top of page
Yazarın fotoğrafıNiyazi UYAR

BUGÜN ON YEDİ HAZİRAN

Niyazi UYAR

*

Bugün on yedi haziran, yarın iki kıymetlimin doğum günü: Paşam ile Kekliğim dünyaya geldiği gün, bir mutluluktan alıp öteki mutluluğa götürecekler beni. Yeni, yeniden hayatıma güzellik katıp yaşama aşkımın çoğalmasına vesile olacaklar…


İkisinin de bahtı açık olsun, ayaklarına taş değmesin!


Dışarıda yaman bir yağmur var, damlalar arkası arkasına ara vermeden, toprakla buluşmak için can atıyor, derler ya bardaktan boşanırcasına… Yollar, beller su içinde, çatılardaki yağmur olukları, yağmur sularını taşıyamadığından orasından burasından, neresinden yol bulursa fışkırıyor. Protokol Müdürünün üç katlı evi, sağdan soldan çarpan yağmur damlalarını yavrusunu sarıp sarmalayan bir anne gibi kucaklıyor. Yağmuru seyreden Protokol Müdürünün röfleli, sarı saçlı kızının sigarasından çıkan dumanlar, yağmur esintiyle oradan oraya savrulurken, çocukluğumdan beri benim de izlemeye doyamadığım yağmur, bana tarifsiz duygular yaşatır, onun büyüsüne kapılıp kendimden geçerim. Fakat bu yağmur başka, bu yağmur, bugüne kadar şahit olmadığım, yeni yeni duygular bahşediyor. Devlet ortaokulunda yardımcı hizmetler personeli İbrahim’in her daim gülen oynayan şen evini bile yaman bir korku esir almış. Ta ötelerden Demirköprü Barajı taraflarında göğün yer ile birleştiği noktada yukarılardan dallı budaklı, çataklı çutaklı, kırmızılı, mavili şimşekler, göğün gözesinden kopup toprakla kucaklaşırken, 180 Sokak sakinleri korkunun korkuncunu iliklerine kadar hissetmektedir. Art arda büyük gürültülerle çakan şimşek, evlerin camlarını şangırdatırken, kötü sıvalı dairelerin sıvalarını dökmektedir…


Çocukluk aşkım yağmur bu sefer, hiç yaşamadığım o yaman korkuyu yaşatıyor. Çeşit çeşit, şimşeklerin en şiddetlisine, yıldırımların en gürültülüsüne şahit olup korkmamışken, şimdi korkuyu yüreğimin derinliklerinde hissediyorum. 180 Sokaktan, Şüheda Caddesine doğru akıp giden yağmur suları, biriktikçe çoğalmış, çoğaldıkça dereye dönmüş, yelelerini kabartan bir aslan gibi löpür löpür akıp gitmekte.


Bugün haziranın on yedisi, yarın iki kıymetlim, yaşanılır bir dünya olsun diye yaşama aşkımı çoğaltmışlardı ya bu dünyaya merhaba dediklerinde beni sevinçlere batırıp çıkarıp vazifelerini ifa ederken, yurdum insanı, baharın en yeşil ayı, “mayısta,” yeni, yeniden bir gayya kuyusuna atıverdi “baharların en güzelini” yaşamaya ramak kalmışken, karatıverdi geleceğimizi. Yeni, yeniden bir umut yolculuğuna çıkmanın elzem olduğunu, yeni, yeniden, o sarı saçlı mavi gözlü dev adamın direncini, iradesini beklemeye koyulduk, yeni bir aşkla!


Bugün on yedi haziran, dışarıdaki yağmur, yaz yağmuru falan değil, bu yağmurda yani on yedi hazirandaki bu yağmurda, insanı titreten gıcık bir soğuk var. Beş on gün önce, kolsuz molsuz, açık seçik giyinen insanlar, birden yağmurluklarına büründüler. Nasıl bir şey bu böyle, nasıl bir zamana denk geldik böyle? O kanlı (77) Bir Mayıs’a, kısa kollu gömlekle katılan ben, bugün haziranın on yedisi, kapıdan burnumu çıkarır çıkarmaz titremeye başlıyorum, nasıl bir zamana denk geldik böyle?

Döktüğünüz kanda, yok ettiğiniz, canına kıydığınız Ali İsmaillerin, Berkinlerin, Denizlerin, Uğurların kanlarında boğulun, her şeyi, her şeyi yerle yeksan ettiniz, ormanları yaktınız, doğal güzellikleri tahrip ettiniz, denizleri kirlettiniz, dereleri kuruttunuz, suları zehirlediniz! Gelecek için, insanca yaşmak için yaratılan değerlerin hepsini satıp savdınız…


Ona sebep mevsimler yer değiştirdi, dünya ısındı, insan nesli, insan tarafından yok edilecek. Ne kadar zaman desem, bilim adamı değilim ki, tarih vereyim, dünya yok oluşa doğru koşar adım ilerliyor, ben diyem elli, siz deyin yüz!


İnsanlar temiz havaya, temiz suya hasret yok olup gidecekler!


“Eli kabaklılar yusun yüzünüzü,” bedduası Gök Münevver’in hak edenlere kullanmaktan geri kalmadığı duayı (!)evlat olarak tekrarlayıp ilaveten “Kör olun da yediverenler bulunmasın, yattığınız yerde bir tas su veren çıkacak diye kapılara bakın. İnsanlığın var olduğu günden bugüne, hak diyen, adalet diyen, Aristoteleslerden, Şeyhim Bedrettinlere, Pir Sultanlara, Dreyfus Davasındaki Emil Zola’ya, Dürrizade Abdullah’a karşı Börekçizade Rıfat Efendi diyen tekmil güzel insanlar adına, bu topraklar için canlarını veren aziz şehitlerimiz adına kör olun, gözleriniz önünüze aksın, teneşir tahtalarında bir başınıza kalın da salınızı taşıyacak dört insan bulunmasın!

Etiketler:

31 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


1/706
bottom of page