top of page
Zeliha AYDOĞMUŞ

Bilge Karganın Maceraları

Bizim Bilge Karga çok uzun zamandır uçuyordu. Bu yüzden de hem acıkmış hem de bir hayli yorulmuştu. Hasat mevsimi olduğu için yol boyunca geçtiği tüm tarlalarda insanlar ekin biçiyordu. Durum böyle olunca da tarlalardan birine girip karnını doyurma fırsatını bulamıyordu. Bu nedenle biraz daha fazla yorulmayı göze alarak ekinlerin daha geç olgunlaştığı, ülkenin kuzeyindeki tarlalara doğru uçmaya karar vermişti. Derken, tam bir şehrin evlerini ardında bıraktığı sırada bir tarla gözüne çarptı. Ama tarlanın tam ortasında bir korkuluk vardı. Karnı çok aç olduğu ve başka çaresi kalmadığından dolayı, kendi kendine ne olursa olsun gidip korkulukla konuşmaya, karnını doyurabilmek için ondan bir kaç koçan mısır yiyebilmek için izin istemeye karar verdi. Korkuluğun kendini duyabileceği mesafeye kadar yaklaşarak;


''Merhaba korkuluk kardeş'' diyerek söze başladı. Ona ne kadar uzun zamandır yollarda ve karnının da bir o kadar aç olduğunu söyledi. Sonunda da ''Tarladaki mısırlardan biraz yememe izin verir misin?'' diye sordu. Kimbilir ne kadar zamandır tarlanın ortasında duran ve ağustos sıcağından bunalmış haldeki korkuluk, bir süre düşündükten sonra, ona izin verebileceğini, ama bir şartı olduğunu söyledi. Aç karga hemen atıldı; ''Nedir o şart korkuluk kardeş, öğrenebilir miyim?'' diye sordu.


Korkuluk karganın istediği şeyi yapabileceğine pek inanmayan bir tavırla dileğini anlatmaya başladı; ''Hiç kıpırdamadan yaşamaktan bıktım. Zaman zaman kollarıma konan kuşların benimle yerimden kıpırdayamadığım için dalga geçmeleri beni çok üzüyor. Eğer sen beni yürütebilirsen benim tüm dertlerim biter ve ben de senin tarladaki mısırlardan bir kısmını yemene izin veririm. Ne diyorsun, bu dileğimi gerçekleştirebilecek misin?'' dedi.


İki yüz yirmi iki yaşındaki karga, uzun ömründe neler yaşayıp neler görmüştü. Onun gençliğinde bırak havada kuş gibi uçan demir yığını uçakları, yollarda homurdanarak giden arabalar, trenler bile yoktu. Ayrıca sayısız kitap okumuştu, hem bilge hem de güngörmüş bir kargaydı. Dünyada düşünüp de yapılamayacak bir şey olacağını sanmıyordu. Yine de korkuluğun isteğini yerine getirmek o kadar kolay değildi. Cansıza can verene henüz rastlamamıştı. Yine de yardım etmek istiyordu. Karnının açlığı bir yana korkuluğun anlattıklarına çok üzülmüş ve ona yardım etmeyi çok istemişti.

Bir zaman düşündü. Sonunda yüzü aydınlandı, kararını vermişti: ''Tamam sana yardım edeceğim,aklıma gelen bir şey var, arabalar da metal yığını, nasıl yürüyorlar...'' diyerek havalandı. Hiç vakit kaybetmeden, geldiği yöne, gelirken gördüğü evlerin olduğu tarafa uçmaya başladı. Kasabanın girişinde, traktörlerin onarımının yapıldığı tamirhaneyi bulunca çok sevindi. Eli yüzü simsiyah olmuş, üstü başı yağ içinde kalmış vaziyette çalışan insanları fark etti. Onlara gözükmemek için, tamirhanenin etrafında süzülerek bir tur attı ve tamirhanenin arka kapısını buldu.


Vakit kaybetmeden arka kapının az ilerisinde bulunan çınar ağacının dalına kondu ve içeriyi gözetlemeye başladı. İçeride iri kıyım, güçlü kuvvetli bir adam elindeki alet edevatla bir traktörü tamir ediyordu. Bu arada biraz beklemesi gerekti bizim Bilge Karga'nın. Ama sonunda usta, bir müşteri geldiği için onunla konuşmak üzere dışarı çıktı. Tabii bizim Bilge Karga'da bu fırsatı iyi değerlendirdi. Ondan umulmayacak bir hızla korkuluğu robota çevirmesi için gereken metal parçalarıyla birlikte alet ve edevatı dışarıya taşıdı.


Şimdiyse tek yapması gereken, bu parçaları kimse görmeden bir bir tarlaya götürmekti. Yorgun, aynı zamanda açlıktan bitkin düşmüş olmasına rağmen de öyle yaptı. Hepsini tek tek tarlaya taşıdı.


Karganın getirdiklerini görüyordu görmesine korkuluk, ama metal parçalarının nasıl işine yarayacağını kestiremiyordu. Karga biraz soluklandıktan ve susuzluğunu giderdikten sonra daha fazla vakit kaybetmeden işe koyuldu. Korkuluğu robota çevirmek o kadar kolay bir iş değildi tabii ki, ama karga kan tere batmasına karşın pes etmeden çalıştı çalıştı çalıştı.


Yaşasıııın! diye bağıran korkuluktu. Veee işte tüm bilgi birikimini kullanan bizim Bilge Karga sonunda başarmıştı. Korkuluk yerinde bir saniye bile duramıyor, tarlanın bir ucundan diğer ucuna gidip gelirken, bir yandan da sevinç çığlıkları atıyordu. Sonunda gelip Karga'nın yanında durdu ve ona defalarca teşekkür ederek bu iyiliğini hiç unutmayacağını söyledi.


Karga'da onun mutluluğuna katılıyordu katılmasına, fakat hem yorgunluktan hem açlıktan ayakta duracak hali kalmamıştı. Dayanamayıp sordu bizim Bilge Karga; ''Eh madem dileğin gerçekleşti, ben de bana söz verdiğin şu mısırlardan yiyebilirim artık değil mi?''


Bu sözleri duyar duymaz korkuluğun yüzündeki neşeli ifadenin yerini düşünceli bir hal aldı. Sonunda gözlerini kargadan kaçırarak güçlükle konuştu: ''Karga kardeş benim için yaptıkların beni çok mutlu etti, bu iyiliğini asla unutamam, hakkını da asla ödeyemem ama lütfen beni affet,'' dedi, bu duruma çok şaşıran Karga kafasını kaşıyıp anlamaya çalışırken, korkuluk sözlerini şu şekilde bitirdi; '' senin tarladan mısır yemene izin verirsem, diğer kuşlar bunu görür ve tüm arkadaşlarına haber verirler. Eğer hepsi birden tarlanın üzerine çöreklenirlerse ben mısırları nasıl korurum? Bu yüzden senin tarladaki mısırlardan yemene izin veremem.'' .


Bu sözleri işiten yorgun ve aç kuş, hiç bir cevap vermeden, üzüntüden perişan olmuş bir halde kanatlandı. Gücü tükendiği için ancak tarlanın hemen kenarındaki ceviz ağacına kadar uçabildi ve bir kaç saat sonra karanlık olacağı için geceyi orada geçirmek üzere dallardan birine tüneyerek uyuklamaya başladı.


Korkuluk ise, verdiği sözü tutamadığı için üzülse de, yıllarca süren esaretten kurtulmanın verdiği sevinç daha ağır bastığı için, tarlanın içinde gezinip durmaya devam etti. Ne var ki bu gezinmeler epey sürdükten sonra korkuluk birden olduğu yerde çakılıp kaldı. Şaşkın şaşkın ne olduğunu anlamaya çalışmasına, olduğu yerde debelenip tekrar yürümeyi denemesine rağmen, korkuluk artık yürüyemiyordu. Oldukça çaresiz ve ne yapacağını bilmez durumda kalan korkuluğun sonunda aklına, utana sıkıla da olsa Karga'ya danışmak geldi. Öyle ya yürümesini sağlayan o olduğuna göre, doğal olarak da neden yürüyemediğini de ondan iyi kim bilebilirdi ki!


Daldaki kargaya seslendi. Yorgunluktan uyuya kalan kuş, korkuluğu ancak dördüncü seslenişinde duydu, irkilerek yerinden sıçradı. Uyanmasına sevinen korkuluğa ne istediğini sordu. Korkuluk da ona durumunu anlatıp yardım ister..


Kısa uykusuyla toplayabildiği güçle havalanan Karga, korkuluğun yanına gelip sağına soluna bakar. İlk önce bir şey anlayamaz, ama sonunda sorunun nereden kaynaklandığını kavrar. Korkuluğa döner ve ona; ''Çok fazla hareket ettiğin için bağlantı yerlerine taktığım vidaların çevresinde hiç yağ kalmamış. Sen de bu yüzden hareket edemiyorsun artık,'' der.


Bu sözler üzerine, endişelenen korkuluk; '' Eee şimdi ne olacak, ne yapacağım ben? Bundan sonra hiç yürüyemeyecek miyim? Bir şey yapamaz mısın?'' diyerek karga'ya yalvarır.


Onun o halini gören Bilge Karga, kendine yapılanı unutmasa da ne yapsın, ''Bir çaresi var'' diyerek söze başlar, ''O çare de, benim seni makine yağı ile bir güzel yağlamam,'' der. Karganın bu zor durumdan kurtulmanın bir çaresini bulduğunu duyan korkuluk, önce deliler gibi sevinir, sonra verdiği sözü tutmayışını anımsayıp pişman olur, utanır.


Korkuluğun pişmanlığını fark eden, yeterince dersini aldığını düşünen Karga sessizliği bozar:

''Seni de anlıyorum söylediklerinde haklıydın. Evet benim mısırlardan yememe izin verseydin diğer kuşlar tarlayı istila edip tüm mısırları yiyebilirdi. Fakat öyle kestirip atmasaydın ve kafa kafaya verseydik bunun için bir çare düşünüp bulabilirdik,'' dedikten sonra, ''Şimdi ben sana yine yardım edeceğim. Bu kadar çabuk olacağını tahmin etmesem de, bu durumun eninde sonunda başına geleceğini biliyordum. Çalışan makine yağ ister. O yüzden de tamirhaneden bir tane de yağdanlık getirdim yanımda. İşte orada tam ceviz ağacının altına bırakmıştım. Şimdi onu getirip vidalarının olduğu eklem yerlerini yağladığımda hiç bir şeyin kalmayacak.'' diyerek sözünü bağladı.


Korkuluk ezilip büzülen bir ses tonuyla mırıldanır: '' Tamam Karga kardeş, öncelikle sözümde durmadığım için ve senin o bitkin, çaresiz kalmış halini umursamadığım için senden özür dilerim, lütfen beni affet olur mu?'' Sonra da; '' Peki şimdi ne olacak, ne yapabiliriz bu durumda? Yani senin hem karnını doyurman, hem bunu diğer kuşların görmemesi, hem de beni bağışlaman için ne yapmam gerekiyor şimdi? Sen bilge, deneyimli bir kargasın, ne olur düşün taşın, bir çare bul ve bana söyle lütfen. Bu sefer kesinlikle yapacağıma söz veriyorum. Hem bak ben dersimi aldım. Öğrendim artık, tüm canlıların yaşamını sürdürebilmeleri için birbirine bir kez değil sürekli ihtiyacı olduğunu. Bak eğer bu sefer de sözümde durmazsam, sen de bir daha bana yardım etmezsin, ben de öylece hareketsiz bir halde kalakalırım. Hıh ne dersin Karga kardeş bana yardım edecek misin?''


Karga'nın niyeti korkuluğu utandırmak değildi aslında. Bu yüzden de korkuluğun söylediklerinin pek çoğunu duymamıştı bile. Çünkü o korkuluğun endişe ettiği konuyu düşünüyordu. Şimdi nasıl etmeli de, diğer kuşlar görmeden bir iki koçan mısır yiyebilmeli ve bu sayede de korkuluğun başını belaya sokmamalı diye soruyordu kendi kendine.


Bilge Karga, onca bitkinliğine karşın birden ''Buldum,'' diye bağırdı.

Bu ani bağırma karşısında korkuluk ürktü. ''Neyi, söyler misin lütfen neyi buldun?'' diye soracaktı ki karga bulduğu çözümü anlatmaya başladı:


"-Şimdi ben, gidip yağdanlığı buraya getirecek ve senin vidalarınla eklem yerlerini bir güzel yağlayacağım. Sonrasında ise, sen hareket etmeye başlayacaksın... İşte o zaman tarlada olgunlaşmış olan mısır koçanlarından, gönlünden koptuğu kadarını toplayıp tarlanın dışına götürüp bırakacaksın. Ben de, diğer kuşlar görmeyeceği biçimde gidip bir güzel karnımı doyuracağım. Anlaştık mı?"


Bu öneriyi enine boyuna düşünecek hali yoktu korkuluğun. Çünkü karga onca açlığına, halsizliğine rağmen hoşgörülü ve bilgece davranmıştı. Ne diyebilirdi ki? Hemen içinden sevinç taşan bir ''Evet'' çıktı ağzından.


Karga'nın, bu cevabı alır almaz önce gözleri ışıldadı ve bir ziyafet sofrası görmüş gibi kanatlarını ovuşturdu, sonrada ceviz ağacının dibindeki yağdanlığa doğru uçtu. Alır almaz hiç vakit kaybetmeden korkuluğun yanına geri geldi ve onu bir güzel yağladı.


İşte olmuştu, korkuluk artık hareket edebiliyordu. Tabii ki yine çok mutlu oldu ve bu sefer kargaya teşekkür eder etmez, söz verdiği mısır koçanlarını toplamasıyla, tarlanın yanında yükselen ceviz ağacının dibine bırakması bir oldu.


Güneş batmış karanlık iniyordu. Herkes gibi kuşlar geceleri evlerine döner, etrafta tek kuş görülmüyordu. Bilge Karga'da gönül rahatlığıyla mısır koçanlarının başına gidip, önüne ilk gelenden yemeye başladı. Karnı doydukça yüzü aydınlanıyor, gözü ışıldıyordu.


Karganın mutlu halini izleyen Korkuluk, ellerini ayaklarını sürekli oynatıp dururken kendi kendine: ''Çok oku, çok öğren, çok düşün; sorun varsa mutlaka bir çaresi de vardır,'" diyordu.


Korkuluk yaşananlardan alması gereken dersi almış ve bir daha böyle bir şey yapmayacağına kendi kendine söz veriyordu.


Gecenin sabahında Karga korkuluğun yanına giderek artık oradan ayrılması gerektiğini, bir daha hareketsiz öylece kalmaması için arada bir vidalarını ve eklem yerlerini yağlamayı unutmamasını tembih etti ve ekledi; ''Merak etme, ben yağdanlıktaki yağ tamamen bitmeden gelir, onu senin için gidip doldururum.'' dedi.


Korkuluk borçlulukla gülümsedi: " Geldiğinde ziyafet sofran da hazır bekleyecek."


Uzun vedaları sevmeyen Bilge Karga, yeni dostuna hoşçakal dedikten sonra yeni maceralara doğru kanat çırpmaya başladı.




79 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page