sandığın, kaçıncı işlemeleri arasında yerini alırdı.

Safinaz Abla, Nurhan Teyze ile Talip Amca’nın üç çocuğunun içinde tek kızlarıydı. Şöyle helal süt emmiş, evine bağlı, efendi bir damat adayı, kızları için istedikleri en güzel çeyizdi, ama yine de, en güzel işlemeler, nakışlar, her şey onun içindi. Ağabeyleri okumaya büyük şehirlere gittikten sonra boşalan arka oda, sırf sandık odası olmuştu.

Figen, Nurhan Teyze’nin, sandık odasını, havalandırmak ya da çeyiz eklemek için açtığında, bulduğu ilk aralıktan odaya sızar, merakla sandıkları sayardı. Bir defasında da Nurhan teyzenin sandıklardan birine ayva koyduğunu görmüş:

- Nurhan Teyze, neden saklıyorsun ayvaları sandığa? Pişirmeyecek misin?

- Bunlar, Safinaz da, sen de çeyizlerinizi her elinize alışınızda tüğüm tüğüm kokacak

- Tüğüm, tüğüm? Benim de olacak mı?

Dayanamayıp sormuştu:

-Tüğüm tüğüm ne demek? Çeyizlerimiz mi? Nasıl yani, benim de olacak mı?

- Nasıl denir, buram buram demek. Tabi ya, ne sandın? Bu sandıklardan biri de senin Fittiriğim. Bak şu karanfil işlemeli mendile, bunlar iki tane. Biri senin diğeri ablanın, demişti


Şimdi, kompartımanlarından öbek öbek sarkan, pembe, beyaz kırmızı renkleriyle her biri, birer camgüzeli duran anılarıyla yüklü uzun bir posta treni, çocukluğunun doyamadığı yamaçlarını yara yara geçiyordu. Atlayıp gitmez miydi? Onca yıl aradan sonra yol uzun gelmiştlın eski günleri anarak, yayla gibi geniş sokaktan geçmek istedi ya, o arnavut kaldırımlı sokak, daracık geldi gözüne. Evcilik oynarken; bebeğini yüzmeye götürdüğü ve hiç doymayacakmış gibi içtiği kepenek suyunun oluk oluk akan sokak çeşmesinin, serçe parmağı kalınlığında akan, zavallı bir kurnadan başka bir şey olmadığını görmek yüreğini burktu. Sonra, mahalleye eğreti kondurulan kat kat betonarme binaların arasından, inadına gülümseyen Nurhan Teyze’nin tek katlı ahşap evi, yüreğine biraz olsun su serpmişti. Hiç değilse bazı şeyler yerli yerindeydi.


Kafasına binlerce soru üşüştü birden: Safinaz Abla evlenmiş miydi? Nuran Teyze biricik kızının çeyizlerini kendi elleriyle mi, sergilemişti, konu komşuya görsünler diye? Gelin hamamından sonra, ayva kokulu sandıktan çıkardığı kendi bindallısını; özenle giydirip kınalar yakmış

mıydı ellerine Safinaz’ının? Oğulları bir tarafaydı, Safinaz’ı bir tarafa. Bunları bir bir dinlemek istiyordu Nurhan teyze’nin ağzından.

Sihri bozulmasın diye, yavaşça kapıyı açtı, elini çek meden aralıktan içeri kafasını uzatarak, etrafı kontrol etti.

Sürpriz yapmak istiyordu. İçeriden makine sesi geliyordu.

İçeri süzüldü. Sağdaki oturma odasında, yatakta Nurhan Teyze’nin yattığını, Safinaz Abla’nın ise arkası dönük, makine başında yine bir şeyler işlemekle meşgul olduğunu görünce, arkadan iki eliyle gözlerini kapatarak:

- Bil bakalım ben kimim?

- Bilmem ki, ne zamandır kimsenin uğradığı yok.

- Vay hayırsızlar!

Daha fazla meraklandırmadan ellerini sevgili Safinaz Abla’sının gözlerinden çözerek geri çekildi.

Yalandan:

- Öhö! Kimse yok mu?

Safinaz bir yandan ak düşmüş saçlarını oyalı yazması ile beceriksizce kapatmaya çalışırken, bir yandan da sitemkâr:

- Ah! Figen Ah! Sen yok musun?

Figen Abla’sına; sonra da yatağın üzerine abanıp, Nurhan Teyze’sine sıkı sıkı sarıldı.

Yatakta dirseklerine dayanıp, doğrulmaya çabalayan Nurhan Teyze, o hiç eskimeyen güzel sesiyle:

- Kim gelmiş? Safinaz mı?

- Benim, Nurhan Teyze! Senin Fittirik kızın, ikinci kızın

Figen! Ayva tatlısı yemeye geldim.

- Safinaz’ın kızı mı? Kızı mı olmuş? Niye getirmedi torunumu?

Figen şaşırmış, düş kırıklığına uğramıştı. Ne diyeceğini bilemeden, üzgün Safinaz Abla’sına baktı.

Safinaz:

- Uzun zamandır böyle, hayal dünyasında. Ne yaparsın; yaşlılık?..

Figen pırlanta gibi sakladığı çocukluk anılarını, sandıktaki ayva kokusunu, Nurhan Teyze’sinin sıcacık sevgi dolu, Fittirik, diyen sesini ve damağında kalan kaymaklı ayva tatlısını… cam kırıkları gibi yüreğine doldurarak mahalleden ayrılırken, Ağustos sıcağında tir tir titriyordu....

46 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page