top of page
Zeki SARIHAN

Ben Aydınlıkçı İken-2:TÖB-DER’DE AYDINLIKÇI KOL

Zeki SARIHAN

*

1970’lerden başlayarak öğretmen hareketi içinde yer alan gruplar, hangi partinin uzantısı oldukları konusunda ketum davranmaya devam ediyorlar. Oysa bu konu aydınlığa kavuşmadan ve gereken dersler çıkarılmadan sağlıklı bir öğretmen hareketi yaratmak da mümkün değildir.

PARTİLERİN ÖĞRETMEN GRUPLARI

1975’ten sonra TÖB-DER içinde Türkiye solundaki akımlara paralel olarak öğretmen hareketi içinde çeşitli gruplar oluştu. Devrimci Öğretmen Grubu Dev-Genç Hareketi’nin, Demokratik Merkeziyetçiler TSİP’in, Birlik Dayanışma TKP’nin, Halkçı Eğitimciler CHP’nin TÖB-DER içindeki temsilcisiydi. Aydınlıkçıların TÖB-DER’deki temsilcileri ise Devrimci Muhalefet Hareketi idi (1975), 1975 yazında yapılan TÖB-DER kongresine Devrimci Muhalefet Hareketi adına sunduğumuz ve TÖB-DER genel merkezini revizyonist olarak eleştirdiğimiz broşürü ben kaleme almıştım. Dünya ve Türkiye’yi Aydınlık-Halkın Sesi siyasetinin görüşleri doğrultusunda yorumluyorduk. Sayıları fazla olmasa da Aydınlıkçıların yönetimde bulunduğu canlı TÖB-DER şubeleri vardı. İki süper devlete karşı Türkiye’nin tam bağımsızlığını savunuyorduk. Bu görüş doğrultusunda adımızı “Yurtsever Öğretmen” Olarak değiştirecektik. Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu, Kürt siyasi akımlarının da TÖB-DER içinde grupları vardı. Grupların yayımladıkları bildirilerde bağlı oldukları siyasi partilerin dünya görüşleri başta sıralanır, ardından öğretmen sorunlarıyla ilgili maddeler yer alırdı. Grupların oluşumuna ve yapacağı ittifaklarda partiler söz sahibiydi. Bir TÖB-DER Kongresinde gelişmeleri bizimle birlikte izleyen ve bize taktikler verenin Hasan Yalçın olduğunu hatırlıyorum. Dergilerimizin manşetleri, karşı olduğumuz gruplara karşı birer savaş ilanı gibiydi. 1974-1975 Öğretim yılında Fatsa TÖB-DER’de biz Aydınlıkçılar yönetimde etkindik. 1976-1977’de de İnebolu TÖB-DER’inde yönetimdeydik. Grubumuzun Aydınlık-Halkın Sesi görüşleri doğrultusunda çalışması 1980’e kadar sürdü. Öyle ki Günlük Aydınlık gazetesine öğretmenler arasında bağış kampanyası yürüttük. Aydınlık’ta bize sayfa verileceği sözü üzerine Yurtsever Öğretmen dergisini de kapattık.

İKİ ÇİZGİ MÜCADELESİ

Grup içinde iki çizginin varlığı hissediliyordu. Çizgilerden biri partiye sıkı sıkıya bağlı ve onun görüşlerini tekrar eden çizgi, diğeri eğitim ve öğretmen sorunlarında yaratıcı politikalar geliştiren ve geniş kitle ile birleşmek isteyen çizgiydi. Sürgünde bulunduğum yerden, Ankara’da arkadaşların çıkardığı Yurtsever Öğretmen gazetesine gönderdiğim bir mektupta derginin daha az politika yapması ve öğretmen ve eğitim sorunlarına daha çok yer vermesi gerektiğini yazdım. Buna dergide de yayımlanan “Daha çok siyaset yapacağız” yanıtı verildi! 1977’de Ankara’ya atanmamdan sonra grubun sözcülüğünü üstlendim.

“Yurtsever Öğretmen” grubumuz gene de TÖB-DER’deki gruplar içinde siyasi savaşın bir parçası olmak yerine öğretmen ve eğitim sorunlarına odaklanması gerektiğini ilk kavrayan çevreydi sanırım. 1978’de grup içinde eğitim seminerleri yapmaya başladık ve ilk olarak “Öğretmen-Öğrenci İlişkileri” adlı bir kitapçık yayımladık. Bunu “Öğretmenlerin Ortak Açıklaması” izledi. Bu kitapçıkta okullarda kargaşaya karşı çıkıyorduk. Öğretmenler keskin çizgilerle birbirinden ayrılmışlar, birçok okulda öğretmen odaları ayrılmış, okullar ders yapılamaz hale gelmiş, öğretmenler meslekten ayrılmaya başlamışlardı. Bu görüşleri savunurken partiden talimat almamıştık. Hatta TÖB-DER’in Ankara İl Kongresi’nde grubumuz adına yaptığım konuşmada dernekte “partiler üstü” bir yönetim önerdim. Bu belki TÖB-DER’e biraz nefes aldırabilirdi. Fakat grup arkadaşlarımız Parti’nin İttifaklar politikasına uyarak Devrimci Öğretmen grubuna oy verdiler ya da oy kullanmadılar. Bu görüşlerimizde ne kadar haklı olduğumuz TÖB-DER’in son kongresinde parçalanma ve iki başlı hale gelerek felç olmasıyla görüldü.

1980 başında Öğretmen Dünyası dergisini çıkarmamız kendi ayaklarımız üzerinde durarak geniş kitlelerle birleşme çabamızın sonucu idi. Yurtsever Öğretmen Grubunu dağıttık. Derginin kurucuları ve ilk yazı kurulu Aydınlıkçılardan oluşuyordu. Ancak bu partinin bir projesi değildi ve partinin dergiye bir müdahalesi de kabul edilemezdi. İlk yazı Kurulunu oluşturduğumuzda, kuruldan ayrılan bir üyenin yerine gelecek olanın nasıl seçileceğini tartışırken arkadaşların “Parti tayin etsin” demeleri, henüz kendi ayakları üzerine durma cesaretinin olmadığını gösteriyordu ancak ben buna itiraz ederek, bu seçimin yazı kurulu tarafından yapılmasını önerdim. Kabul edildi ve öylece de devam etti, 1981’de düzenlediğimiz dergi yönetmeliğine de yazıldı. Dergi o her grubun sapır sapır döküldüğü dönemde kitlelerle birleşme ve doğru politikalar izlenmesi sonucunda 40 yıl yayın hayatında kaldı.

Öğretmen Dünyası’nın yayın hayatı boyunca İşçi Partisinden derginin politikalarına karşı hiçbir müdahale olmadı. Ne var ki bir dönem partili bazı arkadaşlar, yazı kurulu içinde bir grup oluşturup kararlara müdahale etmek istedilerse de farkına vardığım an buna şiddetle itiraz ettim. Bu tutumlarının parti merkeziyle bir ilgisinin olmadığını da saptadım. Bu koşullarda derginin başında bulunamayacağımı söyleyince partili arkadaşlar benden vazgeçemediler ve müdahale önlendi. Aslında derginin kuruluşundan beri dergi yazı kurulunda iki çizgi mücadelesi sürüyordu. Türk Dil Kurumu gibi derneklerden dışlanmış aydınlarla birleştik, farklı sol siyasetlerden gelenlerle dergide buluştuk, Yazı Kurulu’ndan buna da itirazlar gelmedi değil.

ADAYLIĞI NİÇİN KABUL ETMEDİM?

Parti yöneticileri beni defalarca partiye üye olmaya çağırdılar. Partiye üye ve seçimlerde milletvekili adayı olmamı önce yakın temasta olduğum ve ailece de görüştüğümüz Hasan Yalçın, 24 Ağustos 1991’de yaptı. Doğu Perinçek 20 Eylül 1991 tarihli mektubunda bu öneriyi yazılı olarak bildirdi. 29 Ağustos’ta memurlara yapılan toplantıda Ordu’dan aday olmam istendi. 7 Mart 1992’de Genel Başkan Yardımcısı Hasan Yalçın beni yeni kurulan İşçi Partisi’ne katılmaya davet etti. 25 Ağustos 1992’de ayni öneriyi, çalışma arkadaşım Refik Saydam yaptı. 11 Şubat 1997’de Hasan Yalçın, parti üyeliği önerisini yeniledi. 1998’de Almanya’daki Türk topluluklarına Köy Enstitüleri ilgili konferansları örgütleyen Ömer Özerturgut, merkezden aldığı anlaşılan talimatla beni partiye üyelik için çok sıkıştırdı. Kendisi bir süre önce partiden ayrılmış ve geri dönmüştü. Eşim Şenal’ı da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday göstermek istedilerse de Şenal öneriyi kabul etmedi. 15 Ekim 1995’te iki arkadaş milletvekilliği adaylığını kabul etmemi istedilerse de aktif siyasetten hoşlanmadığımı söyleyerek kabul etmedim.

Nihayet, Doğu Perinçek bir tertiple tutuklanınca bunu protesto etmek için partiye üye olma önerisine karşı duramadım. 17 Ekim 1996’de üyelik formunu doldurdum. 26 Kasım 1998’de yapılan yemin töreninde emperyalizme karşı sınıfsız toplum için çalışmaya yemin ettim. 3 Aralık 1998’de Bu nedenle başka katılanlar da vesile yapılarak bir katılım töreni yapıldı. 18 Mayıs 1999’da M. Bedri Gültekin’in Parti Merkez Komitesine alınmam önerisini de kabul etmedim.

9 Şubat 1999’da M. Bedri Gültekin ve Hasan Yalçın, milletvekilliği önerisinde bulundular. Bir ön seçim yapılmış ve ben de 69 kişiden 63’ünün oyunu almışım. Bu öneriyi şu gerekçeyle reddettim: Politika ve politikacıların halk nazarında bir itibarı yok. Aktif siyasetten nefret ediyorum. Bu seçimler boşuna enerji kaybı.” Aldığım milletvekilliğine aday olma önerisi ne dediklerini Öğretmen Dünyası’ndaki 14 arkadaşa sordum. 5’i kabul etmemi, 9’u kabul etmememi istediler. Bu rakamlar parti taraftarlarının da seçimlerden bir sonuç beklemediğini gösteriyordu. (3 Haziran 2022)

Gelecek yazı: HANGİ GÖRÜŞLERİNE İTİRAZ ETTİM?



Fotoğraf: Ankara’da arkadaşlık yaptığımız Aydınlıkçıların önderlerinden Hasan Yalçın

Etiketler:

22 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1 comentario


Sen Yaz
Sen Yaz
06 jun 2022

Merhaba Zeki SARIHAN,


Yaşam deneyimlerinizi birer ders notuna döndürdüğünüz, çıkardığınız sonuçları bir insanın en bilgece bakışıyla yer verdiğiniz yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum.


Bu yazıdaki şu saptama ne kadar ilginç:


"...1975 yazında yapılan TÖB-DER kongresine Devrimci Muhalefet Hareketi adına sunduğumuz ve TÖB-DER genel merkezini revizyonist olarak eleştirdiğimiz broşürü ben kaleme almıştım."


Hepimizin yaptığı....Dahil olduğumuz her eylemde ilk hazırlığımız hep buydu: Olumlu tek örnek görmez, kusurları işaret ederdik.. Üstümüze de yoktu.


Kronik hastalığımızı buldum,

Son olarak İmamoğlu'nun Karadeniz gezisinde insafsızca kullandığımız, bindiği dalı da kesen korkunç bir silah bu.


Bu ilkel ve kolaycı özelliğimizi terk etmediğimiz günce, dünya durdukça "ötekiler" kazanacak.

Me gusta
1/706
bottom of page