top of page
Yazarın fotoğrafıNurten B. AKSOY

İlham Veren Kadınlar

Güncelleme tarihi: 3 gün önce


Nurten B. AKSOY

*

Her ne kadar Orhan Veli…


"Bütün güzel kadınlar zannettiler ki; Aşk üstüne yazdığım her şiir Kendileri için yazılmıştır. Bense daima üzüntüsünü çektim. Onları iş olsun diye yazdığımı Bilmenin..."

dese de kadınlar asırlardır hep edebiyatın baş konusu olup, bir şekilde şairlere, yazarlara ilham vermişlerdir. Bu nedenle de hem Dünya edebiyatında hem Türk edebiyatında en güzel şiirler, en güzel romanlar, öyküler onların adlarına yazılmıştır...


Hayali Sevgili

"Yok bu şehr içre senin vasf ettiğin dilber Nedîm Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana"


(Ey Nedim! Senin anlattığın gibi böyle güzel bir kadın bu şehirde yok. Bu güzelliklere sahip olan varlık, bir kadın veya bir insan olamaz. Olsa olsa sana bir perinin yüzü görünmüştür. Bu kadar güzellik bir gerçekte değil, ancak bir hayalde sana görünmüş ve sen de var sanmışsındır.) der Nedim. Divan edebiyatı kapalı bir edebiyat gibi görünse de pek çok şairin muhayyel (hayali) bir sevgilisi vardır; kaşı keman, kirpiği ok, ağzı gonca, boyu serv-i revan….

Yeşil Başlı Gövel Ördek

"Yeşil başlı gövel ördek Uçar gider göle karşı Eğricesin tel tel etmiş Döker gider yare karşı


Telli turnam sökün gelir İnci mercan yükün gelir Elvan elvan kokun gelir Yar oturmuş yele karşı" (Karacaoğlan)


Halk şairleri daha cesurdur; sevgilinin adını açık açık anmasa da sembollerle söz eder sevdiğinden. Bazen başına örttüğü yeşil yazmadan dolayı yeşil başlı ördeğe benzetir sevdiğini, bazen de telli turnaya…


Hepsi de Kadınlar İçin…

"Kıl tefâhür kim senün hem var ben tek âşıkun Leyli’nün Mecnûn’ı Şîrîn’ün eger Ferhâd’ı var" (FuzulÎ)


(Eğer Leyla’nın Mecnun’u, Şirin’in de Ferhat’ı varsa, senin de benim gibi bir aşığın var. Bununla iftihar et.) der Fuzuli. Mecnun, Leyla yüzünden çöllere düşmüştür, Ferhat dağları delmiştir Şirin için, Kerem Aslı’sı uğruna kül olup tutuşurken, Yusuf ise zindanlarda kalmıştır Züleyha’nın aşkına cevap vermediği için…


Gönlümün Sultanı

"Hayatım, hâsılım, ömrüm, şarab-ı kevserim, adnim Baharım, behçetim, rûzum, nigârım verd-i handânım" (Muhibbî)


(Hayatımın, yaşamımın sebebi, cennetim, kevser şarabım, baharım, sevincim, günlerimin anlamı, gönlüme nakşolmuş resim gibi sevgilim, benim gülen gülüm.) Ya koca sultanlar? Sultanlar sultanı Kanuni mesela; Muhibbî adıyla sevdiceği Hürrem’e neler neler yazmıştır, onca işi arasında…

Aşk Yolunda Bir Ulu Şair

"Eyvâh! Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu âh-u zâr kaldı. Şimdi buradaydı, gitti elden, Gitti ebede gelip ezelden. Ben gittim, o hâksar kaldı, Bir köşede târumâr kaldı, Bâki o enis-i dilden, eyvâh, Beyrut’ta bir mezar kaldı…" (A. Hamit)


Tanzimat Dönemi’ne doğru yol alalım ve bir Şair-i âzam, bir başka deyişle çılgın bir âşıktan, Abdülhak Hâmit’ten bahsedelim. Çok genç yaşta kaybettiği eşi Fatma Hanım’ın acısıyla yazdığı Makber isimli şiiri bir başyapıt olmuştur edebiyatımızda. "Diğer yokluklar mühim değil, fakat sen yoksun asıl; bendeki en feci yokluk sensin. Seni göremedikten sonra gözlerime ne lüzum var? Ruhumun diğer yarısı sende… Çabuk gel iade et; ruhun yarısıyla yaşanmaz." dese de şairimiz bu büyük aşkını ve acısını çabuk unutmuş, daha sonra Lüsyen hanımla evlenmiş ve onun için de şiirler yazmıştır.

Leylim Leylim ve Ahmet Arif

"Leylim leylim

Ayvalar, nar olanda

Sen bana yar olanda

Belalı başımıza

Dünyalar dar olanda..." (Ahmed Arif)


Tek şiir kitabı “Hasretinden Prangalar Eskittim” ile edebiyat dünyasının unutulmaz isimleri arasına giren Ahmed Arif, Leyla Erbil’e büyük bir aşkla bağlıydı. Ancak Erbil’de bu aşkın karşılığı yalnızca dostluktu. Ahmed Arif’in Leyla Erbil’e yazdığı mektuplar 2013’te kitap haline geldi.

Yahya Kemal ve Celile Hanım


"Artık demir almak günü gelmişse zamandan,

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.


Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.


Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden." (Yahya Kemal)


Celile Hikmet hanım resimleriyle olduğu kadar güzelliği ile de tüm İstanbul’un diline destandır. İstanbul sosyetesinin en çok konuşulan kadınıdır. Oğlu Nazım’a ders vermek için evlerine giden şairimiz bu eşsiz güzelliğe tutulur; ama bu aşk hicranla biter. Nazım’ın karşı çıkması ve Yahya Kemal’in evliliğe yanaşmaması üzerine Celile Hanım yurtdışına gider. Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’si “Hep ölüme yazılmış bir şiir olarak” bilinse de “demir alıp bu limandan kalkan gemi” Yahya Kemal’in, hayatındaki en büyük aşkı olan Celile’sinin, Ada’dan gemiyle İstanbul’a doğru uzaklaşırken yaşadığı çaresizliği anlatır. Ölümdür elbette Sessiz Gemi’nin konusu ama aşkta aranan ölümdür ve Celile’nin ardından Ada limanında bakakalan Yahya Kemal’in acılarını anlatır aslında.

Mona Rosa ve Sezai Karakoç

"Açma pencereni perdeleri çek, Mona Rosa seni görmemeliyim. Bir bakışın ölmem için yetecek. Anla Mona Rosa ben bir deliyim. Açma pencereni perdeleri çek." (Sezai Karakoç)


Sezai Karakoç üniversitedeyken bir okul arkadaşına, güzeller güzeli Muazzez’e (Mona Rosa) sevdalanır. Fakat kendisini yakışıklı bulmadığı için ona bir türlü açılamaz. Muazzez Hanımın Mülkiye’de okurken “pingpong şampiyonu” olduğunu öğrenen ezik ama onurlu Ergani çocuğu Sezai, uzak bir köşeden Muazzez’in pingpong oynamasını izlemektedir. Muazzez topa şımarık bir edayla vurdukça “Ha Sezai ha ping-pong masası” diye içlenmektedir.


"Ha Sezai ha ping-pong masası Ha ping-pong masası ha boş tüfek Bir el işareti eyvallah ve tak tak Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi Ne kadar güzel ne kadar sıcak Tak tak tak tak tak..."  (Sezai Karakoç)

Nazım Hikmet ve Piraye


"Bulutlar geçiyor: haberlerle yüklü, ağır. Buruşuyor hâlâ gelmeyen mektup avucumda. Yürek kirpiklerin ucunda uzayıp giden toprak uğurlanır. Benim bağırasım gelir : — P î r â y e , P î r â y e !… - diye…" (Nazım Hikmet)


Piraye, Nâzım Hikmet’in kızkardeşinin arkadaşı, kocasından ayrılmış, bir erkek ve bir kız çocuğu sahibi dul bir kadındır. Nazım'la 1935’te kimseye haber vermeden evlenip İstanbul’a yerleşirler, ama rahat olamazlar ki… Nâzım Hikmet’in mahpusluk günleri başlar … O mahpusluk günlerinde Nazım o kadar çok şiir yazmıştır ki Piraye’ye...

Karadutum Çatal Karam Çingenem…

"Karadutum çatal karam çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın Kadınım, kısrağım, karımsın…" (Bedri Rahmi Eyüboğlu)


Çoğumuz biliriz bu şiiri. Ve sanırız ki şair, bu şiiri eşi için yazmıştır. Oysa şairin eşi için tam bir dramdır bu şiir! Şair bu şiiri, bir başka kadın, Mari Gerekmezyan, için yazmıştır. Mari, Bedri Rahmi’nin asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelmiştir. O dönem askerliğini yapmakta olan şair-ressamın sinesine “kara saplı bir bıçak” gibi saplanmıştır. Mari, Bedri Rahmi’nin bir büstünü yapmış; Bedri Rahmi bu büstü, Mari’nin çeşit çeşit portresiyle ve ona yazılmış şiirlerle yanıtlamıştır. Yorgun yürek “Karadut” 1946’da menenjit-tüberküloz kapmış ve şairin tüm çabalarına rağmen aynı yıl vefat etmiştir, şairi tekrar iyileştiren ise yüce gönüllü sıfatına layık eşidir.

Cemal Süreya ve Üvercinka

"Senin bir havan var beni asıl saran o Onunla daha bir değere biniyor soluk almak Sabahları acıktığı için haklı Gününü kazanıp kurtardı diye güzel Birçok çiçek adları gibi güzel En tanınmış kırmızılarla açan Bütün kara parçalarında Afrika dahil…" (Cemal Süreya)


Seniha, Cemal Süreya‘nın ilk aşkıdır. Orta ikide sınıfın en güzel kızı Seniha’ya aşık olur şair, derslerde onun kızıl saçlarından gözlerini alamaz. Ve bir gün tahtaya Kızıl Mısralar diye bir şiir yazar Süreya:

"Seni sevdiğim anda her şeyim kızıl oldu, Masmavi defterime kızıl satırlar doldu…"


Cemal Süreya eşi Seniha hamile iken kendisine “Üvercinka” adını taktığı genç bir kızla tanışır ve aralarında tutkulu bir aşk başlar. Fakat Süreya’nın 58 yıllık hayatında bu genç kızın ne adını bilen ne de yüzünü gören kimse olmuştur. Süreya’nın hayatında bir sır olarak kalan bu kız, Türk şiirinin en güzel ve gizemli şiirlerinden birini ortaya çıkaracak Süreya’ya şöhreti getirecektir…

Özdemir Asaf ve Sabahat Hanım

"Kaldı elimde üç-beş mektup Üç beş yaşam Bir onları da açsam okusam Önceki yaşamları unutup Ya beklesem ya da gidip arasam..." (Özdemir Asaf)


İstanbul Hukuk Fakültesi’nde öğrenciyken başlar Özdemir Asaf’la Sabahat Hanım’ın aşkı… Ama bir ara Sabahat Hanım okul değiştirir. Kendisi için her gün sınıfta yer tutan ve yolunu gözleyen Özdemir Asaf, bu ayrılığa dayanamaz ve hastalandığı bir gün ateşler içinde Sabahat Hanım’ın adını sayıklar. Annesi ve teyzesi arayıp Sabahat Hanımı bulur ama aileler okul bitmeden evlenmelerine izin vermez… Böylece mektuplu ve hasretli günler başlar… Özdemir Asaf, mektup yazmasına gerek kalmayacak günleri özler ama tüm yaşamı Sabahat Hanım’a mektup yazarak geçer. Lavinia’yı saymazsak tabii…

"Sana gitme demeyeceğim. Üşüyorsun ceketimi al. Günün en güzel saatleri bunlar. Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim. Gene de sen bilirsin. Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim, Ama gitme, Lavinia. Adını gizleyeceğim Sen de bilme, Lavinia..."  (Özdemir Asaf)


Bir kadın ve Ona aşık üç şair

"Bu toplumu haklı çıkarmadan ölmenin bir yolunu bulmalıyım diye düşünüyorum. Akciğer kanserinden ölsem çok sigara içiyordu diyecekler. Sirozdan ölsem çok içki içiyordu diyecekler. Araba çarpsa, herhalde hafif içkiliydi, şoför haklıdır diyecekler. Türkiye’de intihar da edilmez, ilaç ve içki şişelerinin kapakları açılmaz, su gelmeyebilir, havagazı gelmeyebilir, tren vaktinde gelmez, atamazsın kendini altına…"


Onun adına yazılan şiirlerin yerine, kendisinin satırlarıyla anlattık Tomris Uyar‘ı. Kimisi onu “Uzun bir yolda yürürken görmedi hiç”, kimisinin “yalnızlığı” oldu; kimisinin ise göğe bakmak istediği kişiydi; Cemal Süreya’nın sevdiceğiydi, Turgut Uyar’ın karısıydı ve Edip Cansever’in yarasıydı, ama hepsinden önemlisi Tomris Uyar’dı. Edebiyatın ilham kaynağı olmakla beraber edebiyatın ta kendisiydi: Tomris Uyar; adına şiirler yazılan kadın. Cemal Süreya’nın, Edip Cansever’in, Turgut Uyar’ın ve adını bilmediğimiz birçok kişinin daha kalbini çalan kadın; bir şiirin en vurucu cümlesi gibi güzel bir kadın.

148 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


1/706
bottom of page