top of page
Azra ERHAT

Benim canım canım Balıkçı’m.

Güncelleme tarihi: 7 Oca 2022



(son mektup)


İstanbul, 13 Temmuz 1973


Şadan’ın düğününe gelemedim, o sırada seni de göremedim.

Ama şimdi evdeymişsin, telefonla da konuşmak olmaz, sevmezsin, bari birkaç satır yazayım diyorum. Mavi kâğıt üstüne de olsun, öylesini daha çok seversin, sen canım canım mavi ustam! Epey zahmetin var diye biliyorum, ama sen zahmetin var mı yok mu diye bilmezsin bile, kendi mavi düşüncelerin, insanca güzelim fikirlerinle, kafanda gür biten çiçeklerinle baş başasın. Eh, çiçek ve bitki dediğin de insanın kafasında olmalı. Senin kafandan fışkıran gibisini de ben

görmedim.


Merhaba can, merhaba!


Biz bu ayın 25’inde Mavi Yolculuğa çıkmak üzere İzmir’ den geçeceğiz. Bir yirmi kişi kadar grup topladım, hepsi gencecik, kimi eski Mavi Yolcu, kimi ilk defa geliyor. Eh, başlarına geçip bir şeyler göstermeye çalışacağım. Asıl çıkış noktamız Marmaris, ama ben gemiye Bodrum’dan bineceğim.

Birkaç gün önce gideyim de Müntekim’i biraz göreyim diyorum. Sonra Antalya’ya kadar Lykia kıyılarını gezeceğiz.

Bu defa önceden çok hazırlıklı olalım dedim ve bir sürü güzel harita ve kitap buldum, her Mavi Yolcuya bir şehrin sorumluluğunu verdim — hoş her şeyi ben önceden yazdım ya ona göre her sorumlu kılavuz görevini görebilecek. Epey çalıştım. Şimdi de o meşhur Fellows var ya, Xanthos’u soyup soğana çeviren, onun ilk yolculuğunun güncesini çeviriyorum.

Ne yapmışsa Xanthos’a ikinci gelişinde yapmış, yani anıtları söküp götürmüş, onun kitabını bir türlü elde edemedim. Adı Discoveries in Lykia. Bakalım, Güngör Dilmen’ in bir arkadaşı Londra’dan gelecek yolculuğa, ondan istedim kitabı, belki bulur getirir. Dönüşte bir kitap olsun istiyorum, oraları daha pek yazılmadı Türkçe olarak, üstelik de bakir orman gibi bir şey. Ne tuhaf Türkiye kıyılarında böyle kimsenin bilmediği yerler kalması bu çağda! Ama sen olmasaydın, Gökova da öyle kalmaz mıydı? Hoş, kalmadı da ne oldu, turistlere açtığın Bodrum’u merak ediyorum. Bir çeşit Saint-Tropez olmuş. Ama gene de bizim Bodrum’dur ya, sabahın beşinde denizin sütlimanlığını bir sen bilirsin, bir de ben. Tuhaftır, ama ötekiler, Sabah bile ilgilenmezdi Bodrum’un kıyı sabahıyla. Hatırlar mısın, beni ilk oraya götürdüğün gecenin ertesi sabahı, o harup kokan handa uyanmış bakmıştım ki sen yoksun, sonra pencereden aşağı uzanmış, seni elinde bir dizi balıkla gelir görmüştüm, dimdik, çevrende MERHABA CEVAT BEY’ler çakıyordu. «Nasılsınız, Cevat Bey?» deyince de sen nasıl olduğunu söylemeyi beceremezsin.

«Nasıl olacağım, iyiyim herhalde,» dersin.


Bilgi benim Mavi Yolcüluk’un ikinci baskısını yaptı, kitap elime yeni geçti, sana bir tane postalayacağım. Kapağı hoş oldu, o da benim çektiğim bir dia, içinde de bir Bedri Rahmi’nin sizin 1946 yolculuğunuzda Paluko’dan yaptığı bir desen, bir de benim o meşhur Çakır Ayşe fotoğrafım var, ama o kadar iyi değil, bir az silik. Göreceksin.


Eh. başka bir şey pek yok, iş bol bol, oraya buraya koşuşma.

İstanbul bildiğin gibi tatsız, daha yaz bile gelmedi adamakıllı. Deniz ise sokaklar kadar pis. Girmek değil, yakından bile bakılmaz. Şadan Marmaris’ten bir kart yazmış.

Ne seviniyorum o çocuğun mutluluğuna! Sen ona kitabında bir şeyler yazmışsın, olduğu gibi bana kopya edip gönderdi.

Talihimiz oldu bu gençle, böylesi temiz ve hakikatli az bulunur.

Canım canım, Sina da ordaymış, en başta oğullarına benden sevgiler söyle, onları çok seversin ya, eh ya onlar da seni! İsmet ve Aliye’yi ve bütün çocukları candan öperim.

25’inde uçaktan inince doğru Ismet’e gelirim, olur mu? Şadan orada olmayacak, ama baldızı Necla herhalde beni alır, size getirir.


Merhaba, canım canım canım, yakında gelir

öperim seni.


Azra’n

Etiketler:

19 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ความคิดเห็น


1/706
bottom of page