top of page
Yazarın fotoğrafımaviADA

Paplo Neruda



BU GECE EN GÜZEL ŞİİRLERİMİ YAZABİLİRİM


Şöyle diyebilirim: "Gece yıldızlardaydı Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler"

Gökte gece yelinin söylediği türküler Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim

Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim

Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler Sevgim onu alıkoymaya yetmediyse ne çıkar Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere Uzaklarda birinin söylediği türküler Bakışlarım kovalar onu tellim her yerde Bakışlar sanki onu bana getirecekler Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler Sesim arar rüzgârı ona ulaşmak için Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler Şimdi kim bilir kimin benim olduğu gibi Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hâlâ sever Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer Bu gece gibi miydi kollarıma almıştım Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler Budur bana verdiği acıların en sonu Sondur bu onun için yazacağım dizeler Çeviri: Hilmi Yavuz




PAPLO NERUDA


12 Temmuz 1904 - 23 Eylül 1973

*


Şilili büyük şair Pablo Neruda, asıl adıyla Ricardo Eliécer Neftalí Reyes Basoalto, 12 Temmuz 1904 tarihinde Şili’nin başkenti Santiago’nun 350 kilometre güneyindeki Parral kentinde doğar.



Öğretmen olan annesi, Neruda’nın doğumundan altı hafta sonra tüberkülozdan ölür. Trende kondüktörlük yapan babası, onun işe yaramayan birisi olmasına neden olacağını düşündüğünden edebiyata düşkünlüğüne karşı çıkar. Neruda’nın kendisini korumak için aldığı ilk önlem adını değiştirmek olur. Çok iyi anımsamadığını söylese de kısa bir öyküsünü okuduğu Çek şair Jan Neruda’nın soyadını alır. 1917-20 arasında ilk şiirlerini dener. 1923’te babasının armağan ettiği saati ve elindeki üç beş parça ev eşyasını satarak, bunların geliriyle ilk şiir kitabı Crepusculario’yu (Akşam Alacası) çıkartır.


1924’te yayımlanan Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı isimli kitabı onun adını en çok duyuran kitabıdır. “Yirmi aşk şiiri ve bir umutsuzluk şarkısı adlı bu kitap, acılarla dolu bir bildiri sayılırdı. Gençlik günlerimde de bana ıstırap vermiş tutku ve coşkunluklar, anavatanımın güney bölgelerinin o görkemli doğası bu kitaptaydı. Beğenirim bu kitabı, çünkü melankolinin yanı sıra yaşama sevgisi de vardır. Bir nehir ve bu nehirin denize kavuştuğu kıyılar bana yardımcı olmuştur. Yirmi aşk şiiri aynı zamanda Santiago’daki öğrencilik sokaklarımın, üniversitenin ve sarmaşık kokularına karışan aşkların da bir romanıdır.”


Duyasın Diye Beni

Duyasın diye beni incelir sözlerim arasıra kumsallarda martıların izleri gibi. Gerdanlık, esrik çıngırak üzümler gibi tatlı ellerin için. Ve uzakta görürüm sözlerimi, bakarım. Benim değil senin onlar. Tırmanırlar eski acıma sarmaşıklar gibi. Tırmanırlar öyle nemli duvarlara. Bu kanlı oyunun sensin sahibi. İşte kaçışıyorlar karanlık inimden. Sen hepsiyle dolusun, seninle dolu hepsi. Senden önce sardılar yerleştiğin ıssızlığı ve benim hüznüme alıştılar sana değil. Desinler isterim şimdi sana demek istediğimi duyasın diye onları beni duyduğun gibi. Bir bunaltı rüzgarı sürüklüyor sözlerimi. Düş kasırgaları deviriyor ikide bir. Başka sesler duyuyorsun acılı sesimde. Eski ağızlardan ağıt, eski işkencelerden kan. Sev beni dost. Bırakma beni. İzle beni. İzle beni dost, şu bunaltı dalgasında. Ama aşkının rengine bürünüyor sözlerim. Sen sarıyorsun işte, sen dolduruyorsun hepsini. Bir sonsuz gerdanlık yapıyorum onlardan üzümler gibi tatlı, beyaz ellerin için. (Çeviren: Sait Maden)


Seviyorum Suskunluğunu

seviyorum suskunluğunu, sanki sen yokmuşçasına burada duyarsın beni uzaktan, dokunmaz sana sesim. uçup gitmiş gibi gözlerin ve ağzın bir öpüşle mühürlenmiş.

seviyorum suskunluğunu, çok uzakta görünüyorsun sanki yas tutuyorsun, kumrular gibi cilveleşen kelebek benzeri. uzaklardan duyuyorsun beni, ulaşmıyor sana sesim. bırak da varayım dinginliğine sessizliğinde. ve konuşayım sessizliğinle bir lamba gibi parlak, bir yüzük gibi yalın. gece gibisin, suskunluğun ve takım yıldızlarınla yıldızlarınki gibidir sessizliğin, öyle uzak, önyargısız.

seviyorum suskunluğunu, sanki sen yokmuşçasına burada uzakta ve hüzün dolu, sanki ölmüşsün gibi. işte o zaman bir sözcük yeter uçarım, uçarım sevinciyle yaşadığının. (Çeviren: Ergin Koparan)



Neruda, Yeryüzünde Konaklama kitabında İspanya İç Savaşı’nın ve II. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımları, melankoliyi, acıyı, erotizmi, yitik aşkı, belleğin gelgitlerini, yalnızlığı zengin bir metafor örgüsüyle yansıtıyor. Kitap 1925-1945 yılları arasında yazdığı şiirlerini bir araya getiriyor.

Bağlaşma (Sonat)

Ürkek sayılı gövdenle senin, apansız uzanmış yeryüzünü tanımlayan niceliklere, arkasında günlerin dalaşının, boşlukla ağarmış, yavaş ölümlerle soğuk, solgun uyarıcılarla, yanan kucağını duyarım senin, gezgin öpüşlerini körpe kırlangıçlar yaratan uykumda.

Gün olur, çıkar yazgısı gözyaşlarının yaş gibi alnıma, orada çarpar, paramparça ölür dalgalar: ıslaktır devinimleri, çökkün, en son. (Çeviren: Erdal Alova)

Pablo Neruda, ülkesindeki ve İspanya’daki faşizme karşı büyük bir siyasi duruş sergiler. Hayatı boyunca ülkesine birazcık olsun eşitlik gelsin diye fakirliğin kökünden kaldırılmasını başarmanın hayalini kurar ve bunun için savaşır. 1936’da başlayan İspanya İç Savaşı sırasında Cumhuriyetçilerle dayanışmasını yansıtan España En El Corazón (Yürekteki İspanya) adlı şiir kitabını Cumhuriyetçiler cephede iken yayımladı. Neruda’nın şiirleri, cephede elden ele dolaşıp, faşizme karşı ana yurt savunmasında güç verir direnişçilere.

Dönüş Sevinci

Vatanım, benim vatanım, Sana yönelttim, Akar kanımı. Ben, gözü yaşlı bebek, Anasına dil döken: Yalvarırım dur, Koru, Bu kör gitarayı, Bu yitik alnı. Sana yeryüzünde, Oğullar bulmak için, Çıktım; Ve başuçlarında Bekleyeyim diye: Ak pak adın uğruna, Yer düşenlerin. Körpe ağacından, Bir ev kurmak için, Çıktım; Ve yaralı yiğitlere, Yıldızını götüreyim diye. (Çeviren: Enver Gökçe)



Pablo Neruda uzun süre Myanmar, Sri Lanka, Singapur, Arjantin ve İspanya’da konsolos olarak görev yaptı. Neruda’nın bir diplomat olarak hayatı, Michael Radford’un 1995’te çektiği film Il Postino’da (Postacı) işlenmiştir. Diplomat olarak bulunduğu Hindistan ve İspanya’da Federico García Lorca başta olmak üzere pek çok İspanyol şairle temas kurar. İspanya İç Savaşı ve García Lorca’nın öldürülmesi onu çok etkiler. Bu olaylar, önce İspanya sonra da Fransa’da Cumhuriyetçi harekete katılmasına neden olur. 1943’te Şili’ye dönen Neruda, 1945’te senatör seçilir ve Şili Komünist Partisi’ne katılır. Ülkesindeki ve İspanya’daki faşizme karşı büyük bir siyasi duruş sergiler.



Neruda’nın ilk eşi Maria Antonieta Hagenaar, şairin hiçbir şiirini adamadığı kadın olarak bilinir. Maria’ya olan aşkı azaldığı sırada tanıştığı ikinci eşi Delia girer hayatına. 45 yaşına geldiğinde ise Neruda iki kadın arasında kalmıştır. İkinci eşi Delia del Carril ile aşk şiirlerinin çoğunu yazdığı şarkıcı Matilde Urrutia… Evli bir şairin gizli sevgilisi olmayı kabul eden Matilde ile ilişkisini Delia’yı yaralamak istemediği için gizli sürdürür Neruda. Delia’ya yakalandığında ise çok üzülür ve tüm şiirlerini yazdığı gibi beyaz kağıt üzerine yeşil mürekkeple yazar veda mektubunu. Neruda “Kaderimdi sevmek ve sonra elveda demek” der bir şiirinde.

Şili’nin en büyük yüreği olarak tanınan Pablo Neruda yaşamının son yıllarını, bir balıkçı kasabası olan Isla Negra’da geçirir. Neruda dostlarını asla unutmazdı. Bir dostunu kaybettiğinde adını işte bu evin barındaki kirişlerin üzerine kazırdı. Neruda için yapılmış Isla Negra’daki evde Matilde, 1955’te Neruda eşinden ayrılıncaya kadar iki yıl tek başına kalır. Neruda, Matilde’nin saçlarından esinlenerek Dağınık adını vermiştir eve.



Matilde’ye Sone

Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman, çünkü iki yüzüyle çıkar karşına hayat. Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın, ateş de pay alır kendine soğuktan. Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni, sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak bir yolculuğa yeniden başlamak için: bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni. Sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları hem sevmiyorum, hem de sevmiyorum seni. Sevgimin iki canı var seni sevmeye. Bu yüzden sevmezken seviyorum seni ve bu yüzden severken seviyorum seni. (Çeviren: Cevat Çapan)


Yüz Aşk Sonesi

Sevmiyorum dememden bileceksin sevdiğimi, yaşamın iki yüzü olmasından gelir bu, söz bir kanattır sessizlikten gelen, soğuk değil midir ateşin bir yarısı…

Seviyorum işte, başlasın diye seni sevmek, ersin diye nihayete, dahası hiç vazgeçmeyeyim diye: Henüz sevdim diyemem bu yüzden de.

Elimde iki anahtar tutuyorum sanki: Biri sevmek seni, öbürü sevmemek, biri mutluluk, mutsuz bir yazgı ihtimali öbürü.

İki ihtimali var aşkımın seni severken. Bundandır seni sevmediğim zaman da sevmek, bundandır seni sevdiğim zaman da sevmek. (Çeviren: Adnan Özer)


Matilde Urrutia, Pablo Neruda

Nazım Hikmet, Pablo Neruda’nın çok değer verdiği arkadaşlarındandı ve Nazım’ın ölümünün ardından şu şiiri yazar Neruda:

Nazım’a Bir Güz Çelengi

Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız şimdi Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar bulabilecek miyiz bir daha? Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız? Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu? Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler kazandırdın bana Denizden esen acı rüzgar katsaydı önüne onları Bulutlar gibi yaprak gibi uçarlar Düşerlerdi orada, uzakta, Yaşarken kendine seçtiğin Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa (Çeviren: Ataol Behramoğlu)

Jorge Luis Borges’le neden anlaşamadığı sorulduğunda ise “Borges’le aramda olduğu söylenen çatışma temel bir çatışma değil; belki yaklaşımlarımızda düşünsel ve kültürel bir farklılık olduğu söylenebilir. Hiç kuşkusuz, hoşgörüyle tartışabiliriz. Benim düşmanlarım başka, yazarlar değil. Benim düşmanlarım emperyalizm, kapitalistler ve Vietnam’a napalm bombası atanlar. Borges değil.” der.



Canto General, Türkçe adıyla Evrensel Türkü ilk kez 1950 yılında Meksika’da toplu bir halde basıldı. Yapıtın ilk basımı Diego Rivera ve David Siqueiros’un resimleriyle süslenmiştir. Evrensel Türkü ile çağdaş şiirin en büyük ve en etkili başyapıtlarıdan birini yaratır Neruda. Bu yapıtla insanlığa karşı beslediği sonsuz sevgisini bildirir. Zaten “Her şeyden önce sevginin şairiyim ben” der.

Doların Avukatları

New York’tan geldiklerinde, o emperyalist keşif kolları, mühendisler, istatistikçiler, arazi ölçümcüsü, uzmanlar, ve değer biçtiklerinde fethedilmiş topraklara, kalaya, petrole, muza, güherçileye, bakıra, mangana, şekere, demire, kauçuğa, toprağa, o zaman sarı gülüşlü kasvetli bir cüceye benzer ve verir itaatkar öğüdünü (Çeviren: İsmail Aksoy)

1958’de yayımlanan Kuruntular Kitabı ise, şairin melankolik-ironik ruh yapısının aynası, şiirle düşünmenin olağanüstü bir örneğidir. Neruda “Kuruntular Kitabı’nın havası, ince bir alaycılıkla neşeli bir yaklaşım arasında geziniyor. Şiirimin genel havasından farklı. Kendi kendimi alaya almam da söz konusu burada. Hiç kuşkusuz mizah denen şeyi hedeflediğim yok, zaten beceremezdim. Ama mizahı her zaman düzyazının, romanların ve oyunların temel öğelerinden biri olarak görmüşümdür.” der.

Sessizliği Arıyorum

Şimdi rahat bırakabilirler. Artık alışabilirler bensizliğe. Kapatıyorum gözlerimi. Beş şey istiyorum yalnız, beş seçilmiş kök. Biri sonsuz aşk. Öbürü görmek güzü. Yaşayamam uçuşan toprağa düşen yapraklar olmadan. Üçüncüsü ağır kış, sevdiğim yağmur, okşayışı ateşin kaba soğukta. Dördüncüsü yaz, karpuz gibi yuvarlak. Ve beşincisi, gözlerin senin. Matildem benim, sevdiceğim, uyumak istemem gözlerin olmadan yaşamak istemem bana bakmazsan: sana ayarlıyorum baharı izlesin diye beni bakışlarınla. Bunlar, dostlarım, bütün istediğim. Hiçbir şeye yakın, her şeye yakın (Çeviren: Erdal Alova)



En iyi direniş ve aşk siirlerinin şairi Pablo Neruda, ölümünden üç gün öncesine kadar yazdığı Yaşadığımı İtiraf Ediyorum adlı anılar kitabında, “Benim hayatım, bütün hayatlardan oluşmuş bir hayattır. Bir şair hayatıdır.” der.

“Bir gece Temuco’da kaleme aldığım şiiri de yaşamakta olduğu Montevideo’ya yolladım ve onun etkisinin bu şiirde görülüp görülmediğini sordum. Hemen cevap verdi bana. Bu cevap bir gönül yüceliği örneği idi: “Bu kadar başarılı ve güzel şiire çok az rastladım. Fakat size şunu söylemek isterim ki, mısralarınızda Sabat Erscaty’den bir şeyler var” Bugün onun bu satırlarına minnettarım. Mektubunu, yırtılıp parçalanana kadar günlerce ceketimin cebinde taşıdım durdum. O gece ben boş yere yıldızların etkisi altında kalmış, duygularım bir fırtınayla sarhoş olmuştu. Yanılmıştım. Bunlardan vazgeçmeliydim. Mantık bana adım adım dar patikalarda yolumu bulmama yardım edecekti. Alçakgönüllü olmayı öğrenmeliydim. O geceki şiire benzeyen şiirlerimi bir kenara kaldırıp, attım. Aradan dokuz-on yıl geçtikten sonra yayınlanmışlardı.”

11 Eylül 1973 sabahı sonun başlangıcı olur. Neruda, dostu Şili Devlet Başkanı Salvador Allende’nin darbede öldürülmesi üzerine büyük bir kedere kapılır. Neruda anı defterine şunları yazar: “Büyük yol arkadaşım Allende, Şili’nin önemli zenginlik kaynağı olan bakırı millileştirdiği için katledildi. Şili askerlerinin tüfeklerinden çıkan kurşunlarla katledildi.” Şili bir kez daha ihanete uğramıştı.. Şair üç yıldır zaten hastaydı, doktorlar kansere yakalandığını yalnızca eşine açıklamışlardı. Neruda, sürgüne gitmeden bir gün önce, Allende’nin ölüm haberinden sonra iyice ağırlaşır hastaneye kaldırılır. 23 Eylül 1973’te yaşama veda eder.

Neruda’nın naaşı, onun son isteği olarak Isla Negra’ya getirilmiş ve son aşkı Matilde Urrutia’nın yanına defnedilmiştir. Ancak bu ölüm o zaman için bile oldukça şaibeli karşılanmıştı. Ünlü şairin ölümü üzerindeki şüpheler günümüze kadar devam eder ve hatta 2013’te naaşı incelenmek üzere mezarından çıkarılır. Şili dışında ABD, İspanya ve İsviçre’de yapılan incelemeler ve testler sonucunda herhangi bir zehirlenme belirtisine rastlanmaz.


KAYNAK: İnternet

42 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

댓글


1/706
bottom of page