top of page
1/2

BİZİM HİKAYEMİZ


Yıllarca önce New York ta Türk evinde bir toplantıda Amerikalı bir prof: “ Bir Türk dünyaya bedeldir... ama yalnız bir Türk!.." demişti. Ne demek istediğini sorduğumda açıklamıştı;

" Bir Türk, tamam sorun yok, iki olunca mahkemelik, üç olunca tutuklama olabilir,.." diye devam etmişti.

Katılmadığımı ima etsem de bu söyleneni hiç unutmadım. Yıllar içinde bu sözü doğrular pek çok olay izledim, dinledim. Yabancı gözüyle görünen olumsuzluklar, özünde göçebe kültürünün derin izlerini barındıran eğitim düzenimizin, bilinçli bir sistemle yetiştirilmemişliğimizin , yaşadığımız pek çok karmaşanın ve bazı sosyal eksikliklerin etkisi olsa gerek.

Bizim “sevgi” olgusuyla insana yaklaşımımız da çok faklı.

Erdal Atabek’in dediği gibi “ Biz kendimize benzeyeni seviyoruz. Önemli olan, sadece bizim olanı değil, bizim olmayanı da sevmek. Sadece bize benzeyeni değil, bize benzemeyeni de sevmek. Sadece bizim gibi düşüneni değil, bizim gibi düşünmeyeni de sevmek…Belki de asıl öğrenmemiz gereken buydu. ”Mutlaka pek çoğumuzun saygı duymadığı, anlamsız bulduğu fikirler, düşünceler olabilir. Bu fikirlere saygı gösterilmeli demiyorum, kişinin kendi fikrini ifade edebilmesine saygı gösterin ve beğenmediğiniz düşünceleri çağdaş ve etik ölçülerle eleştirin. Ne öğrenmiş olursanız olun, öğrenilenler yaşanmadığında öğrenilmiş olmuyor. Demokrat olmadan, sağcı olmadan, solcu olmadan, Müslüman veya farklı dinlerden olmadan, ateist olmadan önce ADAM olunmalı, sonra ne olmak istersen o olmayı ilke edinmeli. Prof. İdris Küçükömer bir yazısında ” …kendilerine sağ diyenler de sol diyenler de (demokrasi sözünü kullananlar da) içimizdeki, mayamızdaki yapının güdüsü dışına çıkamamışlardır. Hafızamızda, içimizde adeta bizi hür kılmayan bir ipotek var.” demişti.

Toplum olarak son 200 yıldır yaşamaya çalıştırıldığımız deneyimlerle, ister batıcılık, bireycilik; ister kapitalizm, liberalizm; ister rekabetçilik, özel girişimcilik densin, bunların hiçbiri tüm toplumumuza benimsetebildiğimiz bir yaşama biçimini ve bir dünya görüşünü oluşturamadı.

Atilla İlhan 1988 de yayımlanan, etkilendiğim ve hemfikir olduğum bir yazısında şöyle diyordu. Türk sağcılığı da, Türk solculuğu da, Liberalliği, Sosyalistliği vs. ancak ortaklaşa bir tarih ve yurt bilinciyle yaratılabilir; bu çifte bilinçten yoksunluktur ki, liberalliğimizi Amerikan ya da İngiliz liberalliği; sosyalistliğimizi Rus ya da Çin sosyalistliği ;Müslümanlığımızı Acem ya da Arap Müslümanlığı ;milliyetçiliğimizi İtalyan ya da Alman faşistliği haline getiriyor ;Türkler, çağdaş bilimselliği kullanarak, yurt ve tarih bilinciyle ulusal koşulların özgün liberalliğini, sosyalistliğini, Müslümanlığını ve milliyetçiliğini gerçekleştiremezler mi?

Kendi kendisiyle bütünleşmeyi bilemeyen, çeşitli kültürlerden, ilişkilerden ve yakınlıklardan aldıklarını bilinçli bir biçimde işleyip onları aşarak sağlam bir kimliğe erişemeyen bir toplum, köprü üzerinde şaşkınlıktan başka bir şey yaşayamaz. Türk’ün ille de ‘Batılıyım’ ya da ‘Doğuluyum’ diyebilme kompleksinden kurtulması, ikili kimliğini şu ya da bu yönde bir utanç nedeni olmaktan çıkarıp sağlıklı bir yeni kimliğin başlangıç noktası sayması gerekiyor,” demişti Prof. Mümtaz Soysal.

Sorunlarımızın çözümü için, yapılması gerekenler bilinmez olgular değildir. Demokrasiyi özümsemiş, hukukun üstünlüğüne inanmış, çağdaş yöneticiler, akademisyenler ve gelecek güzel günlere inanan vatansever insanlarla her problem çözüme ulaşır.

Bir devletin büyüklüğü, içinden çıkardığı, yetiştirdiği devlet adamlarından, sanatçılarından ve yazarlarından anlaşılır. Bir toplum da , hukuk yoluyla biçimlendirilir, ekonomi yoluyla yaşar ve güçlenir, kültür yoluyla kimliğini korur, dış politika yoluyla da dünyada varlığını sürdürür. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk, çökmüş ve işgal edilmiş bir din, tarım imparatorluğu olan Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş mucizesini hem hukuk, hem ekonomi, hem kültür hem de dış politika konularındaki "devrimler" ile gerçekleştirdi. Bir ülkenin temel özelliklerini belirleyen, varlığının sürdürülmesinde işlevsel olan bu hukuk, ekonomi, kültür ve dış politika alanlarındaki düzenlemeleri, demokratik ülkelerde o ülkenin akademisyenleri, uzmanları inceler ve politikacıların kararlarıyla uygulamaya geçer.

Maalesef bizdeki yöneticiler bildiğimiz sebeplerle ülkeyi çağdaş dünyanın gereklerine uygun bir yapıda geliştiremediler. Bu nedenle Türkiye bugün tümüyle dış dinamiklere ve global kapitalizme teslim olmuş durumdadır. Umarım ve dilerim ki, gelecek yeni nesil bizlerin hatalarından dersler çıkararak, yeniden demokratik, laik ve Sosyal Hukuk devletini kalıcı olarak kurarlar.

Yazımı büyük ozan Ahmet Arif ‘ in destansı şiiri ANADOLU‘nun son bölümüyle bitireyim. ……….. Gör, nasıl yeniden yaratılırım, Namuslu, genç ellerinle. Kızlarım, Oğullarım var gelecekte, Her biri vazgeçilmez cihan parçası. Kaç bin yıllık hasretimin koncası, Gözlerinden, Gözlerinden öperim, Bir umudum sende, Anlıyor musun?

27 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kommentare


1/682
bottom of page