top of page
Yazarın fotoğrafımaviADA

Aziz Nesin

Güncelleme tarihi: 7 Tem




Arkadaşım Badem Ağacı

*

Sen ağaçların aptalı

Ben insanların

Seni kandırır havalar

Beni sevdalar

Bir ılıman hava esmeye görsün

Düşünmeden gelecek karakış..

Acarsın çiçeklerini ..

Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...

Bir güler yüz bir tatlı söz..

Açarım yüreğimi hemen

Yemişe durmadan çarpar seni karayel

Beni karasevda

Hem de bilerek kandırıldığımızı

Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza

Koş desinler bize şaşkın

Sonu gelmese de hiç bir aşkın

Açalım yine de çiçeklerimizi

Senden yanayım arkadaşım

Havanı bulunca aç çiçeklerini

Nasıl açıyorsam yüreğimi

Belki bu kez kış olmaz

Bakarsın sevdan düş olmaz

Nasıl vermişsem kendimi son sevdama

Vur kendini sen de bu güzel havaya





Bir Sürgünün Anıları

*


Tan gazetesinde patronum olan Halil Lütfi Dördüncü benim tanıdığım dünyanın en cimri adamıdır. Tan gazetesi 4 Aralık 1945’te tek parti iktidarı olan CHP tarafından Istanbul Üniversitesi öğrencilerine yıktırıldıktan sonra Halil Lütfi dergiler çıkartarak basımevini işletiyordu. Markopaşa’nın yönetim müdürü Haluk Yetiş, Halil Lütfi’nin yanında çalışmaktaydı. Ben de Istanbul’daki bütün işlerimi, başka yakın kimsem olmadığı için Haluk Yetiş aracılığıyla yürütmeye çalışıyordum. O sırada Halil Lütfi “Hanımeli” adlı bir kadın dergisi çıkarma hazırlığındaydı. Haluk Yetiş, benim umarsız para durumumu Halil Lütfi’ye anlatınca o da bana bir iyilik yapmayı düşünmüş.


Tan gazetesi yıkılmadan önceki Bursa genel dağıtımcısı olan kişiden epeyce alacaklı kalmış. “Aziz her ay o gazeteciye gidip benim alacağım olan o hesaptan 100 lira alsın. sürgünden dönüşünde çıkaracağımız Hanımeli dergisinde çalışarak bana borcunu ödesin,” demiş. Bu Halil Lütfi’nin yaptığı, yapacağı en büyük cömertlikti. Haluk Yetiş, Halil Lütfi’nin gazete dağıtımcısına yazdığı mektubu bana gönderdi, ben de dağıtımcıya götürdüm. Ödeme biçimi pek uygun olduğu için, dağıtımcı buna razı oldu. Ben her ay gidip dağıtımcıdan 100 lira alıyordum.


Sürgünden İstanbul’a dönüşümde aylık kadın dergisi Hanımeli’nde çalışarak borcumu ödedim. O sırada Münir Hayri Egeli de aynı kadın dergisinde çalışıyor ve ayrıca başka bir dergi çıkarıyordu. Münir Hayri benden kendi çıkardığı dergiye yazı yazmamı istedi. Münir Hayri Egeli Babıâli’nin yakından tanıdığı hiç de güvenilir olmayan bir kişiydi. Bu ilginç adamı ya “Birlikte Öldüklerim” kitabımda ya da “Böyle Gelmiş Böyle Gitmez” kitabımda anlatacağım.


Deneyimlerimle güvenmediğim Münir Hayri’ye umarsızlığımı, paraya çok gereksinmem olduğunu anlatarak dergisine yazı yazmak istemediğimi söyledim. Yemin billah ederek yazı parası ödemeye söz verdi. İnanmadım ama çok umarsız olduğumdan belki sözünde durur olasılığıyla birkaç yazı yazdım. Yazılar dergide yayımlandıktan sonra Münir Hayri’den telif hakkımı istedim. Elime şu pusulayı verip beni derginin sorumlusuna gönderdi:


"Nejat, Aziz Beyin mizah parçaları vardır. Lütfen kendisine bedelini veriniz."


Münir Hayri Nejat dediği adam da şu pusulayı yazarak beni Münir Hayri’ye gönderdi:

Sayın Hayri Bey, Aziz Nesin Beyin yazılarından malumatım yoktur. Eğer siz şahsen böyle bir şey konuşmuşsanız benim haberim olmadığından ve ödeme prensip anlaşması olmadığına göre bunu tediyede [ödemede] mazur olacağımı tahmin edersiniz. Bir daha da beni böyle emrivakilerle karşılaştırmamanızı rica ederim. Nejat


Eski Türkçeyle yazılmış her iki pusula da bu kitabımın yazbozları [müsveddeleri] dosyasında bulunmaktadır. Bu, Münir Hayri’nin bana attığı ilk kazık değildir. Bence Münir Hayri çok yetenekli ve değişik dallarda çok başarılı, ama hiç de güvenilir olmayan bir kişilikti. Sürgünden sonra, sürgündekinden daha zor günler yaşadım.


Aziz NESİN



AZİZ NESİN

*

Aziz Nesin (d. İstanbul/Heybeliada, 2 Ocak 1916 – ö. İzmir/Çeşme, 6 Temmuz 1995) Çağdaş Türk gülmece edebiyatının kurucusu; öykücü, romancı, şair, gazeteci, köşe yazarı, oyun yazarı, yayımcı, eğitimci, senaristtir.


UNESCO'nun yayınladığı Index Translationum adlı dünya çeviri bibliyografyasına göre Aziz Nesin, Türkçe eser veren yazarlar arasında Orhan Pamuk, Yaşar Kemal ve Nâzım Hikmet'in ardından eserleri yabancı dillere en çok çevrilen dördüncü yazar konumundadır.


Aziz Nesin Yaşamı:


İlkokulu Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi (1925), Darüşşafaka Lisesi, Vefa ve Davutpaşa Ortaokulu (1929), Çengelköy Askeri Ortaokulu’nda (1930) okudu. Kuleli Askeri Lisesi’ni (1935), Harp Okulu’nu (1937) bitirdi. Ayrıca Fen Tatbikat Okulu’nu bitirdi (1939). İstihkâm subayı oldu (1940). İki yıl İstanbul Güzel Sanatlar Akatlemisi’ne devam etti. Subaylıktan ayrıldı (1944).

Aziz Nesin edebiyata şiirle başladı (1944, Yenigün), bu dergide Vedia Nesin adıyla şiirler yayımladı. Karagöz ve Yedi gün’de redaktörlük ve Tan gazetesinde köşe yazarlığı yaptı (1945). Gazetenin kapatılması üzerine bakkallık, muhasebecilik, fotoğrafçılık, kitapçılıkla uğraştı. Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz’la birlikte Markopaşa (sonra Malumpaşa, Merhumpaşa) dergisini çıkardı. Bir yazı nedeniyle 10 ay hapis, 13 ay Bursa’ya sürgün cezası aldı (1947). Ayrıca Politzer’den yaptığı bir çeviri yüzünden de 16 ay hapse mahkûm edildi (1950). Hapisten sonra Akbaba , Dolmuş, Yeni Gazete (1955), Akşam (1958), Tanin (1960) Günaydın (1969), Vatan (1976-1978) gibi dergi ve gazetelerde gülmece öyküleri yayımladı. TYS’nin iki dönem (1977-1980), (1985-1988), genel başkanlığını yaptı. 1984’te askeri yönetime karşı sivil bir girişim olarak “Aydınlar Dilekçesi”nin hazırlanmasını sağladı. Daha sonra Demokrasi Kurultayı düzenledi, Demokrasiyi İzleme Komitesi’nin oluşması için çalıştı. Kurucularından olduğu Aydınlık gazetesinde yazmaya (1993) başladı.


1993 temmuzunda Sivas Madımak Oteli’nde 34 aydının yakıldığı “Sivas Toplukıyımı”ndan kılpayı kurtuldu. Ancak iki yıl sonra bir imza günü sonrası Çeşme’de kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi.


-Resimde önde, sırtı dönük, yerde olan.-


Subayken yazmaya başladığı için asıl adı Mehmet Nusret Nesin yerine “Aziz Nesin” takma adını benimsedi. Öte yandan yazılarında Aziz Nesin yanında Ateş Sin, Ayşegül, Battal Bataner, Bedri Birdirbir, Falan, Daver Devletlü, Hakkı Haklar, Kerim Kihkih, Hasan Dene Gör gibi imzalar da kullandı.


Aziz Nesin, Kemal Tahir’le birlikte nedeni belli olmayan bir biçimde yanan Düşün Yayınevi’ni kurdu (1956). 1972’de Nesin Vakfı’nı kurdu. Türkiye’de ve başka ülkelerde yayımlanacak kitaplarının, oynanacak oyunlarının her türlü telif haklarını bu vakfa bıraktı. Bu vakfın amacı “her yıl alınacak dört kimsesiz ve yoksul çocuğu, ilkokuldan başlatarak yüksek okulu, meslek okulunu bitirinceye, ya da bir meslek edininceye dek, her türlü gereksinimlerini sağlayarak barındırmak, yetiştirmek” oldu.

İlki 1976’da çıkan birkaç yıl yayımlanabilen Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı”nı yayımladı.


Dünyaca tanınan güçlü bir gülmece yazarı oldu. 120’nin üzerinde kitap yazdı. Ölümünden sonra, yazdığı ama yayımlamadığı eserleri oğlu Ali Nesin tarafından yayımlanıyor.


Aziz Nesin, çağdaş Türk gülmece edebiyatının kurucusudur.

Tüm yaşamı yazı masasıyla matbaalar arasında geçen, toplumcu düşünceyi kitaplardan çok yaşamın acı deneylerinden öğrenen, bu acı deneyleri okurlarını güldürerek paylaşan, onları düşündüren yazardır. Aynı zamanda “gülümseten öfke”dir.

Demirtaş Ceyhun’un da bir kitabına verdiği adla “Çağımızın Nasrettin Hocası Aziz Nesin”dir. Aziz Nesin “Ben bir simyacıyım, gözyaşlarımı gülmeceye çevirerek dünyaya sundum” der. Bu, ömrü baskı, acı ve çileyle geçen yazarın simgesel anlatımıdır. O, yazı hayatına şiirle başlasa da onun dünyaca tanınan en büyük yönü gülmece yazarlığıdır.


Zekeriya Sertel onun Babıâli’ye gelişini şöyle anlatır: “Aziz Nesin, BabIâli’ye, savaşın son yıllarında gelmişti. İlk başvurduğu yer. Yedi gün dergisiydi. Bu derginin sahibi Sedat Simavi, benim çok yakın dostumdu. Bir gün bana bu yeni kabiliyetten söz açtı ve onu Babıâli’de eşi görülmemiş, değerli bir yazar olarak vasıflandırdı. Yedigün Aziz Nesin’e dar geliyordu.” Dar gelir, çünkü uzun yaşamak ve çok ürün ortaya koymak ister: “Belki de ben bu öyküleri yazabileyim diye bunca uzun yaşadım, salt bu öyküleri değil, bu romanları, bu oyunları, bu şiirleri yazabilmek için ve dünyayı karıştırıp düzeltmek ve güzelleştirmek umudu için…” 1945’lerden bu yana gülmece yazıları toplumumuzun her kesimine dalga dalga yayılan bir etkiye sahip oldu.


Eserlerinden anlattığı kişiler, yergiye elverişli tiplerdir. Bu gülmecenin son derece abartma götüren bir başka yanıyla birleşince, en çok okunan eserler ortaya çıktı. İşte bu yönleriyle Aziz Nesin, edebiyatımızın en çok yazan, en çok okunan yazarlarının başında gelir.

Aziz Nesin gülmece anlayışını da şöyle açıklar: “Benim gülmecem, 1. Geleneksel Türk halk gülmecesinden kaynaklanır, 2. Toplumun sorunlarından esinlenir, 3. Çağdaş dünya insanlarının sorunlarını anlatır. Kısacası yaptığım, halk gülmecesidir.”

Halk gülmecesini de şöyle açıklar: “Bir işe yarayan, bir işlevi olan gülmece.” İşlevse, “İnsanları güldürme yoluyla düşündürmeye yarar. Demek bana göre gülmece bir araç, düşünmek amaçtır. Gülmecelerimle, okurlarıma şunu düşündürmek istiyorum: Yaşadığımız toplum ve bu toplumsal yapı adaletli değildir ve içinde bulunduğumuz koşullar da güzel değildir. Adaletsizliklerden, çirkinliklerden kurtulmak için, başta kendimiz olmak üzere, çevremizi, toplumumuzu, dünyamızı değiştirme özlem ve isteği yaratmak.” (Yetmiş Beşinci Yaşında Aziz Nesin, haz. Alpay Kabacalı, Tüyap 1990).

Bunun için de ne yaşarsa, onu yazar. Yaşamında boyun eğmeyen yanı eserlerine de yansır. Yazarlık serüveni eserlerinin içeriğiyle örtüşerek, onu evrenselliğe taşır. Aslında eserlerindeki gülmece öğesi olayın kendindedir. O nedenle de halk nerede komik bir olayla karşılaşsa, “Tam Aziz Nesin’lik olay” der.



Onun yazdığı dönemlerde Orhan Kemal, Nazım Hikmet, Yaşar Kemal... gibi edebiyatın başka kulvarında ama çok sayıda ünlü yazar da vardı. Önemli bir kamusal rölü, ünlü bir politikacı ya da ülkenin sayılı zenginlerinden olmadığı, sadece bir yazar halde "bu toplumun %60'ı aptal " gibi sözleriyle halkın her kesiminin dilinde pelesenk olan başka bir yazar yoktur .


YÜZDE 92 DEMEK İSTERDİ


Aziz Nesin’in uzun zamandir tartışılan... “Türklerin yüzde 60’ı aptaldır” çıkışı da... Yine 1982 Anayasa Referandumu’na dayanır.

İyi dostu olan Müjdat Gezen’in yıllar sonra anlatır:


“İzmir Torba’da şenlik vardı, İlhan Selçuk ve Aziz Nesin’le birlikte bir panele katılmıştık. Panelin konusu mizahtı. Birisi kalktı ‘Nasrettin Hoca’nın torunları olarak zeki insanlarız değil mi?” diye sordu Aziz Nesin’e. O da ‘Yüzde 60’ı aptaldır’ dedi. Herkes alkışladı. Sonra kuliste kendisine sordum neden böyle bir şey söylediğini. O da ‘Evladım, yüzde 92 diyecektim dilim varmadı’ dedi. O zaman referandum yapılmıştı ve oy verenlerin yüzde 92’si Kenan Evren’e oy vermişti. Bu söz oradan kaldı.”

*

Söz oradan kaldı ama orada kalmadı. 1992’de o tarihte Hürriyet’te çalışan Nuriye Akman sordu:

-Popülist bir yazarsınız. Sözleriniz bir bozgun yaşadığınızı düşündürüyor.

- Bu demek değil ki Türk halkını sevmiyorum ve bütün Türkiye aptaldır. Zeki olmanın koşulları vardır. Örneğin bu halk sağlıklı besleniyor mu? Protein alıyor mu? Domuz eti yiyor mu?

-Zeki olmak için domuz eti yemek şart mı?

- Et yemek şart. Ama domuz yerse akıllılık eder. Çocukluğumda dinsel şeylerden etkilenmişim, ben de yiyemiyorum.

- Bu duyguları taşımanızda nasıl bir mizah unsuru buluyorsunuz?

- Bir annenin çocuğu geri zekâlı olsa ne yapar, hayatını ona adar. Ben de aynısını yapıyorum işte.






45 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page